18 yaşında tutuklanan ve 30 yıl sonra tahliye edilen Ahmet Taş, kendisini ayakta tutan gücün umut ve inanç olduğunu söyledi: Hiçbir zaman duvarlara teslim olmamalı. Bu şekilde hareket ettiği sürece aşamayacağı hiçbir engel olmaz.
Mardin’in Nusaybin ilçesinde 18 yaşındayken gözaltına alınan, 27 gün emniyette tutulduktan sonra çıkarıldığı Devlet Güvenlik Mahkemesi’nce (DGM) tutuklanan Ahmet Taş, cezaevinden 49 yaşında çıktı.
DGM’nin hakkında müebbet hapis cezası verdiği Taş, Mardin ve Elazığ’ın da aralarında bulunduğu birçok cezaevine sevk edildi.
30 yıl 6 ay sonra son olarak sevk edildiği İzmir Aliağa 2 No’lu T Tipi Cezaevi’nden tahliye edilen Taş, 30 yılın ardından cezaevinden ilk çıktığında yaşadığı duygunun tarif edilemez olduğunu belirtti.
Taş, “Yüreğimin bir parçası orada kaldı. Hala dört duvar arasında kalan arkadaşlarım var. Çok kısa bir süre olmasına rağmen hepsini özlemeye başladım. Keşke ülkemizde demokrasi daha gelişmiş olabilseydi. Herkesin kendini ifade edebileceği, herkesin özgürce düşüncelerini ifade edebileceği ortam yok” dedi.
‘Çifte standart’
Yıllarca gökyüzünü kare şeklinde gördüğünü belirten Taş, toplumsal bir özgürlük olmadığı sürece cezaevinden çıkmanın özgürlük olmadığını söyledi: Bütün Kürt siyasi tutukluların bir an önce özgürlüğüne kavuşması gerekiyor. Bu ülkenin demokrasi ve barışa ihtiyacı var. Umarım bunlar yakın zamanda hakim olur.
Hasta tutukluların durumuna dikkat çeken Taş, “çözüm” adı altında yürütülen süreçte tahliye edilmeleri gerektiğini ancak sözlerin tutulmadığını kaydetti.
Taş, “Adalet Bakanı bir genelge çıkartıyorsa, hiçbir ayırım yapılmadan herkes için uygulanmalıdır. Taraflı yasalar olmamalı. Ayrımcılık ve çifte standart bu ülkeye hiçbir şey kazandırmadı. Bir an önce hasta tutuklular tahliye edilmelidir” diye konuştu.
Taş, cezaevindeki iki arkadaşının hasta olmasına rağmen tahliye edilmediğini ve cezaevinde yaşamlarını yitirdiğini anlattı:
Kasım Demir, 2012 yılında cezaevinde yaşamını yitirdi. Geçen sene aynı koğuşta olduğum Abdulrezak Şimşek de yaşamını yitirdi. Yaşamını yitirmeden bir ay önce onunla birlikte hastaneye gitmiştim. Lenf kanseri teşhisi konuldu. Bir ay sonra yaşamını yitirdi. Abdulrezak ölüme gidiyordu, ama espri yapmaktan vazgeçmiyordu. Yaşamını yitirmeden önce bana söylediği söz şu oldu; ‘Ahmet arkadaş, ben bu hastalığın boğazını yakalayıp öldüreceğim’ diyordu. Bu sözü asla unutamayacağım.
‘Duvarlara teslim olmamalı’
Kendisini cezaevinde tutan şeyin “inanç” ve “umut” olduğunu vurgulayan Taş, hiçbir zaman umudunu kaybetmediğini ve bu kavramların kendisini ayakta tutuğunu söyledi.
İnançlı olmalı insan. Hiçbir zaman duvarlara teslim olmamalı. Bu şekilde hareket ettiğin sürece aşamayacağın hiçbir engel olmaz.
Taş, 1990 yıllardan bugüne devletin Kürt sorununa yaklaşımında hiçbir değişim olmadığını dile getirdi. 14 Mayıs’ta yapılacak olan seçimlere işaret ederek, Kürt sorununa dair atılan adımların hep seçimlere kurban edildiğini söyledi: Çözüm sürecinde ülkenin kaderi ve sorunu dikkate alınarak bu sorun çözülebilirdi. Şuan gördüğümüz kadarıyla Türkiye’nin Kürt sorununa dair yaklaşımında pek değişen bir şey yok. Aynı politikalar devam ediyor. Hatta daha da katılaşmış diyebiliriz.
‘Değer dediğimiz şey sadece bir nesne ve obje değil’
Taş, bu 30 yıllık tutukluluk sürecinde binlerce kitap okuduğunu ve en çok etkilendiği kitabın Tolstoy’un Savaş ve Barış kitabı olduğunu belirten Taş, sözlerini şöyle sürdürdü:
Kürt toplumu genel anlamda kendini geliştirmiş durumda. Bu sevindirici bir durum benim için. İnsanın kendi değerlerine sahip çıkması güzel bir duygu. Cezaevinde tutukluların en büyük beklentileri Kürt halkının kendi değerlerine sahip çıkmalarıdır. Sonuçta onlarda bu toplumun çocukları. Kürtlerin değerlerine sahip çıkması gerekir. Değer dediğimiz şey sadece bir nesne ve obje değil. Dolayısıyla kendilerine ait olan değer neyse, onlara sahip çıkmalarını diliyorum. Kürt halkı da öyle bir halktır.