Ana SayfaYazarlarAbdulmelik Ş. BekirBiden’lı dönemde Suriye’de olası yeni gelişmeler

Biden’lı dönemde Suriye’de olası yeni gelişmeler


Abdulmelik Ş. Bekir*


Ortadoğu’nun en metanetli alanı haline gelen Suriye’de askeri ve siyasi gelişmeler hız kesse de ülke içi dinamikler, bölgesel ve küresel güçlerin zıt pozisyon ve politikalarının sürdüğü bir alan olmaya devam ediyor. ABD seçimlerinden dolayı bir süredir rölantide kalan politik ajanda Joe Biden’ın dümene geçmesiyle hareketlenebilir.

Suriye dosyası eskisi kadar karışık değil. Taraflar ve talepler netleşti. Bir yandan Rusya-İran-Esad rejimi, bir yandan ABD-Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ile arada yalpalayan Türkiye-bilcümle radikal cihatçı gruplar. İç savaşın başında rejim değişikliği üzerinde Suriye’de kendi güdümünde Sünni bir iktidar hayal eden Ankara, Kürtlerin kazanım elde etmesini de elemine etmek istiyordu. Yaptığı hesap hataları ve uyguladığı irrasyonel politikalarla iki konuda da büyük fiyasko yaşadı. Esad yerinde kalırken, Kürtler de önemli bir aktör olarak sahne aldı.

AKP-MHP iktidarı 2017 yılından itibaren rejime yönelik hayali hedeflerinden vazgeçerek tüm gücünü Kürtleri engellemek için kullandı. “Katil” dediği Esad rejimiyle anlaşmanın yollarını aradı. Rusya’dan alınan S-400’ler bunun rüşvet babındaki ilk adımıydı. Kürtleri engelleyeyim derken, dizginleri Rusya’nın eline verdi, ABD ve diğer NATO müttefikleriyle yaptırımlarla sonuçlanan bir yola girdi. Şimdi bu yoldan dönmenin yollarını arıyor. “Bu iş bitmiştir” diyen Erdoğan’ın Savunma Bakanı Hulusi Akar, Avrupa gezisinde, “Vazgeçersek bizim için çok zor olur” demeciyle Ankara’nın içinde olduğu çaresizliğe işaret etti.

Bu demeç aynı zamanda AKP iktidarının olası bir manevrada Rusya’nın nasıl bir tepki vereceğini kestiremediğinin de itirafıydı. Erdoğan’ın emellerinin tersine son dönemlerde sürekli reformlardan bahsetmesi de Rusya ile ABD-NATO denklemindeki sıkışmasından kaynaklıdır. Doğu Akdeniz ve Batı karşıtı retorikten vites düşüren Erdoğan içeride yaşadığı ekonomik, siyasi ve toplumsal krizin de sıkıştırmasıyla yeni bir manevra yapmak istiyor. Ancak mutlak iktidar arzularıyla reel gerçeklik arasında sarkaç misali bir yandan öte yana savruluyor. Söylemde reformu dillendirmesi ancak realitede tersine uygulamalarda bulunması da istikrarsız ve çelişkili ruh halinin dışa vurumundan başka bir şey değil.

Adeta dışarıdan bir havucun uzatılmasını istiyor. Dış politikada kimi tavizlere karşı içerdeki baskı uygulamalarına sessiz kalmak Erdoğan için beklenilen havuca tekabül edebilir. Ancak şimdiye kadar bu düzeyde bir havuç uzatılmadı. AB ülkeleri Mart ayında uygulanması gereken yaptırımları erteledi ancak içerde uygulanan baskıya dikkat çekmeye devam ediyorlar. ABD’nin yeni yönetimi de insan hakları yönünde daha duyarlı bir söylem geliştirmekle birlikte dış politikada da Ankara’nın hoşuna gitmeyecek vurgular yapmaya başladı. ABD ve AB ülkelerinin Türkiye ve Rusya’nın adını telaffuz ederek Libya’dan bir an önce askeri ve vekil güçlerini çekmelerini istemesi beklenen havucun pahalı olabileceğinin ilk işareti.

Bu anlamda Suriye sahası ve tarafların burada sergileyecekleri pozisyon yeni dönemde uygulayacakları politikalar açısından turnusol kağıdı görevi görecektir. Dış politikada vasatın çok altında bilgi sahibi olan Trump yerine siyasi kariyeri bu alanda geçen Biden’ın varlığı önümüzdeki dönemde farklı gelişmeleri tetikleyebilir. Ortadoğu’da “kalma ile gitme” ikileminde kalarak net bir strateji sahibi olmasa da ABD faktörü sahayı ciddi anlamda etkiliyor.

Joe Biden

Yeni ABD yönetiminin seçim öncesi söylemlerine bakıldığında ciddi değişiklikler beklemek mümkün ancak seçim öncesi tutturulan söylem ve politikaların seçim sonrası uğradıkları değişimin de akılda tutulmasında fayda var. Şimdi merak edilen Biden yönetiminin, Erdoğan’ın beklediği havucu uzatıp uzatmayacağı? Daha erken olsa da şimdiye kadar ki tutuma bakıldığında ABD’nin işleri ağırdan alacağı yönünde.

Washington’ın Türkiye politikalarının temel parametrelerini belirleyen faktör Rusya ile ilişkilerdir. Türkiye’nin radikal gruplarla ilişkisi ve Kürt karşıtlığı ikincil derecede etmenler. ABD’nin Suriye dosyasında resmi olarak açıkladığı hedeflerine bakıldığında Türkiye’ye belli bir ihtiyaç duyduğu aşikar. Ancak bu ihtiyacın başka yollarla karşılanmayacağı ve Türkiye’nin yerine ikame edilecek bir güç ve alternatifin olmadığı anlamına gelmez.

İran nüfuzunun zayıflatılması, IŞİD’e karşı mücadele ve Esad rejimini çözüme zorlayacak başka alternatifleri geliştirmesi de gayet olanak dahilinde. Sahanın iki başat gücü Rusya ve ABD’nin Suriye özgülünde asgari müştereklerde anlaşma ihtimali var. Rusya, ABD’nin rızası olmadan giderek kendisi açısından ağırlaşan Suriye iç savaşından çıkamayacağının bilincinde. Benzer şekilde ABD de Rusya’nın Suriye’deki hakimiyetinin farkında. Bu durum iki gücü önümüzdeki süreçte uzlaşmaya itebilir.

Astana ortakları: İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan

Suriye sorununa siyasi çözüm niyetiyle sürdürülen Astana ve Cenevre süreçleri de miadını doldurmuş vaziyette. Astana süreci Rusya ve ortakları açısından amacına ulaştı. Bundan daha faydalı bir işlev göremezdi. Daha fazla devam etmesi ya da ettirilmesi Rusya ve ortaklarının Ankara ile restleşmesi ve karşı karşıya gelmesidir. Şimdilik Moskova bunu tercih etmez. Zira kendisi için artık Suriye sahasındaki tek engel ABD’nin varlığıdır. Bu konuda Türkiye’yi elinin altında tutarak ABD ve Kürtleri sıkıştırmak daha kullanışlı bir seçenektir.

Cenevre süreci ise başından itibaren meşruiyeti olmayan bir bileşene sahip oldu. Kürtler başta olmak üzere Suriye halklarının temsil edilmemesi, bunun yerine insanlığa karşı suç işlemiş Türkiye destekli cihatçı grupların varlığı Esad rejiminin elini güçlendirdi. Bu gruplara karşı Esad rejimi uzlaşma aramak yerine tartışmaları sürece yayarak, sahada Rusya’nın desteğiyle İdlib gibi küçük bir cebe sıkıştırdı. Nitekim geçen hafta Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen, “görüşmeleri sürdürmenin anlamı kalmadı” diyerek havlu attı.

Bu bağlamda iki süper gücün Suriye dosyasında uzlaşmasının zemini hazır. Olası bir uzlaşmanın önünde dört ana konu var. Bunlar Esad rejimi, İran’ın alandaki nüfuzu, Kürt meselesi ve cihatçı radikal gruplar. Türkiye’nin hamisi konumunda olduğu cihatçı gruplara karşı iki gücün uzlaşması en kolay konu. Cihatçılara karşı istikrarlı mücadelede iki taraf yakın düşünüyor. Kuşkusuz bu seçenek en çok Ankara’nın keyfini kaçıracaktır. Tüm yumurtalarını koydu sepet nihayetinde.

Diğer bir konu İsrail’in güvenliği ve İran’ın nüfuzunun sınırlandırılması. Rusya’nın İsrail’in Suriye içindeki operasyonlarına göz yumması bu uzlaşının mümkün olduğuna dair açık bir işaret. Harabe haline gelen ülkenin yeniden inşası için ABD ve Avrupa’nın hem siyasi rızası hem de mali desteğine ciddi ihtiyaç var. Bu havuç Rusya’yı esnemelere ittiği gibi Esad rejimine kimi tavizleri verdirtmeye zorlayabilir.

ABD, Esad rejimiyle ilgili askeri seçeneğin mümkün olmadığına kani. Ancak rejimin 2011 öncesine dönüş arzusuna da karşı. CAATSA yaptırımları da tam bu amacı taşıyor. Rusya, Kürtler ve diğer ılımlı denilen muhalif kesimlerin katılımını sağlayacak bir çözümü rejime kabul ettirir ise, ABD ile bu konuda da mutabakata ulaşması gayet olanaklı. Son olarak Kürt meselesi de bu çerçevede bir çözüme kavuşabilir. Kürtlerin böylesi bir uzlaşıya itirazı olmaz. Esad rejiminin de olası bir ABD-Rusya anlaşmasına karşı çıkma mecali yoktur.

Biden takımının Rusya’yla iş birliğine ilişkin düşünceleri olmakla birlikte birçok dosyada sert açıklama ve uygulamalar da geliyor. Ortadoğu ve Kuzey Afrika Koordinatörlüğüne atanan Brett McGurk Suriye özelinde uzlaşma sinyalleri veriyor. Biden’ın ayağının tozuyla iki ülke arasında nükleer silahların azaltılması anlaşması olan “Yeni Start”ı 5 yıl uzatması kimi konularda iş birliğinin yapılabileceğini gösteriyor. Ancak Biden yönetiminin diğer aktörlerinden Rusya’ya yönelik aksi yönde açıklamalar ve bu açıklamaları destekleyen pratik adımlar da yok değil. Biden’ın, “ABD geri dönüyor” söyleminin birinci dereceden muhatabı da Rusya’dır.

Bu bağlamda kısa süre içinde ABD’nin Karadeniz’e yeni donanma ekipmanları göndermesi ve gerekçe olarak -köprünün altından epeyce su akmasına rağmen- “Kırım’ın yasa dışı ilhakını” göstermesi eski defterlerin açılacağına alamettir. AB ülkelerini de yanına katarak Rusya ve Türkiye’nin tüm resmi ve vekil güçlerini Libya’dan çekmelerini istemesi de önümüzdeki dönem iki güç arasında bazı dosyalarda da iplerin gerilebileceğini göstermesi bakımından önemli.

Elbette ABD’nin hamleleri karşısında Rusya boş durmayacaktır. Ancak iş birliği halindeki ABD ve AB’ye karşı oldukça zorlanacağı da aşikar. Bu nedenle ABD’nin bazı alanlarda uzlaşmaya yanaşması Rusya açısından bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Suriye dosyası bu konuların başında geliyor. Tıpkı “Yeni Start” anlaşmasının süresinin uzatılması gibi Suriye konusunda da Astana ve Cenevre çözümsüz kalmışken önümüzdeki dönemde iki ülke arasında bir iş birliğinin gelişme ihtimali yabana atılamaz.

ABD-Rusya uzlaşısından en fazla etkilenecek güçler İran ve Türkiye olacaktır. Kuşkusuz başka opsiyonlar da mevcut. Ankara’nın Moskova ya da Washington’ın taleplerini kabul ederek bir taraftan yana açık pozisyon alması tabloyu değiştirebilir. Bu durumda Ankara hangi tercihte bulunursa bulunsun ödeyeceği bir fatura olur. Uzun süredir pozisyonunu iki ülkeye pazarlayarak Suriye içinde kimi adımlar atabildi. Trump yönetiminin istikrarsız politikaları buna cevaz verdi. Buna rağmen S-400 meselesiyle kendini ciddi bir çıkmaza hapsetti.

Denklemde yeni olan husus Biden yönetiminin Suriye ve Irak eksenli nasıl bir Ortadoğu siyaseti izleyeceği ve Türkiye’nin buna nasıl tepki vereceğidir. Yolda birçok engel var. En önemli engel ise Kürt konusudur. Önceki ABD yönetiminin refakatinde başlayan ve ABD seçimleri nedeniyle ara verilen Kürtler arası görüşmeler geçen hafta yeniden başladı. Önümüzdeki hafta Türkiye, Rusya ve İran tekrar Suriye gündemli Soçi’de bir araya geliyor. Gelişmeler Suriye’de yeni bir raundun başlayacağı yönünde. Bekleyip göreceğiz.


* İstanbul Üniversitesi’nin İletişim Fakültesi’nde gazetecilik ve Fen Edebiyatı Fakültesi’nde ise Hititoloji okudu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı. 1999’da başladığı gazetecilik çalışmalarında Azadiya Welat, Özgür Gündem ve Dicle Haber Ajansı’nda dış politika, kültür ve dil, siyaset üzerine yazı ve analizleri yayımlandı. 2016’dan bu yana Gazete Karınca’da düzenli yazıları yayımlanmaktadır.


PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
Boğaziçi direnişi: Tutuklananların sayısı 10'a yükseldi
Sonraki Haber
Yeniden inşa et