Ana SayfaManşetUmut İlkesi üzerine (IV)

Umut İlkesi üzerine (IV)


Mehmet Nuri Özdemir*


“Hakiki olan asla yeterince belirlenmiş olamaz

Ernst Bloch

‘Umutsuzluğu en dayanılmaz insani ihtiyaçlar açısından asla ve kat-a katlanılmaz olan şey’ olarak tanımlayan Bloch, sahtekarlığın bile, umutsuzluk karşısında umuda yanaşmak zorunda olduğunu söylüyor.

Bloch, 92 yıllık yaşamı boyunca umudu içeren siyasi, felsefi ve akademik çalışmalarını tüm zorluklara rağmen hiç ara vermeden sürdürmüştür. Jürgen Moltmann’ın deyimiyle ‘yumruğu havadadır ihtiyarın’. Bloch’un Almanya’nın bir işçi kentinde doğması, daha genç yaşta ona sınıfsal bir karakter kazandırmıştır; bu gerçeklik işçi bir ailenin çocuğu olarak sefaletle ve işçi mücadeleleriyle doğrudan bağ kurmasının somut gerekçesi sayılabilir. Bloch’un yaşamı başlı başına bir inceleme konusudur. Adorno, ABD’de yaşamak zorunda kalan Bloch’un bir yerde bulaşıkçılık yaptığını ve işini çok yavaş yaptığı için bu işten çıkarıldığını söyler. Hatta o zaman çıkardıkları bir dergiye Bloch’la dayanışma amacıyla para toplanması için bir ilan verir, sonradan Bloch’un müdahalesi ile ilan geri çekilir. Ancak Bloch’un reelde yaşadığı yoksulluk ve birçok olumsuzluk teoride birer ürüne dönüşmüştür.

Bloch, yazdıklarıyla ve tutumuyla kimi zaman hem solun ve sağın hedefi haline gelmiştir. Doğu Almanya’da hain ve tehlikeli bir suçlu olarak etiketlenirken Batı’da ise komünizmden bir umudu olduğu için alay konusu olabilmiştir. Ancak her iki ideolojiye yönelik sözünü kurmaktan çekinmemiştir. Bir taraftan “Stalin bir şahıs değil, aşılamamış bir müessesedir” der ve totaliter sosyalizmi eleştirirken; bir yandan da Batılı aydınlara “Vietnam Savaşı’nı onaylayanların Sovyetler Birliği’ni yargılama hakkı ve meşruiyeti yoktur” der.

Bloch ve Marksizm

Bloch’un yaşadığı dönemin temel direniş biçimi olan Marksist mücadele, toplumlara mevcut ütopyalardan daha somut ve reel bir yol haritası sunarak toplumsal ütopyanın mümkün olabileceğine yönelik büyük bir irade ve inanç oluşturmuştu. Bloch da umudu insan bilincinin temel bir hattı olarak değil ancak “somut olarak kavrandığında” mümkün olabileceğine inanıyordu. Bu bağlamda Marksizm, Bloch’un düşlerinin ve umutlarının reele dönüşebileceği temel paradigma konumundadır.

Marks’ın daha 19 yaşındayken babasına yazdığı mektupta bayağı keskin cümleler kurması, Bloch’un dikkatini çeken noktalardan birisidir. Bu mektupları irdeleyen Bloch, Marks için, “Baştan itibaren meselenin özüne inmek isteyen bir tarzı esas alır. Faydasız olanla asla oyalanmaz, onu fark ettiği anda da bir kenara atıverir” der.

Bloch’a göre “Marks’tan bu yana hakikate dair herhangi bir araştırmanın ve herhangi bir gerçekçi kararın dünyanın öznel ve nesnel umut içeriklerinin etrafından dolanabilmesi mümkün değildir.” Onun için felsefe ya yarının vicdanını taşıyacak, gelecekten yana taraf tutacak, umudun bilgisine sahip olacak; ya da artık hiçbir bilgiye sahip olmayacaktır. Devamla “Marks’ın başlattığı yeni felsefe, hepimizi bekleyen, mahvedecek veya ihya edecek olan Yeni’nin felsefesi gibidir. Onun bilinci, tehlikenin ve tehlike koşullarında sağlanacak olan zaferin açıklığıdır. Onun uzamı sürecin içindeki, nesnenin insanlar tarafından radikal biçimde niyet edilenin henüz asla temin edilmiş olmadığı, fakat asla heder de edilmediği kendi yolundaki nesnel reel imkandır. Onun seferber etmek istediği şey öznedeki sahiden Umut Eden, nesnedeki sahiden Umulabilir Olandır.”

Bloch için Marksist Felsefe, geleceğin felsefesidir. Toplumları teşvik eden Işık, diyalektik materyalist olarak kavranmış umuttur. Dolayısıyla “umut imgelerinde illüzyon-olmayan, reel mümkün olan” her şey Bloch’ta bizi Marks’a götürür ve dünyanın sosyalistçe değiştirilmesine hizmet eder. Sosyalist form, Bloch için somut ütopyanın ve dahası umudun pratiği durumundadır.

Dünyanın değiştirilmesi veya Marks’ın ‘FEUERBACH’ üzerine 11 tezi

Umut İlkesi’nde Bloch’un varmak istediği esas nokta (Bloch, her ne kadar kimi Marksistlerce dışlansa da) dünyanın Marksistçe anlaşılması ve yönetilmesini arzulayan umudu diri tutmaktır. Yazımızın bu kısmında Karl Marks’ın 1845’de yazdığı Feuerbach Üzerine Tezler’e yönelik Bloch’un görüşlerine odaklanacağız.

Diyalektik materyalizm, dünyanın kendisinden hareketle bütünsel açıklamasını ve dünyanın değiştirilmesini onun kendisinden hareketle olacak bir iş olarak görür. Tezler diyalektik hareketi ve bütünlüğü ayakları üzerine oturtmaya çalışmaktadır.

Bloch, Marks’ın “FEUERBACH üzerine 11 tezi”ni “sıkıştırılmış bilgece talimatlar” olarak değerlendirmektedir. Marks, 11 tezi 1845 Nisan’ında Brüksel’de yazmıştır. Ancak tezler 1888’de Engels tarafından yayınlanmıştır. Engels, tezler için şöyle söyler: “Bunlar daha sonra geliştirmek üzere alınmış notlardır, hızla yazılı verilmişlerdir, kesinlikle basılmak üzere değil. Fakat yeni dünya görüşünün dahiyane tohumunun ekili olduğu bir ilk belge olarak paha biçilmezdirler.”

Bloch’a göre 11 tez, “Saf düşünceden duyusal görüşe, tinden insana dönmeye” bir çağrıydı. Hegel’e yönelik bu reddiyenin genç Marks üzerindeki etkisi büyüktü. Sol Hegel’cilerin patinaj yaptığı bir dönemde tezler fazlasıyla serbestleştiriciydi. “Genel bir coşku vardı” der Engels; “hepimiz anında Feuerbach’çi olmuştuk.” Marks, Feuerbach’ı heyecanla selamlamıştı. Bloch’a göre zamanın Alman gençliği, “gök yerine nihayet artık karayı insanı ve bu dünyaya ait olanı” gördüğüne inanmıştı.

Ancak Marks kendini çok hızlı bir şekilde bu anlayıştan sıyırmasını bilmiştir. Sonraki metinlerinde özellikle tezlerdeki ‘aşırı doğaya odaklanmadan ve politikaya pek az göndermenin olmasından’ yakınmış; din eleştirisinden giderek-artarak devlet eleştirisine, devletin biçimini belirleyen toplumsal örgütlenmenin eleştirisine yönelmiştir.

Bloch, Feuerbach’n Marks için hep önemli olduğunu söyler: “Gerek bir geçiş yolu olarak, gerekse kendisiyle bir tartışma üretmenin mümkün, açıklık sağlayıcı ve verimli olduğu tek çağdaş filozof olarak.”

11 tez arka arkaya düzgün sıraya dizilmişcesine numara sırası korunmaya çalışılmıştır; oysa numaralandırma sistematiklik demek değildir, Bloch’a göre böyle bir ikameye en az ihtiyacı olan kişi de Marks’tır. Bloch “aritmetik” değil “felsefi” gruplandırmanın yapılmasından yanadır, “yani tezlerin sırası sadece onların izlediklerinde ve içeriklerindedir”

Bloch, tezleri şu şekilde sınıflandırmıştır:

A- Temaşayla ve eylemle-faaliyetle ilgili 5.,1.,3. tezler, B- Antropolojik-tarihsel grup, kendine yabancılaşma, onun esas nedeni ve gerçek materyalizm ile ilgili C- 4.,6., 7., 9. ve 10.’uncu tezler, D- Teori-pratik grubu, kanıt ve teyitle ilgili 2. ve 8. tezler ve en sonunda Bloch’un söylediği gibi “sadece ruhların nihai olarak birbirinden ayrılmasını sağlamakla kalmayan, onların artık ruh olmaktan çıkartan, parola niteliğindeki en önemli tez gelir: E- 11. tez.

Bloch, Feuerbach’ı‘bir türlü denize açılamayan başından sonuna dek gözlemle yetinen, şeyleri her nasılsalar öyle bırakan’ bir tarza sahip olduğunu ve bunun da politik bir kayıtsızlığı doğurduğunu söyler. Fakat Marks, o zamana kadarki bütün düşünsel saiklerden sarsıcı bir fark ortaya koyarak gayet kısaca ve antitez olarak 11. tezi öne sürdü: “Filozoflar dünyayı sadece farklı yorumladılar, oysa mesele onu değiştirmektir.”

11. tezdeki teşhis, yalnızca dünyayı değişik yorumlamış olan filozofları bir kenara iter ve aktif bir felsefenin rotasında denize açılır. Marks, Hegel’in ‘Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Giriş’ adlı kitabında “felsefenin gerçekleştirilmeksizin aşılamayacağını, aşılmaksızın da gerçekleştirilemeyeceğini” açığa kavuşturmuştu. Bloch’a göre gerçekleştirmeye vurgu yapılan ilk nokta pratikçiler için; aşmaya vurgu yapılan ikinci nokta ise teoriciler için söylemiştir. Marks pratikçilere felsefeyi daha fazla gerçekleştirmeyi dayatıyordu; teoricilere ise felsefeyi daha fazla aşmayı.

Bloch’a göre nitekim o zamandan beri de filozoflar bu biçimde pekala dünyayı değiştirmiştir: Marks, Engels, ve Lenin bunun en somut örnekleridir. Böylelikle Bloch için felsefi değişim-değiştirme, “analiz edilen durumun, diyalektik eğilimin, nesnel yasaların, reel imkanın ölçülerine göre bir değişimdir.” Bloch, Marks’ın pratikçilere karşı ‘gerçekleştirme’ vurgusu, teoricilere karşı ‘aşma’ vurgusunu önemsemektedir. ‘Proletarya aşılmadan felsefe kendini gerçekleştiremez, felsefe gerçekleştirilmeden proletarya kendini aşamaz.’ İnsanı kendine yabancılaştırmanın en keskin belirtisi olarak kavranan proleteryanın aşılması, kuşkusuz uzun bir fiil olduğunu söyleyen Bloch tam aşma ediminin komünizmin son evresi ile örtüşeceğini belirtir.

Bloch’un kaygısı, 11. Tezde söylendiği gibi dünyanın yorumlanması yerine değiştirilmesi meselesinin pragmatizmle karıştırılması ve suistimal edilmesidir. Ona göre Pragmatizm, Marksizm için en bayağı olandır. Bloch şöyle devam eder: “Sosyalist hareketteki pratikçilerin, ahlaki yönden, pragmatistlerle en küçük bir ortak noktaları yoktur; iradeleri temiz niyetleri devrimci, hedefleri insanidir. Fakat kafalarını bir kenara bırakmaları, dolayısıyla Marksist teorinin eleştirel kültür mirasıyla beraber tüm zenginliğinden hiç nasiplerini almamaları nedeniyle deneme yanılma yöntemini uyguladıkları, el yordamıyla iş görmeye, iş bitirici pratikçiliğe yöneldikleri her yerde, yöntemsel olarak pragmatizmi hatırlatan o acımasız 11. tez sahteciliğine yol açarlar yine de.”


* Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı zamanda sosyoloji eğitimi aldı. 29 Ekim 2016’da Diyarbakır Eğitim Sen yöneticisi iken 675 sayılı KHK ile öğretmenlik mesleğinden ihraç edildi. Yazıları Emek ve İnsan dergisi, Gazete Emek, Gazete Duvar ve Artı Gerçek’in forum sayfalarında yayımlandı. Halen Gazete Karınca’da yazmakta.
  Umut İlkesi üzerine (I)
  Umut İlkesi üzerine (II): Mesele umut etmeyi öğrenmek
  Umut İlkesi üzerine (III)

PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
Yağmura, zamana ve vatana
Sonraki Haber
Bağırsakları 450 gündür dışarıda olan tutuklu ölüm riski altında