Adaletsizlikle örülü sistemi hangi reform paklar? – İbrahim Aslan

Adaletsizlikle örülü sistemi hangi reform paklar? – İbrahim Aslan


İbrahim Aslan


‘Mülkiyetin temeli’ olarak görülen ‘adalet’ Türkiye tarihi boyunca, mülkün sahipleri ve bu sahiplerin sözcüleri dışında hiç kimsenin yaralarını sarmadı. Tam aksine, mülkün sahibi olmayanların, egemenler ile yürümeyenlerin, ezilenlerin ve tüm ötekilerin yaralarını sızlatan bir tuz görevi gördü ve görmeye devam ediyor.
Son bir haftadır gündemimizi işgal eden konulardan biri de AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı adına 3. Yargı Reformu Strateji Belgesi denilen mesele.
Üzerine çokça laf söyleniyor. Sondan söyleyeceğimizi baştan söyleyerek devam edelim. Bu 3. Yargı Reformu Stratejisi Belgesi de nasıl bir düzenlemeyle sonuçlanırsa sonuçlansın, bir karşılığı yoktur.
Neden mi karşılığı yok?
17 yıllık AKP iktidarının yaptığı icraatlara ve içerisinde bulunulan duruma bakalım.
‘Kürt sorununda çözüm’, ‘Kürt sorunu bizim de sorunumuz’ dediler. Ne oldu her defasında daha kanlı bir süreç başlatıldı. 90’larda köyler yakılıp yıkılırken, AKP döneminde kentler yakılıp yıkıldı.
‘Annelerin gözyaşlarını dindireceğiz’ dediler. Bırakın annelerin gözyaşını dindirmeyi, ‘çocukları ölmesin’ diye cezaevleri önünde, sokaklarda haykıran beyaz tülbentli annelere dünya tarihinde az görülür hakaretlerde, aşağılamalarda bulundular.
‘Alevi açılımları’ dediler, 17 yılda Alevilerin hiçbir sorununu çözmedikleri gibi sorunlarına yeni sorunlar eklediler.
‘Cennet annelerin ayakları altındadır’ dediler. Kadın cinayetleri iktidarları döneminde yüzde 1400 arttı. Yargısından kolluk kuvvetlerine kadar erkek olan devlet yapısı, kadına yönelik her türlü saldırıda, erkeğin yanında yer aldı. Çocuklara yönelik cinsel saldırı ve istismar kat be kat arttı.
Gençler için ‘dindar nesil yetiştireceğiz’ dediler. Zaten kadük olan eğitim sistemini, eleştirel düşünceyi tarumar ettiler. Sorgulamayan, biat eden, geleceğini görmeyen bir nesil yetiştirme uğraşına girdiler. Buna uymayan gençlerin gelecek düşlerini yok etmek için her türlü baskının yanı sıra kültürel yozlaşma araçlarını devreye koydular.
‘AB’ye tam üyelik’, ‘Demokrasi’ dediler. AB’ye üyelik hedefleri, Akdeniz’de, Ege’de boğulan savaş mağdurları ve mülteciler üzerine yapılan Euro/dolar hesaplarının ötesine geçmedi.
‘Yoksulluk, yolsuzluk ve yoksunlukla’ mücadele etme sözüyle yola çıktılar. Gelinen noktada Türkiye Cumhuriyeti tarihinin tüm iktidarları içerisinde en fazla yoksulluk ürettiler, en büyük yolsuzluğu gerçekleştirdiler ve gerçekleştiriyorlar.
Geçmiş iktidarlar döneminde yoksullar zorda olsa protesto hakkını kullanabilirken, şimdi ise her türlü hakkı elinde alınan işçiler/işsizler bedenini ateşe vermek zorunda kalıyor.
Ülkeyi bu hale getiren AKP iktidarı, şimdi ise 3. Yargı Reformu Strateji Belgesi ile ‘adaletsizliği’ düzelteceğini iddia ediyor.
Hiç inandırıcı ve gerçekçi değil.
Halfeti’de 18 Mayıs tarihinde gözaltına alınanlara ilişkin Urfa Barosu’nun hazırladığı rapora bakın. Her türlü işkenceye olur veren bir iktidar, yargı reformuyla ‘adalet sistemini’ düzeltebilir mi?
15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan ettikleri OHAL ile 12 Eylül askeri faşist darbesinin muhaliflere yönelik uygulamalarından daha ağır bir süreç işleten bir iktidar, yargı reformuyla ‘adalet sistemini’ düzeltebilir mi?
YSK’nın İstanbul seçimlerinin yanı sıra sadece son 31 Mart seçimlerinde el konulan HDP’nin 6 belediyesine ilişkin kararı, yargı reformuyla düzeltilebilir mi?
Erkeğin her türlü aşağılık suçlarına rağmen ‘iyi niyet’ gösterebilen ancak kadının etek boyuna takılan yargı zihniyetinin temsilcileri, yargı reformu ile düzeltebilir mi?
Bu soruların yanına daha birçok soru eklenebilir. Son kertede AKP iktidarı, 17 yıllık iktidarının ardında çok açık gözüküyor ki, her alanda sıfırı tüketmiş bir iktidardır.
Ne adaleti sağlayabilir ne ekonomi düzeltebilir ne ranttan ve yolsuzluktan uzak durabilir.
Bu iktidar yine bir ara ‘İşkenceye sıfır tolerans’ diyordu. Durum gün gibi ortada. Fazla söze gerek yok.
Her alanda sıfırı tükettiler ve bu coğrafya insanına yapamayacakları vaatler dışında verebilecekleri hiçbir şeyleri kalmadı.


Eren Keskin: ‘Kırmızı çizgiler’ tartışılmadan ‘yargı reformu’ yapılamaz