Ana SayfaYazarlarMahir Fırat Fidanİktidar, direniş ve devrim

İktidar, direniş ve devrim


Mahir Fırat Fidan


“Bir süre önce Antonio Negri ile Berliner Schaubühne’de yapmış olduğumuz bir tartışmada iki kapitalizm eleştirisi birbiriyle cepheden çatıştı. Negri ‘imparatorluk’ karşısındaki, neoliberal egemenlik sistemi karşısındaki küresel direniş imkânlarından hayranlıkla söz etti. Kendini devrimci komünist olarak lanse ederken beni kuşkucu profesör olarak tanımladı.”  

Bu satırlar Byung-Chul Han’ın Antonio Negri’ye bir açıklama yapmak için kaleme aldığı Devrim Bugün Neden Mümkün Değil? adlı yazısından. Bir yanda komünist devrimci Negri, diğer yanda kuşkucu profesör Byung-Chul Han. İki farklı kapitalizm eleştirisi, iki farklı itiraz, diğer bir ifadeyle birbiriyle çatışan iki itiraz… Çatışmanın en temel noktası ise kapitalizmin alaşağı edilip edilemeyeceği üzerine. Biraz netameli bir tartışma. Çünkü söz konusu olan Devrim…

21. yüzyılda devrim imkânını akademinin sınırları içerisinden çıkarıp tartışmak, daha derinlemesine bir çalışmaya muhtaç. Bu yazıyla elbette bunu temellendirme iddiasında değilim, fakat Chul Han’ın Negri’ye cevap olarak yazdığı yazıda iktidar, direniş ve devrim arasındaki çekişmenin bazı açmazlarına değineceğim…

Byung-Chul Han, Devrim Bugün Neden Mümkün Değil? adlı yazısına bir dizi soru sorarak başlıyor; Neoliberal egemen sistemleri neden bu kadar istikrarlı? Ona karşı direnişler neden yok denecek kadar az? Bütün direnişler neden bu denli hızla boşa düşüyor? Zenginler ve yoksullar arasındaki makas giderek açılmasına rağmen devrim neden bugün mümkün değil? Bu soruların cevaplarının iktidar, güç ve egemenliğin gününüzde nasıl işlediğine bakılarak bulunabileceğini söyleyen Han’ın bu konuyla ilgili düşüncelerini aktaralım.

Han “Psikopolitika, Neoliberalizm ve Yeni İktidar Teknikleri” adlı kitabında, derinin altına nüfus eden ve tartışmasız işleyen iktidarı “akıllı iktidar” olarak ele alıyor ve bu konuda şunları dile getiriyor:

“İktidar kendisini şiddet ya da baskı olarak dışa vurabilir. Ama buna dayanmaz. İktidar zorunlu olarak dışlayıcı, yasaklayıcı ya da sansürleyici olmak zorunda değildir. Özgürlüğe karşıda değildir. Hatta ondan yararlanabilir. İktidar sadece o en olumsuz biçimlerinde, iradeleri kıran ve özgürlüğe karşı hayır diyen bir güç olarak belirir. Günümüzde iktidar giderek müsamahacı bir biçim almaktadır. Müsamahakârlığı, hatta dostluğu ile olumsuzluğundan sıyrılır ve kendisini özgürlük olarak sunar.”

Bu iktidar anlayışı örtük olarak işleyen ve kendisine karşı en büyük direnişleri bile hızla dağıtan bir sihirbaz görevini üstleniyor. Gündelik yaşamın her alanında olmasına rağmen, rasyonel bir işleyişle hiçbir tartışmaya olanak bırakmayan bir iktidar biçimi… Biraz daha klasik bir söylemle “gönüllü kulluğun” 21. yüzyıla has biçimi. İktidarın, dolayısıyla tahakkümün bu kadar görünmez olduğu yerde elbette direnişte görünmez olur ve çarçabuk kabuğuna çekilir. Negri’nin “İmparatorluk” dediği bu neoliberal iktidar, öz itibariyle Han’ın, “Bu kadar tartışmasız şekilde işleyen bir iktidar biçimine karşı durabilecek ve o iktidarı yıkabilecek bir direniş gerçekleşebilir mi? Ya da böylesine bir direniş ortaya çıkarsa varlığını ne kadar sürdürebilir?” gibi kuşkularını doğruluyor. Çünkü direnişe kapı aralamak için görünür bir düşman ve hissedilir bir baskı gerekir.

Han, direnişin sonunu ilan ederken, neoliberal egemenlik sistemi ile disiplin ve sanayi toplumu arasındaki farkı ortaya koyuyor. Direnişin ve devrimin imkânsız hale gelmesinin nedenlerinden biri olarak da bu farka işaret ediyor:

“Disiplin [toplumunun] ve sanayi toplumunun sistemi koruyan iktidarı baskıcıydı. Fabrika işçileri fabrika sahipleri tarafından sömürülüyordu. Böylece dıştan gelen şiddetli sömürü, fabrika işçilerini protestolara ve direnişlere sürüklüyordu. Egemen üretim ilişkisini yıkabilecek bir devrim mümkündü burada. Bu baskıcı sistemde hem baskı hem de baskı uygulayanlar görünürdür. Somut bir karşı taraf, direnişin yöneldiği görünür bir düşman vardır. Neoliberal egemenlik sisteminin yapısı ise bambaşka. Burada sistemi koruyan iktidar baskıcı olmak yerine sedüktif, yani baştan çıkarıcıdır artık. Bu iktidar, disiplinci rejimde olduğu kadar görünür değildir. Somut bir karşı taraf, özgürlüğü baskı altına alan ve direnişi mümkün kılan bir düşman yoktur.”

Direniş… Kelimeyi biraz daha açmaya çalışırsak “karşı durma” anlamını rahatlıkla kullanabiliriz. Direniş bir karşı durmadır, o sebeple muhakkak bir karşı taraf arar kendine. Han da doğal olarak direnişin ortaya çıkması için somut bir karşı taraf arıyor ve bu karşı tarafın niteliğini ise belirliyor; özgürlüğü baskı altına alan bir karşı taraf… Böyle bir karşı tarafın yokluğunun bedeli ise direnememek ve devrimi tahayyül dahi edememek. Ve bu görev neoliberal iktidar tekniklerine düşüyor. Han’ın Negri’ye cevap olarak kaleme adlığı yazının açmazı burada başlıyor; iktidar her yerde böyle ustaca gizlenebiliyor ve kusursuz işleyebiliyor mu? Han, devrimin bugün neden olmayacağı üzerine düşünürken bu soruyu göz ardı ediyor ve oluşturduğu kavramsal çerçeveyi tek yönden ele alıyor. Oysa durum her yerde aynı değil.

Bakışlarımızı çevremize yönelttiğimizde, hem neoliberal iktidar tekniklerinin aynı ustalıkla işlemediğini hem de en ilkel biçimiyle kendi varlığına işaret eden, özellikle “Ben buradayım!” seslenişine muhtaç olan bir iktidar biçimini görürüz. Neredeyse her sokakta, her mahallede, her caddede… Evde, okulda, hastanede, işyerinde… Yaşamın en kuytu köşelerinden en belirgin yerlerine kadar sızmış durumda olan bir iktidar ile karşı karşıyayız. Özgürlüğün kabullenebilinir sınırlar ve kılıflar halinde sunulmadığı bir iktidar ile… Han’ın direnişi mümkün kılmayan “akıllı iktidar”ından hayli uzak bir iktidar ile…

Böylesine yoğun bir biçimde varlığını hissettiren ve kendisini göstermeye bu kadar yeltenen her iktidar zayıf ve kırılmaya hazırdır. Direniş imkânı iktidarın bu zayıf anında seslenir muhatabına, çünkü zayıflığını örtmek için böylesine kabarmış bir iktidar çöküşün belirtilerini verir. Ulrich Beck’in deyimiyle “İktidarın doğallığı ve büyüklüğü arasında pozitif bir ilişki vardır. Neredeyse şunu söylemek mümkün: Hiç kimsenin iktidardan bahsetmediği yerde iktidar tartışmasızdır, bu tartışmasızlığı içinde aynı zamanda kesin ve büyüktür. İktidarın, tartışmalı hale geldiği yerde çöküşü de başlar.”

Her gün iktidardan bahsediyoruz, her gün iktidarı tartışıyoruz ve her gün baskıyı, şiddeti, tahakkümü tartışıyoruz. En nihayetinde özsavunmayı, başkaldırıyı, direnişi…

Son olarak, belki de asıl sorulması gereken soruyu soralım; peki devrim bugün mümkün mü? Bu sorunun cevabını ise Noam Chomsky’nin yakında zamanda Rojava Üniversitesi’nde verdiği seminerde dile getirdiği şu cümle ile karşılayalım: ”Rojava Devrimi bir mucizedir, dünya bunu görmeli.”




Önceki Haber
Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri için başvurular başladı
Sonraki Haber
Urfa'da yolcu otobüsü TIR'a çarptı: Üç ölü, onlarca yaralı