Ana SayfaManşetBir demokrasi manifestosu: AİHM Demirtaş kararı

Bir demokrasi manifestosu: AİHM Demirtaş kararı


Mehmet Nuri Özdemir*


AİHM’in Selahattin Demirtaş kararını “Demokrasi Manifestosu” olarak nitelendirmek mümkün. Bu yazı AİHM karar metnine yönelik bir derleme olarak nitelenebilir. Öncelikle çeviri metninin sade bir dille yapılmış olması kararın herkes tarafından okunmasını kolaylaştırmış. Bu kararı hukuki tekellerden çıkarıp toplumsallaştırmak ve siyasalın aynası haline getirmek gerekiyor. Neden? Çünkü karar dünyanın en gelişmiş hukuk kurumu tarafından alınmış olmasının yanı sıra siyasetin ve toplumun geleceği bakımından demokratik siyasetin olmazsa olmaz olduğunu, demokratik topluma giden taşların ancak ve ancak demokratik siyasetin özgürce yapılmasını olanaklı kılan demokratik sistemlerle döşenebileceğini net bir şekilde ortaya koymuş.

382., 383. ve 384. paragraflarda mahkeme demokrasinin Avrupa kamu düzeninin temel bir unsurunu oluşturduğunu, teminat altına alınan hakların, hukukun üstünlüğüyle yönetilen etkili ve anlamlı bir demokrasinin temellerini oluşturmak ve sürdürmek için çok önemli olduğunu ifade etmiş. Bunun yanı sıra serbest seçim ve ifade özgürlüğünün, özellikle siyasi tartışma özgürlüğünün her demokrasinin temelini oluşturduğunu ifade ederek siyasi demokrasi ile Meclis’in etkili işleyişi arasında yakın bir bağ kurmuş ve Meclis’in etkili işleyişinin demokratik bir toplum için kilit öneme sahip bir değer olduğunu vurgulamış.

Türkiye mahkemeleri, Demirtaş hakkındaki iddialarını 2012 yılının sonunda başlayan “çözüm süreci” ile başlattığı için AİHM metninin girişi de adeta son 8 yılda yaşadıklarımızı özetleyerek başlıyor. Bu yargılamadan ve son zamanlarda Kürtlerin yargılandığı tüm davalardan şunu anlıyoruz ki demokratik bir çözüm gelişmezse Kürtlere dair yargısal iddiaların Kürtlerin ata olarak kabul ettikleri Hurrilere, Mitannilere ve Medlere kadar uzanması mümkün.

AİHM karar metni, çözüm heyetinin İmralı Adası’na yaptığı ziyaretlerle başlıyor, daha sonra Mahkeme sırasıyla “Dolmabahçe Mutabakatı”, 6-8 Ekim Kobani Protestoları, Diyarbakır patlaması, 7 Haziran seçimleri, Suruç patlaması, Ceylanpınar’da iki polisin evlerinde öldürülmesi, bu saldırıdan bir gün sonra güvenlik güçleri ile PKK arasındaki silahlı çatışmaların tekrar başlaması, özyönetim ilanları ve sonrasında birçok merkezde başlayan sokağa çıkma yasakları, 10 Ekim 2015 Ankara katliamı ve 1 Kasım erken seçimlerine sırasıyla değinmiş ve tüm bu gerilimli sürecin hiçbir tanesini es geçmeden bu kararda kayıt altına almış. Bu olaylardan sonra dokunulmazlıklarının kaldırılması ile Demirtaş ve 13 milletvekili tutuklanmıştı. Bu tarihten sonra hukuken yapılan başvurulara da detaylı bir şekilde değinen AİHM metni, olayların akışını aktarırken Cumhurbaşkanının konuşmalarına sık sık yer vermesi yargının nasıl siyasallaştığının adeta tescilliyor.

Mahkeme, ifade özgürlüğü, yasama dokunulmazlığı, örgüt üyeliği, Demokratik Toplum Kongresi faaliyetleri, uzun tutukluluk süreleri, 6-8 Ekim Kobani protestoları, serbest seçim hakkı gibi şuan yargılanan binlerce demokratik siyaset kadrosunun davalarını etkileyebilecek temel konularda kararlar almış. Şimdi bu kararlara paragraflar üzerinden özetleyerek devam edelim.

Çözüm Süreci: Mahkeme çözüm sürecinde yapılan konuşmaları meşru görmüş ve çözüm sürecine özel bir önem atfetmiştir. 426. paragrafta “HDP ile Cumhurbaşkanı ve iktidar partisi arasında siyasi bir gerilim başlayana kadar, Demirtaş özgürlüğünden alıkonulma riskiyle karşı karşıya kalmamıştır. Ancak ‘çözüm süreci’nin sona ermesinin ve örneğin 28 Temmuz 2015’te ‘HDP liderleri bedelini ödeyecek’ diyen Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarının ardından, Demirtaş hakkında hazırlanan ceza soruşturmalarının sayısı ve hazırlanma hızı artmaya başlamıştır” tespiti yapılıyor. Bu tespit geçmişe dair, özellikle çözüm sürecinde yapılan konuşma ve etkinliklerin yargılanma konusu yapılamayacağını en somut göstergesidir.

333’üncü paragrafta iktidarın Demirtaş’ı en çok kriminalize etmeye çalıştığı 13 Kasım 2012’deki Abdullah Öcalan’ın heykelinin dikileceğine dair konuşmasını “Nedeni her ne olursa olsun, bu açıklamanın Türkiye toplumunun geniş bir kesimi tarafından saldırgan, şok edici, rahatsız edici bulunabileceğini ve polemiğe yol açabileceğini kabul etmektedir… ancak çözüm sürecinin sonuna kadar başvurucuya karşı bu sözlerinden dolayı herhangi bir adım atılmamıştır” şeklinde yorumluyor.

334’üncü paragrafta Demirtaş’ın 21 Nisan 2013 tarihinde “Türkiye’de Kürt halkının varlığını kısmen PKK’nin yürüttüğü silahlı mücadeleye borçlu olduğunu…” diyen konuşmasına yönelik Mahkeme, bu konuşmanın da “çözüm sürecinin” genel arka planı karşısında ve Türkiye toplumunun açık bir şekilde Kürt sorununun temellerini tartıştığı bir dönemde yapıldığını dikkate almaktadır. Mahkeme bu açıklamaları Demirtaş’ın silahlı çatışmalar konusundaki değerlendirmeleri olarak görmüş ve Türkiye’nin belli bir bölgesinde “şiddet arayışını özendirmeye ve güvenlik sorununu daha da kötüleştirmeye elverişli” olmadığı kanaatine varmış.

Demokratik Toplum Kongresi: DTK yargılamalarını etkileyecek olan 278. ve 329. paragraflarda Demirtaş’ın Demokratik Toplum Kongresi genel kuruluna katılımının tutukluluğuna gerekçe yapıldığını, ancak Demirtaş’ın bu toplantının yasal ve halka açık olduğunda ısrar etmesi karşısında Hükümetin bu bağlantıyı çürütebilecek herhangi bir delil sunamadığını saptıyor. “Bu nedenle Mahkeme, başvurucunun barışçıl bir toplantıya katılıp orada konuşma yapmasının, tutuklama konusu suçları işlemiş olabileceğine dair objektif bir gözlemciyi ikna etmeye yeterli olmadığını düşünmektedir.” Bu kararın da DTK yargılanmalarını doğrudan etkileyeceğini şimdiden öngörmek mümkün.

6-8 Ekim Kobani Protestoları: Demirtaş’ın tutuklanmasının bir nedeni de HDP’nin Twitter hesabından atılan tweetlerdi. 327. paragrafta “bu çağrıların siyasi ifade sınırları kapsamında kaldığını ve bu haliyle şiddete çağrı oluşturmadığı”, “6-8 Ekim protestolarının doğrudan söz konusu tweetlerin sonucu olarak değerlendirilip Demirtaş’ın tutukluluğunu haklı göstermediği” kanaatine varıyor.

Kararın 432 ve 433. paragraflarında Mahkeme, Demirtaş’ın ikinci kez tutuklanmasını irdeleyerek Cumhurbaşkanı’nın tutuklanma sonrası yaptığı açıklamalar arasındaki yakın zamansal bağlantıları dikkate almış ve yerel makamların başvurucunun beş yıl önce, 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde iddia edilen suçları işlediği şüphesiyle ilgileniyor görünmedikleri, onun yerine başvurucuyu cezaevinde tutarak siyasi faaliyetlerde bulunmasını engelledikleri kanaatine varmıştır.

Mahkeme 442. paragrafta “tutukluluğunun devam ettirilmesi halinde, hem başvurucunun uğradığı hak ihlalini uzatarak sürdürecek, hem de davalı Devlet’in Sözleşme’nin 46. maddesinin 1. fıkrası uyarınca kararlara uyma yükümlülüğünün ihlalini teşkil edecektir” uyarısını yapıyor.

Öz Yönetime İlişkin: 328. paragraf Demirtaş’ın özyönetime ilişkin açıklamaları hakkında. Mahkemeye göre “bu açıklamaların içeriği Hükümet’in politikalarına çok sert saldırı olarak görülebilir, devlet ya da nüfusun bir kısmı tarafından tahkir (onura dokunma, onuru kırma) edici görülebilir. Ancak Demirtaş’ın, bu sözlerinde şiddet yöntemlerini kullanmaya çağrı yapmadığı gibi, bu açıklamaları terör endoktrinasyonu (öğreti) seviyesine ulaşmamış, bir saldırı failini övmemiş, bir saldırının mağdurlarını aşağılamamış, terör örgütlerine kaynak yaratma ya da diğer benzer davranışlar için çağrı yapmamıştır.”

Örgüt Üyeliği: 275. paragrafta Mahkeme, örgüt üyeliğine yönelik devletlerin genel lafızlara (lafız: ağızdaki bir şeyi atmak) başvurduğunu ve yargı yetkililerinin pratik yorumlarına dayandığını söylüyor. 337. paragrafta yerel mahkemelerin çok zayıf delillere dayanarak kişilerin silahlı örgüt üyeliğine karar verme eğilimlerini gösterdiğini saptıyor. Mahkeme, Demirtaş’ın tutukluluğuna gerekçe yapılan eylemlerin çok geniş yorumlandığını ve Türk Ceza Kanunu’nun 314. maddesinin lafzının, yerel mahkemelerin yorumlamaları ile de birleşince, yerel makamlar tarafından yapılacak keyfi müdahalelere karşı yeterli korumayı sağlamadığı kanaatine varmıştır. Bu karar örgüt üyeliğinden yargılanan binlerce davayı etkileyebilecek bir noktaya işaret ediyor.

Tutukluluğa İlişkin: 276. paragrafta mahkeme tutukluluğun yalnızca istisnai bir tedbir olarak kullanılması gerektiğini ve son çare olarak başvurulmasını öneriyor. 338. paragrafta Mahkeme, Demirtaş’ın tutuklanmasına ve tutukluluğunun devamına gerekçe yapılan kararların hiçbirisinin, ağırlıklı olarak siyasi ifadeleri ve belirli yasal toplantılara katılımından oluşan eylemleri ile tutuklandığı suçlar arasındaki açık illiyet (suç ile kişinin eylemi arasındaki nedensellik bağı) bağını gösterecek delilleri içermediğine karar vermiştir. Mahkeme tutukluluğun “çoğulculuğu bastırma ve demokratik toplum kavramının özünde yer alan siyasi tartışma özgürlüğünü sınırlama yönünde ağır basan bir amaç izlediğinin…” kanaatine varmıştır.

Yasama Dokunulmazlığı: Mahkemenin en çok dikkate aldığı haklardan birisi dokunulmazlıklar. 269. paragrafta dokunulmazlıklara dair anayasa değişikliğinin Türkiye anayasa geleneğinde daha önce eşi benzerinin görülmediği görüşünü ifade ettikten sonra değişikliğin spesifik olarak milletvekillerinin beyanlarını, özel olarak muhalefeti açıkça hedef aldığını ve kişileri hedef alan kanunların hukukun üstünlüğüne aykırı olduğunu belirtiyor. 246. paragrafta dokunulmazlıkların kaldırılmasının Demirtaş başta olmak üzere ilgili milletvekillerinin “siyasal ifadelerini sınırlandırma” amacı taşıdığına kanaat getiriyor. 427. paragrafta dokunulmazlıkların AKP-MHP’yi kayırdığını ve ayırımcılığı içerecek şekilde uygulandığını tespit ediyor: “…Mahkeme, yalnızca muhalefet partileri CHP ve HDP milletvekillerinin haklarında başlatılan ceza yargılamalarında tutuklandığı ve/veya ceza aldığı sonucuna varmaktadır.” Bu yorum ile dokunulmazlıklara dair Anayasa değişikliğinin yalnızca muhalefet partisi milletvekillerine uygulandığını ve yapılan ayrımcılığı ortaya koymuş oluyor.

Serbest seçim hakkı: 391. paragrafta Demirtaş’ın 1 yıl, 7 ay ve 20 gün boyunca yasama meclisinin faaliyetlerinde yer alması engellendiğini, 429. 430. 431 paragraflarda Demirtaş’ın 16 Nisan 2017 tarihli referandum ve 24 Haziran 2018 tarihli cumhurbaşkanlığı seçimi olmak üzere, iki kritik seçim kampanyası sırasında özgürlüğünden yoksun kılındığını, tutukluluğun onu tartışmasız bir şekilde Türkiye’ye başkanlık sistemi getirilmesine karşı etkili bir kampanya yürütmekten alıkoyduğunu ve muhaliflerinin, onun özgürlüğünden alıkonulmasından faydalandığını tespit etmiştir.

Meclis Temel Bir Tartışma Formudur: 393. paragrafta demokraside, meclisin parlamenter görevlerin yerine getirilmesinin bir parçası olan siyasi tartışma için temel bir forum olduğu, 264. paragrafta Meclis Genel Kurulu’nun rızası olmadıkça, seçilmiş bir vekilin görevi süresince hiçbir şekilde tutuklanamayacağını ve yargılanmayacağını, 266. paragrafta ise Meclis Genel Kurulunun “kendilerine Meclis’e karşı savunma fırsatını üyelere sunması gerektiğini” söylüyor ve genel kurulun düştüğü eksikliğe vurgu yapıyor.

Yüksek Düzeyde Koruma Gerektiren Lider Sıfatı: Mahkeme Demirtaş’ın Türkiye’deki muhalefet içerisinde simgesel bir lider rolü olduğunu vurgulamış. 373. ve 395. paragraflarda Demirtaş’ın sadece milletvekili değil, aynı zamanda meclis görevlerini yerine getirmesinin yanında “yüksek düzeyde koruma gerektiren bir muhalefet partisinin liderlerinden biri” olduğunu tespit etmiş.

İfade Özgürlüğü: Mahkeme, milletvekillerinin ifade özgürlüğünün taşıdığı önemi istikrarlı olarak vurgulamış, ve Castells v. İspanya davasındaki karara atıf yapmıştır: “Her ne kadar ifade özgürlüğü herkes için önemli olsa da, halkı temsilen seçilmiş kişiler için özel olarak önem taşımaktadır. Başvurucu seçmenini temsil etmekte, onların kaygılarına dikkat çekmekte ve onların menfaatini savunmaktadır. Dolayısıyla, meclisin muhalif bir üyesi olan başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahaleler … Mahkeme’nin en sıkı denetimine tabi olmalıdır.

AİHM kararının 392. paragrafında milletvekilleri seçmenlerini temsil ederler ve bu nedenle ifade özgürlükleri daha fazla koruma gerektirir. AİHM, çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik gerekleri doğrultusunda özellikle muhalefet partilerindeki milletvekillerinin ifade özgürlüğüne verdiği öneme yerel mahkemeleri de davet etmektedir.

Demirtaş kararı tüm yargılamaları etkiler: 428. paragraf aslında Demirtaş kararının birçok hukuksuzluğun ortadan kaldırılmasına referans olabileceğinin en somut kısmını oluşturuyor. Kararın şu kısmı hayati düzeyde önem arz etmektedir: “…HDP’den tanınmış birçok kişi ve seçilmiş belediye başkanları da tutuklanmıştır. Her ne kadar bu kişiler hakkında başlatılan ceza yargılamalarının içeriğine erişilemese de, Mahkeme değişik raporlara ve uluslararası gözlemcilerin görüşlerine göre, bu kişilerin özgürlüklerinden alıkonulmalarının tek sebebinin siyasi açıklamaları olduğunu gözlemlemektedir. Mahkeme, bu sebeple, başvurucunun tutuklanmasının ve tutukluluk halinin devam ettirilmesinin, ‘münferit bir örnek olmadığını’ düşünmektedir. Tam tersine, belirli bir ‘örüntü’ izlediği görülmektedir.” 

Kararın 436 ve 437. paragraflarında ise Demirtaş şahsında demokratik siyasete yapılan darbenin arka plandan edinilen uyumlu çıkarımlar, yargı yetkililerinin, bir muhalefet lideri olarak başvurucunun davranışlarına, mecliste veya seçilmiş belediye başkanı olan diğer HDP üyelerinin davranışlarına ve daha genel olarak muhalif seslere karşı sert tepkilerde bulunduğunu desteklemektedir.

Demirtaş’ın tutuklanması ve tutukluluk halinin devam ettirilmesi, yalnızca ona oy veren binlerce seçmenin Millet Meclisi’nde temsil edilmesini engellememiş, ama aynı zamanda tüm topluma, özgür demokratik tartışmanın kapsamını daraltan tehlikeli bir mesaj verilmiştir. Bu unsurlar, yetkililerin başvurucuyu tutuklarken gösterdiği sebeplerin yalnızca baskın siyasi amaçlar için bir kılıf olduğu, esas amacın tartışmaya yer bırakmayacak şekilde demokrasinin aşağı çekilmesine ilişkin bir konu olduğu sonucuna varması için yeterlidir.

Karar teoriyi değil pratiği bağlar: AİHM alınan kararın pratik yönünün hayati olduğunu vurgulamıştır. 386. paragrafta Mahkeme, Sözleşme’nin amaç ve niyetinin, hükümlerinin teorik ya da yanıltıcı olarak değil, pratik ve etkili olacak şekilde yorumlanmasını ve uygulanmasını gerektirdiğini teyit etmektedir. Bununla birlikte, gerçekten demokratik bir sistem kavramının doğasında sözleşme ile güvence altına alınan haklardan eğer seçilmiş temsilciler veya seçmenleri herhangi bir anda keyfi olarak mahrum bırakılabilselerdi, bu haklar sadece hayali olacaktır.

SONUÇ: Bu karar ile AİHM, çözüm sürecinin doğru olduğunu fakat çözüm sürecinin bitmesi ve dokunulmazlıkların kaldırılması ile birlikte demokrasinin tüm kesimler için büyük bir yara aldığını; buradan hareketle Demirtaş davasını referans göstererek yargının siyasallaşması ile demokratik siyaseti suç haline getiren hukuksuz uygulamalarından Türkiye’nin bir an önce vazgeçmesi gerektiğini açıkça belirtmektedir. Bu kararın uygulanıp uygulanmaması, muhalefetin tavrı ve Kürtlerin tutumu bir başka yazının konusu.


*Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı zamanda sosyoloji eğitimi aldı. 29 Ekim 2016’da Diyarbakır Eğitim Sen yöneticisi iken 675 sayılı KHK ile öğretmenlik mesleğinden ihraç edildi. Yazıları Emek ve İnsan dergisi, Gazete Emek, Gazete Duvar ve Artı Gerçek’in forum sayfalarında yayımlandı. Halen Gazete Karınca’da yazmakta.

PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
Fransa'da yaşayan Savaş Özyanık, Yasemin Çetindağ'ı öldürdü
Sonraki Haber
HDP: Kadın özgürlüğü önümüzdeki yüzyılın rehberi olacak