Ana SayfaBilim ve TeknolojiGeri dönüşümün çöküşü

Geri dönüşümün çöküşü

HABER MERKEZİ – Güncel bilimsel gelişmelere ve bilim tarihine mercek tuttuğumuz “Karınca’nın Gözünden Bilim”de bu hafta doğada neredeyse sonsuza kadar kalabilen bir malzeme olan plastiklere eğilen Mehmet Ali Döke, geri dönüşümün gözden düşmesini ve bunun nedenlerini sıralıyor.


Mehmet Ali Döke*


Bu yazıyı okuyabildiğinize göre şu anda ya bir bilgisayarın önünde oturuyorsunuz ya da elinizde bir tablet veya akıllı telefon var. Hangi cihazı kullanıyor olursanız olun, eminim en azından bir kısmı plastik malzemeden üretilmiştir. Dışında değilse bile içindeki devre elemanlarında mutlaka plastik kullanılmıştır. Şimdi aklınızdan gündelik kullandığınız eşyaları, araç gereçleri geçirin. Mutfağınız zaten servis kaşıklarından tutun da saklama kaplarına kadar tıka basa plastik dolu. Peki ya banyonuz? Şampuan şişeleri, diş fırçanız, musluğunuz su sızdırmasın diye takılan conta… her taraf plastik. İşe ya da okula gitmek için kullandığınız arabanın ya da bindiğiniz toplu taşıma aracının bir sürü parçası plastik. Hatta giydiğiniz kıyafetlerin bile pek çoğu kısmen ya da tamamen plastikten yapılma. Liste kabarık.

Bu durumun farkına vardığımızda belki de çok şaşırtıcı gelmeyecektir. Ancak 2017 yılında yayımlanmış hesaplamalara göre, dünyada 1950’den 2015’e kadar üretilen toplam plastik miktarı 8,3 milyar ton. Hayal etmek güç, değil mi? Yardımı olur mu bilmem ama bu miktar, yaklaşık bir milyar filin ağırlığına denk geliyor. Tabii üretilmiş olan plastiğin tamamı hala kullanımda değil. 2015 verilerine göre kullanımda olan plastik miktarı yaklaşık 2,5 milyar ton (şu anda bu miktarın ciddi anlamda daha yüksek olacağı da makalenin tahminleri arasında). Dünyadaki tüm insanların toplam ağırlığı ise yaklaşık 287 milyon ton. Yani şu an yaşayan insanların her bir kilogramına yaklaşık 10 kilogram plastik düşüyor. Bu kadar çok üretilen ve doğada neredeyse sonsuza kadar kalabilen bir malzemenin beraberinde kirlilik sorunu getirmesi kaçınılmaz. Şu anda şehirlerden akarsulara, göllerden okyanuslardaki ıssız adalara kadar her yerde plastik atıkla karşılaşmak mümkün.

Peki atık sorunu göz önüne alındığında neden durmadan, hem de giderek artan bir şekilde plastik üretmeye devam ediyoruz? Nedeni biraz pratik ve daha çok ekonomik düzenin bir getirisi. Pratik nedenler aslında çok da karışık değil. Plastik son derece geniş yelpazede özellikler kazanabilen, her işe uygun bir malzeme. Mesela defalarca zıplayabilen toplar gibi esnek ya da arabalarımızın içinde kullanılan paneller kadar sert plastik üretmek mümkün. Plastikler tamamen saydam olabildiği gibi dilediğimiz herhangi bir renkte de olabiliyor. Şekil verilmesi son derece kolay ve çok basit sıcaklıklarda eritilip istenilen kalıba sokulabiliyor. İşlevsel yönden bakarsak, plastik gerçekten mucizevi bir malzeme. Bu özellikleri ile önceden cam, metal, kâğıt gibi birçok malzemenin yerini değişik şekillerde hazırlanmış plastiklerin almış olması da ‘doğal’.

Fakat plastiğin bu denli yaygınlaşmasının altında yatan bir neden de kapitalizmin önemli bir çıkmazını çözmesidir. Özellikle sanayileşmenin doruğa çıktığı ve hemen öncesinde dünyayı yerle bir eden savaşların son bulduğu 20. yüzyılın ikinci yarısında vahşi kapitalist ekonominin durmaksızın çalışmak zorunda olan çarkları göze batar olmuştu. Kapitalizmin tüketilebilecekten fazla üretim ortaya koyması sistemin tıkanmasına yol açabilir, sistemi temellerinden sallayabilirdi. Muktedirlerin bir an önce duruma müdahale etmesi ve yeni bir tüketim modelini devreye sokması gerekiyordu. Bugün artık hayatımızın olağan akışına karışmış olan ‘kullan-at’ ürünler henüz pek de ortada yoktu. Mesela gazlı içecek şirketleri halen ürünlerini metal kapaklı cam şişelerde ya da alüminyum tenekelerde tüketiciye ulaştırıyorlardı. Cam ve metal sonsuz defa geri dönüşümden geçerek yeniden aynı ürünlerin paketlenmesinde kullanılabiliyordu. Bu durumda, belli bir noktadan sonra yeni cam ve metal üretmek anlamsızlaşacak, olan malzemeleri devir daim ederek insanlığın bütün ihtiyacı karşılanabilecekti. Bu hemen her sanayi dalında benzer duruma geliyordu.

1954 yılında plastik sanayisi için yapılan bir toplantıda konuşan, Çağdaş Plastikler (İng. Modern Plastics) dergisinin editörü Lloyd Stouffer “plastiğin geleceği çöp kutusundadır” dediğinde pek anlaşılmamış, hatta alay konusu olmuştu. Ekonomist Victor Lebow “Aşırı üretken ekonomimizin bir gereksinimi olarak tüketimi bir yaşam biçimi haline getirmeliyiz. Daha önce hiç görülmemiş bir hızla bir şeyleri tüketmek, yakmak, eskitmek, yerine koymak ve çöpe atmamız gerekiyor” diyerek gemi azıya almış olan kapitalist üretimin çıkmazına işaret etmişti. Daha önce alay konusu olan Stouffer ise 1963’te yine benzer bir toplantıda konuştuğu zaman artık yeni üretim-tüketim düzeni oturmuştu ve kendine güvenir bir biçimde “Çöp kutularını, çöplükleri ve atık yakma merkezlerini milyarlarca plastik şişe, kova, tüp, levha ve torba ile dolduruyorsunuz. Plastik paketi kimsenin artık atmaya kıyılmaz görmediği mutlu günlere ulaştık” demişti. Nihayetinde yenip içilmediği halde tek kullanım sonrası tükenen ve hemen yerine yenisinin, hatta daha çoğunun üretilmesi gereken bir mucize idi plastik kapitalistler için.

Bu durum Stouffer, Lebow ve daha birçoğunu çok mutlu – ve çok zengin – ededursun, bir yandan da insanlığın daha önce görmemiş olduğu bir çöp felaketi kendini hissettirmeye başlamıştı. Dahası, plastiklerden alışılan bu kullan-at felsefesi diğer malzemelere de bulaşmıştı. Örneğin ABD’de 1950’den önce üretilen cam şişelerin geri dönüş oranı %96 iken 70’lerde üretilen tüm kapların sadece %5’i dönüşüme giriyordu. Bu durum araştırmacıların ve sivil toplum örgütlerinin dikkatinden kaçmamıştı. Şirketlerin ürünlerini paketlemekte kullandıkları malzemelerin geri dönüşümünden sorumlu olmaları yönünde girişimler olsa da petrol şirketleri ve ürünlerini ucuz, hafif, dayanıklı ve kendilerine dert olmaktansa bir yerlerde çöp olarak yatacak malzemelere koymak isteyen şirketler ciddi paralar harcayarak toplumun algısını yönetirken siyasileri de kendi taraflarına çekmişlerdi. Plastik karşıtı ayaklanma henüz pek bir yol alamadan bastırılmıştı.

80’ler ve öncesinde doğan okuyucular muhtemelen tanık olmuşlardır; eskiden Türkiye’de cam şişelerin hepsi depozitolu idi (nadiren de olsa halen böyle ürünler var). Yani içindekini tüketince elimizde kalan “çöpü” bakkala geri verip, başta ödediğimiz paranın bir kısmını geri alabilir ya da bir sonraki ürüne yeniden depozito ödemeden sahip olabilirdik. Bakkalda toplanan şişeler üreticiye döner, üretici bu şişelerden iyi durumda olanları temizleyip tekrar kullanırken kırık, çatlak ya da temizlenemez halde olan şişeler eritilip tekrar kullanılmak üzere cam üretim tesislerine giderdi. Sonuç? Milyonlarca gazoz, soda, su vb. tüketildiği halde ortaya neredeyse hiç çöp çıkmazdı. Plastikler hayatımıza girip de çöp dağları sorunu ortaya çıkınca, bu rahatsızlığa kapitalistlerin bir de çözüm önerisi vardı: bireysel geri dönüşüm. Paket ve petrokimya şirketlerine göre sorun plastikler değil de tüketicilerin bunları sağa sola atması idi.

Eskiden gayet güzel çalışan üreticiye döndürme sistemindense sorumluluğun tamamen tüketiciye yıkıldığı yeni düzende konuyla ilgili herhangi bir eğitimi olmayan bizlerin çeşitli plastik, cam, metal, kâğıt atıkları sınıflandırması ve yerel yönetimlerin uygun gördüğü yerlere götürerek dönüşüm yolculuğuna uğurlaması gerekiyordu. Bazı ülkelerde en azından her eve ya da her sokağa dönüşüm kutuları konduğundan bireylerin ellerindeki paket malzemelerinden bu şekilde kurtulması görece kolay hale getirilmişti. Tahmin edebileceğiniz üzere, insanların sürekli yanlış yere yanlış türde malzeme atması, dönüşümün içine çöp karışması vb. nedenlerle evde ayrıştıma uygulaması pek çok ülkede sonlandırıldı ve tek kutuda toplamaya geçildi. Yani cam, metal, plastik ve kâğıt atıklarınızı tek bir devasa çöp kutusuna yığabiliyorsunuz ve sıradan çöp kamyonlarından pek de farkı olmayan araçlar bunları alıp bacasından pembe bulutlar çıkan sevimli geri dönüşüm tesislerin… öhm… ne diyorduk… Hah, bu işte bir terslik var diyorsanız yalnız değilsiniz. Bütün malzemelerin karışık bir halde karga tulumba yüklendiği kamyonlardan ne halde indiğini hayal etmek zor değil. Peki sonra? Nasıl oluyor da ayrışıyor bu malzemeler? Birileri oturup tek tek cam kırıklarını mı çekiyor benim pazar gazetemin içinden?

Tabi ki hayır. Yürüyen şeritler üstünde otomatik sistemler ve az sayıda insanın da katıldığı bir ayıklama çabası olsa da birçok dönüşebilir malzeme başka malzemelerden ayrılamadığı için en baştan çöpe gidiyor. Örneğin ABD’de geri dönüşüm kutularına konan (ki halen evde ayrıştırma yapan nadir ülkelerden birisi olduğunu da ekleyelim) kâğıt ve kartonların %66’sı, camın %27’si ve plastiklerin %8’i geri dönüşmekte. Geri kalan kısımlar ise ya çöplüklere ya da yakma merkezlerine gitmekte. Geri dönüşüme gönderdiğimiz ürünlerin pek çoğunun asla umduğumuz sona ulaşamamasının bazı nedenleri var. İlki daha önce de belirttiğimiz “kullanıcı hatası” da denebilecek olan, yanlış malzemeyi yanlış yere atmak yanında çok kirli veya çok yıpranmış malzemelerin de dönüşüme gitmesi. Fakat bize hiç anlatılmayan ve bizim hâkim olamayacağımız başka sorunlar da var. Örneğin metal ve camın aksine kâğıt ve plastik sonsuza kadar geri dönüştürülemiyor. Kağıtlar 5-7 defa dönüşümden geçtikten sonra niteliğini yitirip çöp olurken plastik için bu sayı en çok iki. Dahası geri dönüşümden gelen plastikler çoğu zaman ilk hallerinden farklı kimyasal ve fiziksel özelliklere sahip oldukları için nadiren gıda paketlemede kullanılabiliyorlar. Onun yerine talebin çok daha az olduğu dış mekân mobilyası gibi alanlarda kullanılabildikleri için girdi çıktı dengesi ürettiğimiz tüm plastiği dönüştürmeye uygun değil.

Belki içiniz daraldı ama plastiklerin geri dönüşümüne dair hayallerimiz, gerçeklikten o kadar uzak ki sıkıntılar saymakla bitmiyor. Elinizin altında plastik bir şişe ya da paket varsa altını çevirip bakın. Geri dönüşümü temsil eden dönen oklar arasında bir rakam görebilirsiniz. Farklı kimyasal yapıdaki plastiklerin farklı rakam kodları var. Bunlar olur da kazara birbirine karışırsa eritme sonucu ortaya çıkan yeni malzeme kırılganlık, renk değişimi vb. nedenlerle genellikle kullanılamaz durumda oluyor. Tek kutuya toplayıp otomatik ayrıştırma yapan tesislerde yaşanan önemli sorunlar arasında plastiklerin birbirine karışması var. Ayrıca malzemeye basılmış olan dönüşüm sayısı büyüdükçe malzemenin özellikleri karmaşıklaştığı ve hatta bazı durumlarda birden çok plastik çeşidi içerdiği için ya dönüşümü çok zor ve masraflı ya da hepten imkânsız oluyor. Dolayısıyla geri dönüşüm imgelerinden bazıları gerçekte o ürünün zaten geri dönüş(e)meyeceği anlamına geliyor. Umutsuz vakalar paketlenip gemiler dolusu olarak gelişmekte olan ülkelerdeki “geri dönüşüm” tesislerine gönderiliyor. İşin aslıysa, bu tesislerin önemli bir kısmı aslında atık yakarak enerji üreten yerler. Dolayısıyla evinde çöpe bir tane bile plastik atmayan gururlu ve bilinçli tüketicinin plastikleri de sonunda Çin’deki bir fırında son buluyor. Yeni deyim önerisi: Deniz kaplumbağalarını kurtaralım derken, küresek iklim değişikliğine katkıda bulunmak.

Bütün bunlar olmasa, plastiklerin geri dönüşümü sıfır sorunla ve %100 verimle yapılabiliyor olsaydı bile şimdiki teknolojilerle sıfırdan plastik üretmek geri dönüşümden ucuza gelmeye başladı. Aynısı cam için de geçerli. Kapitalist düzende kâr-zarar marjları haricinde herhangi bir etmen göz önüne alınmadan kararlar almaya devam ettiğimizden geri dönüşüm genel olarak gözden düşmekte. Eskiden ülkeler birbirini çöpü için ihaleye çıkarken çok yakında üstüne para bile verseler dönüşüm yapmaya talip birilerini bulmak imkânsız hale gelebilir. Bunun bir öncüsü olarak yakın zamanda Çin, ABD’den çöp almayı bıraktı ve bu durum ABD’de önemli bir atık sahası krizine yol açtı. Şehirler ve eyaletler sadece çöp koymak için birbirinden arazi almak ya da kiralamak durumunda kaldılar.

Bugün yeniden 70’lerdeki gibi ciddi bir plastik karşıtı hareket gözlüyoruz. Fakat yine o zamanki gibi bu hayati sorunun uyduruk çözümlerle geçiştirilmesi yönünde çalışanlar da göze batıyor. Örneğin marketlerde sözüm ona plastik torba yasakları gelirken bir yandan önceki torbalardan on kat kalın olanlar “cüzi bir ücret karşılığı” alınabiliyor. Çok kullanımlık olduğu iddia edilen bu kalın torbalar da eninde sonunda çöpe gidiyor. Sonunda hem sorumluluk hem de ek maliyet halka yüklenirken elimizdeki atık sorununu iyileştirecek bir adım atılmamış oluyor. Çıkışta plastik torbayı parayla satan marketlerde ise yine bütün ürünler plastik paketlerde satılıyor. Zaten gündelik hayatta gözleyebildiğimiz bu yalandan çözümlerin duruma bir etkisi olmadığı küresel olarak plastik üretiminin hız kesmeden, hatta her yıl bir öncekinden çok daha büyük tonajlarda sürmesi ile de açığa çıkıyor.

Peki ne yapılabilir? Bu gemiyi üzerine doğru gittiği buz dağından saptırmanın tek yolu, üretim aşamasında duruma el konması. Plastik ve genel olarak paket sorunu hepitopu son 70 yılın meselesi. Ceplerini milyarlarca insanın ve ekosistemin sağlığının önünde tutan şirket sahiplerinin gönüllü olarak geri dönmeyeceği ortada. Fakat yasal düzenlemeler yapılarak üreticinin tekrar cam, metal ve kâğıt paketlere dönmesi sağlanabilir. Tabii plastiğin hammaddesi olan petrol sanayisinin de elden geçmesi gerekecektir. Yenilenebilir enerji teknolojilerinin geldiği nokta ve verimlilikteki gelişmeler sayesinde zaten oyun alanı daralan petrol ürünlerinin halatımızdan çıkmasını hızlandırabilecek hamlelerden birisi de plastik üretimini en aza indirmek. Olmazsa olmaz durumlarsa bitki temelli plastik malzemelerin petrokimya ürünlerinin yerini alması bu geçişi kolaylaştırabilir. Çevre kirliliği ve küresek iklim değişikliğini birbirinden bağımsız ve çoğu kez bireysel seçimlerimizin bir sonu gibi göstererek bizleri yıldırmaya ve boş çabalara yönlendirmeye çalışanların yalanlarına kulak asmaktansa geleceğimize, sağlıklı bir yaşam sürdürme hakkımıza sahip çıkmamız gerekiyor. Bunlar olmadığı sürece geri dönüşüme bir şeyler atmayın demeyeceğim ama hobi olarak görmekte fayda var.


Kaynaklar
https://www.sciencenews.org/article/chemistry-recycling-plastic-landfills-trash-materials
https://advances.sciencemag.org/content/3/7/e1700782
https://bmcpublichealth.biomedcentral.com/articles/10.1186/1471-2458-12-439
https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0956053X17305354
https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0956053X1930426X
https://onlinelibrary.wiley.com/doi/full/10.1002/anie.201915651
https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/B9780123964595000131
https://www.discovermagazine.com/environment/heres-how-much-plastic-humanity-has-produced
https://www.theguardian.com/environment/2018/nov/13/the-plastic-backlash-whats-behind-our-sudden-rage-and-will-it-make-a-difference
https://blogs.ei.columbia.edu/2020/03/13/fix-recycling-america/
https://www.livescience.com/how-much-plastic-recycling.html

* Puerto Rico Üniversitesi’nde doktora sonrası araştırmacı, entomolog


PAYLAŞ:
    WhatsApp'da Paylaş!   Telegram'da Paylaş!     Yazdır   E-Posta Gönder

Önceki Haber
Boğaziçi eylemleri gerekçesiyle gözaltına alınan öğrencilerden dördü tutuklandı
Sonraki Haber
Aleviliğin tarihsel deneyimi üzerinden “Yasa'dan Buyruk'a”