ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi haraketli tartışma ve gerilimlere neden olan Tayvan ziyaretini kazasız belasız tamamladı. Türkiye’de çok gündem olmazsa da oldukça önemli bir ziyaretti. Çin’in tüm itiraz ve tehditkar mesajlarına rağmen ABD’nin üç numarası ziyaretini ertelemedi. Kuşkusuz bu bir meydan okumaydı. Çin sözlü olarak sert denebilecek tepkiler verse de pratikte sessiz kaldı.
ABD’li otoritelerden yapılan açıklamada, ziyaretin amacı Tayvan’ın çok önemli olmasıyla açıkladı. Oysa Tayvan’ı dünya üzerinde herhangi bir ülkeden daha önemli kılan çok farklı bir özelliği yok. Atfedilen önemini kesinlikle Çin’in dibinde olmasındandır. Yani asıl önemli olan Çin Halk Cumhuriyeti’dir. Sorunun kaynağı da yine Çin’in burnunun dibinde bulunması ve Çin’in kendisidir.
Çin ile Tayvan meselesi ya da krizi sorunun oluşum seyri itibarıyla çoğu zaman kavram kargaşasına kurban olmaktadır. Aynı kargaşaya mahal vermemek adına meseleyi özetlemekte fayda var. Mesele birçok kaynakta Çin Halk Cumhuriyeti ve Çin Cumhuriyeti olarak geçiyor. Dünyadaki siyasal gelişmelere bağlı olarak imparatorlukların yerini cumhuriyetlere bıraktığı bir dönemde hanedanlığın yıkılmasıyla birlikte Çin Milliyetçi Partisi 1912 yılında ülkenin resmi ismini Çin Cumhuriyeti olarak ilan etti. Bu tarih aynı zamanda Çin Cumhuriyeti’nin resmi kuruluşu olarak kabul edilmektedir.
Sosyalist düşüncenin hızla gelişmesiyle birlikte Çin Komünist Partisi tarafında 1949 yılında gerçekleştirilen sosyalist devrimle birlikte ülkenin adı Çin Halk Cumhuriyeti olarak ilan edildi. Devrim sırasında Çin Komünist Partisi üyelerine yönelik gerçekleştirdiği katliamlar nedeniyle ülkeden kaçan Milliyetçi Parti Lideri Çan Kay Sak ve taraftarları Tayvan adasına kaçarak burada Çin Cumhuriyeti iddiasını sürdürdü. Uzun yıllar Çin’in gerçek temsilcisi olduğunu ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin işgalci olduğunu ileri sürerken Çin Halk Cumhuriyeti ise Tayvan’ı (Çin Cumhuriyeti’ni) bir eyaleti olarak görmektedir.
Sosyalizmin yükselişi karşısında zor durumda olan ABD ve Batı ülkeleri ise Tayvan merkezli Çin Cumhuriyet’i tezine destek verdi. Uluslararası alanda Çin Cumhuriyeti Çin anakarasının resmi temsilcisi olarak kabul edildi. Sorunda burada başlamış oldu. 1971 yılında Batı Bloğu ve Çin arasında gelişen ilişkilere bağlı olarak Çin anakarasının temsilcisi Birleşmiş Milletler (BM) kararıyla Çin Halk Cumhuriyeti olarak kabul edildi. Böylece Tayvan merkezli Çin Cumhuriyeti aslında fiilen ortadan kalkmış oldu.
Bununla birlikte Tayvan (Çin Cumhuriyeti) ekonomi ilişkiler sayesinde hala birçok ülkede kültürel temsilcilikler yoluyla temsil edilmede ve onu aşkın ülke tarafından da bağımsız ülke olarak kabul edilmektedir. Bir süredir Çin Halk Cumhuriyeti üzerinde hak iddia etmekten vazgeçen Tayvan’ın siyasi durumu aslında varla yok arasındadır. Demografik ve coğrafik olarak dünyanın en belirleyici ülkelerinden biri olan Çin Halk Cumhuriyeti’nin zamanla askeri, ekonomik ve siyasi güç olarak da dünyanın ikinci büyük gücü olması haliyle birinci hegemon ABD ile ilişkilerin yeniden bozulmasına neden oldu.
Zamanında uluslararası statüsü elinden alınan Tayvan’ın yeniden “oldukça önemli” olmasının nedeni bu rekabettir. ABD’in Çin’in canını en fazla sıkacağı ve acıtacağı nokta olmasıdır. İki ülkenin dünya sathında rekabeti kızıştıkça Tayvan meselesi de paralel olarak gündem haline geliyor. ABD bu rekabette Çin’i çevreleme stratejisi yürütüyor. Bu bağlamda İngiltere ve Avusturalya ile birlikte üç ülkenin isminde müteşekkil üçlü güvenlik paktı (AUKUS) anlaşmasını geçtiğimiz yıl imzaladı. Sonrada Kanada ve Yeni Zelanda da birliğe dahil edildi. Geçen ay yapılan NATO’nun Madrid zirvesinde stratejik belgede Avusturalya ve Yeni Zelanda “derin ortak” olarak tanımlandı. Böylece Pasifik NATO’su olarak değerlendirilen askeri paktın misyonu belli oldu.
ABD’nin üç numarası Nancy Pelosi’nin ziyareti bu anlamda kritik bir öneme sahipti. Tayvan AUKUS’un kaldıracıdır ve Pelosi ziyaretle kaldıracı eline almış oldu. Giderayak Tayvan’ın demokrasisinden, özgürlükçülüğünden, dünya insanlığı açısındaki önemine vurgu yaptı. Elbette Pentagon belgelerine atıfta bulunarak Çin’in Tayvan’ı işgal etme hazırlığında olduğunu hatırlatmayı unutmadı. Ancak, “Tayvan ABD’nin Asya-Pasifik stratejisinin en önemli ayağıdır” cümlesi belki de söylediği en önemli belirlemeydi. Yoksa Tayvan’ı bağımsız bir ülke olarak tanıma değildir.
ABD’nin resmi politikasına göre Tayvan Çin’in bir parçasıdır. Washington’un stratejisini çarpık hale getiren de bu politikasıdır. Bir yandan Tayvan’ı Çin’in parçası olarak görüyor ancak öte yandan resmi bir devlet muamelesi yapıyor. Çin’in buraya müdahale etmesinin askeri sonuçlarının olacağını ilan ediyor. Bu çarpık stratejinin en açık meali Tayvan’ın önemi dönemsel politikaları için mevcut statükonun korunmasıdır. Çin’e politikalarını dayatması için Tayvan’ı önemli bir araç olarak görmesidir. Pelosi bu ziyaretle statükonun korunması için işin boyutunu nereye kadar vardırabileceklerini mesajını vermek istedi. Kendisine eşlik eden hava ve deniz güçleriyle de mesajını güçlendirdi.
Bir yandan Ukrayna üzerinden NATO’yu konsolide eden Biden yönetimi öte yandan asıl hedef olarak gördüğü Asya-Pasifiği de boş bırakmıyor. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yaşadığı başarısızlıklar ve buna bağlı olarak müttefikleri başta olmak üzere bölgesel ve yerel güçler nezdinde yitirdiği prestiji Rusya ve Çin’e karşı üst üste yaptığı hamlelerle gücünü göstermek istiyor. Rakiplerine bir nevi meydanın boş olmadığını ve Ortadoğu’da yarattığı siyasi boşluğa diğer stratejik bölgelerde mahal vermeyeceğinin mesajını veriyor. Bu konuda gerek Ukrayna gerekse son ziyaretle Tayvan’da şimdilik istediğini aldı.
Çin’in Pelosi ziyaretine sözde sert ancak pratikte karşılığı yumuşak oldu. Tabiri caizse ziyareti sineye çekti. Ziyareti engelleyemedi. Önümüzdeki dönemde karşı yaptırım sayılabilecek bir hamle gelip gelmeyeceği belli değil. Ancak şunu da görmek gerekir. Pelosi Tayvan’da “statükoyu destekliyoruz” diyerek adanın Çin’e ait olduğunu ifade etmek zorunda kaldı. Ayrıca Çin’in Tayvan konusunda çok da acelesi yok. En nihayetinde Çin gibi bir devin yanında dünyadan izole bir adada bulunan Tayvan’ın kendisi açısından ciddi bir tehdit olduğunu söylenemez. Ne askerine ekonomik ne de başka bir yönüyle hiçbir zaman bu düzeye de kavuşamaz.
Tayvan’ın bağımsızlık ilanı mevzubahis olmadan Çin, NATO’yu konsolide eden ABD’ye karşı bu dönemde köprüleri atmamaya dikkat ediyor. Özellikle Batı ülkeleriyle ekonomik ilişkilerini öncelemeyi esas aldığı aşikar. Zaten Tayvan’ı ABD açısından bu kadar önemli kılan da Çin’in kontrol edilemeyen ekonomik büyümesidir. Washington Çin’in ekonomik büyümesini çevrelemeyle kontrol etmeye çalıştıkça Çin de vurulmak istendiği yerde manevra yapıyor. Ekonomik çevreleme için kaldıraç olarak kullanılmak istenen Tayvan’a ziyareti sineye çekerek köprüleri atmıyor. Böylece Batı ülkeleriyle olan ekonomik bağı korumuş oluyor. Oyunu kısa vadede prestij kaybına neden olsa da orta ve uzun vadede kazanacak şekilde kuruyor.
ABD ve Çin rekabeti askeri gerilim ve savaş potansiyeli taşısa da görünür gelecekte böyle bir olasılık düşük. Ancak Tayvan’ın yanı sıra Asya-Pasifik’te iki gücün karşı karşıya geldiği birçok alan var. Bu alanlar arttıkça biriken gerilimi askeri çatışmaya olasılığını da arttırır.