Sıfırı tüketen AKP-MHP iktidarı kendi eliyle yarattığı kaosun içinde debelenip durmaktadır. Ekonomik çöküş elit bir kesimin dışında toplumun tamamını kasıp kavuruyor. Halklara, “her şey iyi olacak” ya da “altı ay uyuyun her şey güzel olacak” dışında bir çözüm sunamıyor. Sunması da mümkün değil. Toplumsal öfke kabardıkça iktidar panikliyor ve panikle attığı her adım ayağına dolanıyor. Hoş çok fazla atacak adım zenginliğine de sahip değil. Ayının kırk söylemi var kırkı da armut üzerine misali dön dolaş Kürtlere saldırıyor. Milliyetçilik hamasetiyle zevahiri kurtarmaya çalışıyor.
İnsanlar artık acil hastalık sorunları için dahi yıllar sonraya ancak randevu alabiliyor. Eğitim desen zaten hepten çökmüş. Yargı işlemez halde. Ekonomi artık kriz düzeyini aşarak çöküş halinde. Kürde vurarak milliyetçilik devşirme işi de artık çok fazla işe yaramıyor. Son aylarda Federal Kürdistan Bölgesi’ne yönelik saldırılarla bir çıkış yakalayacağını umdu ancak istediğini elde etmek bir yana bölgeden gelen haberlere bakıldığında KDP’nin yoğun lojistik ve istihbari desteğine rağmen herhangi bir ilerleme sağlayamıyor. Stratejinin bir ayağı Sadr hareketi, Irak Başbakanı Mustafa el Kazımi ve Iraklı Sünni güçlerle oluşturulan koalisyonun cumhurbaşkanı seçme ve hükümeti kurma projesine bağlıylı. Ancak ne cumhurbaşkanı seçebildiler ne de hükümeti kurabildiler.
İşler planlandığı gibi yürümeyince KDP ve Kazımi zorlamasıyla Irak ordusunu Şengal’in üzerine sürdüler. Şengal halkının direnişi ve kararlı duruşu, diğer bölgesel faktörler bu saldırıyı da kadük bıraktı. AKP-MHP iktidarı şimdi çok umut bağladığı Federal Kürdistan Bölgesi’ndeki saldırıyı ileri taşımak için KDP’nin askeri olarak dahil olmasını istiyor. Barzani ailesi ilkesel olarak buna karşı olmazsa da Kürt halkı nezdinde ciddi anlamda ihanetçi olarak tanımlandı ve teşhir oldu. Zaten öyle denklemi değiştirecek bir askeri gücü de yok. İki gün önce Sadr Hareketi kendisine bağlı vekilleri toplu istifa ettirdi. Zaten sürekli bir belirsizlik merkezi haline gelen Irak yeni bir belirsizlikle karşı karşıya kaldı. Dolayısıyla proje çöktü.
Irak tarafından gelecek başarı hikayesinden umut kesilince şimdi de Suriye üzerinden savaşı derinleştirme planları yapılıyor. Tam böyle bir süreçte iktidar Finlandiya ve İsveç’in NATO üyelik başvurularını bir piyango olarak değerlendirmek istedi. Mal görmüş mağribi gibi hemen üstüne atlayarak Kürtlere karşı savaşa tahvil etmek istedi. Ancak müflis tüccar aklane hesap yapsaydı iflas etmezdi. Meseleyi ABD’den görüşme sağlamak ve Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırı iznini almak için kullandı. Talep çıtasını oldukça yüksekten tuttu. Nasıl olsa Rusya karşısında Batı bloğunun eli AKP-MHP iktidarına mahkumdu. Ancak öyle olmadı. ABD muhatap olmadı. Daha önemlisi Kürtler ve dostlarının karşı itirazları ve AKP-MHP iktidarının
Kürt düşmanlığının aleniliği işleri zora soktu.
Bu konuda hala pazarlıklar sürüyor. Bu ay içinde yapılacak NATO toplantısında dananın kuyruğu kopacak. Özellikle Merkel’in gidişiyle İngiltere Türkiye ile ipleri tamamıyla eline aldı. İngiltere NATO’daki nüfuzunu da kullanarak Türkiye’nin istediklerini iki ülkeye üyelik karşılığında kabul ettirmeye çalışıyor. Elbette İngiltere bunu karşılıksız yapmıyor. İki alandan Erdoğan’dan ciddi politika değişikliği ve tavizler istiyor. Birincisi Ukrayna savaşıyla ilgilidir. Rusya’ya karşı tam bir NATO üyesi gibi davranmasını ve diğer üyelerin uyguladığı tüm yaptırımları uygulamasını istiyor. İkincisi ise Suriye ve Irak’ta İsrail politikalarıyla eşgüdümlü davranmasını şart koşuyor. Bu şartların sağlanması halinde Kürtlere karşı savaşta tam destek verme, Kuzey ve Doğu Suriye’de Kürtlere karşı olası bir saldırıda ABD’nin olurunu sağlama da mümkün olacaktır. Elbette Barzani ailesi bir az ön plana çıkarılarak Kürt halkının tepkisi de dengelemeye çalışacaklardır.
Batı bloğunun bu konudaki stratejisi uzun süredir sabit. Geleneksel müttefikleri olan Arap Körfez ülkeleri, Türkiye ve İsrail’in aynı eksende İran ve Rusya’ya karşı durması. İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Türkiye üst düzey ziyareti, Erdoğan’ın Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirliklerine ziyaretleri, İhvani Müslümin’in İstanbul’da kovulmasıyla Mısır’a göz kırpması hep bu stratejinin ürünü. Kısa süre önce Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun İsrail ziyaretinin gündemi de buzdolabına kaldırılan ilişkilerin İngiltere mimarlığından indirilmesi içindi.
İktidar bir eliyle Batı bloğuna gül uzatırken diğer eliyle Rusya ile iş çevirmeyi de ihmal etmiyor. Ukrayna savaşı nedeniyle sıkıntılı günler yaşayan Rusya’nın Dışişleri Bakanı Lavrov’un Ankara ziyareti kazanın kaynama düzeyini göstermesi bakımından oldukça önemli. Bu görüşmenin temel gündemlerinden biri yine Kürtlerdi. Zaten Erdoğan görüşme öncesi Tel Rıfat ve Minbiç’ı hedef alan açıklamalarıyla taleplerini açık etmişti. Ukrayna savaşı sürdüğü müddetçe Moskova hiçbir şekilde Erdoğan’la arasını bozmak istemiyor. Putin’in şu an önceliği Ukrayna savaşı nedeniyle yaşadığı krizi aşmaktır. Böyle kritik bir dönemde Erdoğan’ın sınırlı bir saldırısına yeşil ışık yakması olasılığı her zaman var.
Ne var ki Rusya’nın müttefikleri olan Esad rejimi ve İran için bu bölgelerin önemi farklı. Buraların Türkiye ve bağlı radikal dincilerin eline geçmesinin Halep ve çevresini saldırıya açık hale getirdiğinin farkındalar. Gelişmeleri sadece Kürtlerle sınırlı okumuyorlar. Erdoğan’ın dengeleri kullanarak Neo Osmancı politikalarını gerçekleştirmek istediklerini görüyorlar. Rusya’dan farkı yeni bir işgal saldırısına sıcak bakmıyorlar. Haliyle bu durum Rusya’nın elini de belli bir düzeyde bağlıyor. ABD Başkanı Biden’in tüm tahriklere rağmen Finlandiya ve İsveç meselesinde topa girmemesi de Erdoğan’ın istediği izni alma ihtimalini zayıflattı.
Kuzey ve Doğu Suriye yönetimi de tehditlerin artması üzerine savaşa hazır olduklarını duyurdular. Rusya, ABD ve rejim ile çeşitli düzeylerde görüşmeler yapıldı. Kürtler bir yandan, İran ve Esad rejimi bir yandan, Erdoğan rejimi de öte yandan savaş hazırlığı yapıyor. AKP-MHP içerde yaşadığı çıkmazı dışarıya savaş açarak aşma stratejisinde net. Ancak bu savaşın iktidarı kurtarıp kurtarmayacağı oldukça muğlak ve düşük ihtimal. KDP başta olmak üzere birçok gücün desteğini alarak Federal Kürdistan Bölgesi’ne yönelik saldırının durumu ortadayken Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırmak pandoranın kutusunu sonuna kadar açabilir. Ancak iktidarın sonuna kadar savaşta ısrar edeceği açık.
İç ve dış politikayı bir yapan iktidar, Kuzey ve Doğu Suriye olmazsa aynı stratejiyi Yunanistan’a karşı uygulayacaktır. Zira içerde yaşadığı çöküşü başka türlü gizleme ve seçime gitme şansı yok. İktidar hem seçimlerin yapılma ihtimalini hem de yapılmama ihtimalini çıkaracağı savaş üzerinde kurdu. Bu da ekonomik çöküşün derinleşeceği, içerde baskı ve şiddetin artacağı, küfür ve şiddetin sokaklarda hakim hale getirileceği anlamına geliyor. Kürt halkı başta olmak üzere sol sosyalist, demokratik güçlerin, kadın hareketi ve gençlerin daha fazla birlik olma, kendini ve haklarını koruma gerekliliği her zamankinden daha elzem hale gelmiştir. Gerekli birlik sağlandığından kaostan başarılı çıkma şansı da her zamankinden daha fazladır.