Ana SayfaYazarlarErcan SezginBiden’ı bekleyen büyük sınav: İran

Biden’ı bekleyen büyük sınav: İran


Ercan Sezgin


ABD’deki yönetim değişikliğinin netleştiği Başkanlık seçimlerinin ardından iç ve dış politikada birçok değişikliğin olacağı yazılıp çizildi. Trump’ın bıraktığı tahribatı onarmak için önünde epey dosya bulunan Biden’ın İran konusunda nasıl bir tutum sergileyeceği ise muallak. Biden’ın seçimi kazanması ardından, geçiş sürecinde İran’a müdahale senaryoları gündemden hiç düşmedi. Kaldı ki Trump yönetimi, seçimi kaybettikten sonra da İran ile gerilimi tırmandırdı.

Buna karşılık Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin ölüm yıldönümünde, Irak’taki ABD askerlerine dönük saldırılar dikkat çekti. Saldırıların artmasının ardından İran yönetimi, saldırıların “provokasyon” olduğunu, arkasında İsrail’in bulunduğunu ileri sürdü. Çünkü İran yönetimi, Trump gidinceye kadar saldırıları durdurma, İran’a müdahale zemini oluşturabilecek tavır ve tutumlardan kaçınma kararı almıştı. Bunu da kamuoyuyla paylaşmıştı. Buna rağmen Irak’ta ABD askerlerine yönelik saldırıların artması, Trump’ın gitmeden önce ABD’yi İran’la savaşa sürükleme niyetinde olduğu tartışmalarını beraberinde getirdi.

Dün resmen Beyaz Saray’daki koltuğuna oturan Biden yönetiminin İran politikasının ne olacağı merakla izlenecek. Müdahale mi edecek, yoksa müzakerenin yollarını mı arayacak belli değil. Bu  sorunun cevabı Ortadoğu’daki birçok dengeyi yeniden şekillendirecek.

Ortadoğu toplumsal, siyasal sorunlar yumağı haline gelmişken İran devleti de bu sorunlar yumağının tam ortasında yer alıyor. Türkiye’nin Kürt politikası, Arap-İsrail yakınlaşması, Sünni-Şii mezhep çelişkisi, İran’ın küresel güçlerle yaşadığı çelişkiler, ayrıca jeopolitik konumu nedeniyle tüm sorunların düğümlendiği yer konumundadır. Bu düğüm kesilir mi çözülür mü bilinmez.

İran’ın köklü bir devlet geleneği olmakla birlikte 1979’da İran İslam Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra Şii mezhebini merkeze almış, temel politika haline gelen yayılmacılık da Humeyni tarafından belirlenmişti. İran Anayasasının 12. maddesine göre İran’ın resmi dini İslam, mezhebi de Şii’dir. Bu maddenin değiştirilmesi teklif bile edilemez. Yani İran tam bir mezhep devleti ve bunu da inkar etmiyor. Bu mezhebi büyütmek, yaygınlaştırmak, hakim kılmak, devletleştirmek temel politika olarak belirlenmiştir. Ancak yeni rejimin ilk yıllarında Irak’la girdiği ve 8 yıl süren savaş ile ABD’nin 90’ların başında Irak’a müdahalesi bu yayılma çabalarını engellemiştir.

İran Şii mezhebini yaymaya 2000’lerden sonra başlamıştır. Irak’ta Saddam’ın devrilmesi ve 2011’de Ortadoğu’da ‘Arap Baharı’ adı altında başlayan halk ayaklanmalarıyla birlikte, birçok Arap yönetimin devrilmesi, İran’ın Şii yayılmacı politikasına büyük alan açmıştır. Ortadoğu temel yayılma alanı olmakla birlikte Afrika’nın birçok ülkesine de el atılmıştır.

İran’ın dört temel ayak üzerine oturttuğu politikasında ilkin Şii milis grupları oluşturuluyor. Lübnan’da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi, Yemen’de Husiler en bilinenleri. Ayrıca Suriye, Afganistan ve Pakistan’da da hatırı sayılır güçte milis örgütlenmeleri var. Bu milis örgütlenmesi İran’ın Kudüs Gücü Komutanlığı’na bağlı. Bu komutanlık da doğrudan dini lider Ayetullah Ali Hamaney’e bağlıdır. Kasım Süleymani’yi bu kadar popüler yapan da bu politikayı Ortadoğu’da başarılı şekilde uygulamasıydı. Ayrıca İranlı olmayan Şiilerden kurulu Birleşik Şii Özgürlük Ordusu’nu kurma gibi girişimlerde bulunmaktaydı.

Yayılmacılığın ikinci ayağı Uluslararası Ehlibeyt Kongresi’dir. Bu kongre ile Şiileri dünyanın her yerindeki örgütleme hedefi vardır. 90 ülkede temsilcilikleri bulunan bu kongrenin yayılma aracı da Tahran’da kurulan ve dünyanın bir çok yerine yayılan El Mustafa Üniversitesi’dir. Bu üniversiteden mezun olanlar Şii ideolojisini dünyanın her yerine yaygınlaştırmakla sorumludurlar. Ayrıca yüzlerce TV, gazete, yayınevi, cami, vakıf, kültür merkezleri ve yardım kuruluşları ile Şiilerin bulunduğu her alana girmeyi başarmıştır. Temel yayılma alanları Irak, Suriye, Lübnan, Yemen, Afganistan, Pakistan, Hindistan, Tacikistan, Nijerya, Liberya ve irili ufaklı Şiilerin bulunduğu pek çok ülke.

Kısacası ABD’nin Ortadoğu’ya müdahalesi ile birlikte şer eksenine alınan İran, 3. Dünya Savaşı’nın yarattığı kaostan yayılarak çıkmıştır. ABD Trump yönetimi ile ilk etapta bu yayılmanın önüne geçmek istemişti. Önce Obama döneminde İran’la imzalanan nükleer anlaşmayı iptal etmiş, ardından Suriye, Irak, Lübnan ve daha bir çok yerde İran etkinliğini kırmak için adımlar atmıştı. Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’yi vurarak bu yayılmanın askeri ve diplomatik ayağını kesmek istemiştir. Ayrıca ekonomik ambargo ile İran’ı daraltmak ve içe dönmesini sağlamak istemiştir. Bunu başarabilseydi son aşama askeri müdahale olurdu.

Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye Yönetimi’ne dönük saldırılarına alan açma ve Federe Kürdistan Bölgesi’nde etkinliğini arttırmasına göz yumma da bu politikanın devamıdır.

İşte tüm bu tablo karşısında Biden’ın İran politikası merakla izlenecek. Haliyle İran’a olan yaklaşımı Türkiye ile ilişkilere, Kürt politikasına, Irak sorununa yansıyacaktır. Şimdilik müzakere yöntemi esas alınacak izlenimi veriliyor. Ancak tek başına müzakere yönteminin İran sorununu çözmesi mümkün değil. Görülen o ki hem müzakere hem müdahale politikası belli bir denge içinde birlikte yürütülecek.




Önceki Haber
Eski başbakanlık raportöründen 24 gündür haber alınamıyor
Sonraki Haber
Erkeklerin öldürdüğü kadınların fotoğraflarını asan kadınlara para cezası