Ana SayfaYazarlarBahadır AltanBasit bir soru: Barışı hatırlamak mümkün mü?

Basit bir soru: Barışı hatırlamak mümkün mü?


Bahadır Altan


Farkında mısınız cümlelerde de yer almıyor, sözcük olarak da unutuldu sanki, artık çocuklara verilen güzel bir isim sadece “Barış”!

Ölümler o kadar gerçek ve o kadar yanı başımızdayken barıştan söz etmek bir lüks gibi. Onca sefalet, kir ve kan içinde, çiçeklerden böceklerden bahseden bir şarkı mırıldanmaya benziyor. Eskimiş, içi boşalmış bir sözcük sanki. Birisi barıştan söz etse, (şimdi kimilerinizin söylediği gibi) “Ne diyo bu yaa?” denecek!

Oysa Güney Amerika’dan Ortadoğu’ya, Filistin’den Uzakdoğu’ya, dünyanın her yerinde büyük gürültü ve acılarla süren savaşların hemen yakınında sessizce gününü bekliyor. Bu sessizliğin işittirilmeye, 68’lerdeki gibi rengarenk “Peace” bayraklarıyla dünyayı sarıp sarmalamaya ne çok ihtiyaç var.

Ülkemizdeki ekonomik çöküş, doğa ve tarihi mirasın talanının çevrede yarattığı tahribat artık kılıf uydurulamayacak durumda. Marmara’daki deniz müsilajını Ergene Nehri’nin taşıdığı kirliliğe ve onu da “cehapeli” belediyelerin ihmaline bağlayan Erdoğan’a artık yandaşları bile gülüyor. Karadeniz’in doğal gazı, Anadolu’nun petrolü de kısa vadeli umut yaratamıyor.

Muhalefetin katkılarıyla şişirilen “mavi vatan” Akdeniz’in dibindeki zenginlikler de öyle. İktidarın Yunanistan’la çıkardığı gerginlik de ABD, Avrupa ve İsrail’in batı komşumuzun arkasında yer alarak organize ettikleri müşterek askeri tatbikatlar ve yeni anlaşmalarla bir işe yaramadı. İsrail Yunanistan’a SİHA satmaya başlayınca da ilişkiler yeniden ve şimdilik, Çavuşoğlu’nun deyimiyle “Sevgili dostum Niko Dendias” dönemine girdi! Dikkatlerin odaklanabileceği, mehteran eşliğinde milli marşlar ve şehadet hamaseti için geride kala kala “kadim düşman!” Kürtler kaldı…

ABD Başkanı’nın Ermeni Soykırımı’nı tanımasının hemen ardından başlayan Irak Federe Kürdistan Bölgesi’ndeki Zap, Avaşin ve Metina’ya yönelik operasyonlar sürüyor. Kürtler söz konusu olduğunda da her şey mübah tabi. Ne yetim ne de insan hakkından bahsedilmiyor. Kürdün malına, yurduna çökmek, canını almak vatana hizmetten sayılıyor! Silahlarda bombalarda roketlerde fosfor mu kullanılmış, metan gazı mı sıkılmış dünyanın da, iç kamuoyunun da umurunda değil. İsrail’in Gazze’de yaptıklarına vahşet diyenler, operasyonları alkışlayıp yurt içindeki Suriye ve Iraklı göçmenlere saldırıyor.

İktidarın hesabı ortada; “Terörle Mücadele” adı altında batının izniyle güney komşuları Irak ve Suriye’de giderek daha fazla bölgede hegemonya kurmaya çalışıyor. Bunun halka maliyeti, ekonomiye getirdiği yük, uzun vadede bedellerini düşünmeden kendi tabanına “Osmanlı yeniden kuruluyor” propagandası yapıyor.

Ekonomik çöküşün nedeni…

Ekonomik krizden çıkışın tek yolunun üretimi artırmak olduğunu bilmek için Erdoğan gibi “ekonomist” olmaya da gerek yok kuşkusuz! Türkiye’nin ürettiği ve üretmekle övündüğü kalemlerden biri inşaat ise diğeri, savaş malzemeleri. Burada da çark halka doğru dönmüyor elbet. Örneğin Türkiye, Ukrayna’ya maddi hibede bulunuyor.

Ukrayna bu parayla damadın şirketlerinden İHA-SİHA satın alıyor. Böylece para, ülkeden çıkmadan yandaşa transfer oluyor. Sonrasında hangi iç veya dış hesaplara gittiği ise bilinmez! Beşli çetenin devletten aldığı ihaleler de benzer şekilde. Halkın sırtındaki borç yükü ise her geçen gün dağlar kadar artıyor. İşte bunu kamufle edecek bir milliyetçi hamasete, savaşa ihtiyaç var. Savaşa bu kadar kaynak ayırmanın, insan sağlığına, aşıya, halka desteğe ayrılması halinde her şeyin daha güzel olacağı anlaşılırsa oyun bozulur.

“Faydalı yorumcular!”

Ekranlarda sürekli boy gösteren, NATO kafasıyla düşünmeye alışkın iktidarı kıble edinen emekli generallerin, strateji uzmanlarının dilinden sıkça “savunmadan tasarruf olmaz!” sözleri duyuluyor. “Yunanistan’a karşı caydırıcılığımızın sürmesi için, devletin bekası için, terörün bitmesi için savaşa, S-400’lere, F-35’lere, İHA-SİHA’lara, bombalara, füzelere ihtiyaç vardır” hep! Bu muhalif gibi duran yorumcular için Rasim Ozan Kütahyalı çok yerinde bir tanımlamayla “Faydalı” nitelemesi yapıyor! Hatta daha da ileri giderek Kocasakal, Karakuş vb daimi ekran yüzlerini “Bizim Köp..lerimiz” diye isimlendiriyor! Eee kişi kendinden bilirmiş!

Öyle ağdalı büyük laflara hiç gerek yok. Sorulacak soru çok basittir; bu ezberlerden sıyrılıp Yunanistan’la dost olmayı bir düşünsek, Ege’de gövde gösterilerini bırakıp işbirliği yapsak, kaynaklarımızı birbirimize karşı silah yarışına harcamak yerine sağlığa, tarıma, üretime harcasak nasıl olur? Ya Kürt sorununu demokratik çözüme ulaştırsak, Suriye’de, Irak’ta halklarla dostluklar kursak, oralara askeri birlikler yerine sağlık, eğitim, gıda götürsek nasıl olur?

Bu yüzden mafya değil HDP yargılanır!

Muhalefette olmalarına rağmen estirilen milliyetçi rüzgarla iktidarın bagajına savrulup stepne olarak 20 yıldır seyahat edenlerin bu soruları sormaları olanaksız ne yazık ki. Onlar iktidarı daha saldırgan olmamakla eleştirmeye devam ediyorlar! Oysa her alanda çözümün adresi, olmazsa olmazıdır barış. Çözümsüzlük ve savaştan beslenenler bu yüzden her yüz kişiden birini tutsak ettiler. Yüzlerce HDP yöneticisi siyasetçi, Beyza Üstün, Ömer Faruk Gergerlioğlu gibi mücadeleci bilim insanları bu soruları sordukları için, barış mücadelesinden vaz geçmedikleri için tutsaklar. Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu’nun aylarca tutsak edilmesine neden olan sözü de “Savaş bir halk sağlığı sorunudur!” idi! Bu sözü tekrarlamaya, barışı sürekli hatırlatmaya devam edeceğiz…




Önceki Haber
İstanbul'da ev baskınları: HDP'nin yönetici ve üyeleri gözaltında
Sonraki Haber
Mafya-İktidar-Medya ilişkileri nereye doğru?