Yüksekova’da sonuncusunu gördüğümüz HDP’li vekillere yönelik polis şiddetini Hakkari Milletvekili Sait Dede ve Avukat Serhat Eren’le konuştuk. AKP’nin toplumun geniş kesimlerine söyleyecek bir şeyi kalmadığına işaret eden Eren, iktidarın siyaset, ekonomi ve yargı alanlarındaki çoklu krizine dikkat çekti. Dede ise iktidar cephesindeki saldırgan tutumun özetini “AKP kaybettiğini biliyor” diyerek yaptı.
Hakkari Yüksekova’da, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkarılmasıyla başlayan sürecin 24’üncü yılında HDP’nin düzenlemek istediği ‘Özgürlük Yürüyüşü’ polisin şiddet gösterisine sahne oldu.
Ağır polis şiddetine maruz bırakılan HDP Iğdır Milletvekilli Habip Eksik hastaneye kaldırılırken aralarında gazetecilerin de olduğu 20 kişi darp edilerek gözaltına alındı. “Bu saldırı demokratik siyasete yapılmıştır” diyen HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Habip Eksik’in bayacağının kırıldığını açıkladı. Polisin şiddetinden nasibini alan bir diğer HDP’li vekil ise Sait Dede…
Hakkari Valiliği’nin HDP’li vekillere yönelik polis saldırısına ilişkin açıklaması ‘algı oluşturmak için kendilerini yere attıkları’ şeklinde oldu:
Grup içindeki milletvekilleri görevlilerimiz tarafından darp edildiklerine ve aşırı güç kullanıldığına dair algı oluşturmak amacıyla arbede esnasında kendilerini yere atmışlardır. Ardından yaralanma görüntülerini sosyal medya aracılığı ile paylaşmışlardır.
Avukat Serhat Eren’e HDP’li vekillere yönelik saldırıların hukuk alanındaki görüntülerini ve sonuçlarını sorduk. Eren, söz konusu Kürtler ve vekilleri olduğunda yargının tutumunu “Genel eğilimleri HDP’li vekillere yönelik sözlü saldırıları ‘ifade özgürlüğü’ kapsamında değerlendirerek, takipsizlik kararı verme şeklinde oluyor. Dava açılması durumunda ise beraat kararı vererek üstünü kapatıyorlar. Fiziksel saldırılarda da gizlenemeyecek kadar açık olan bir durum varsa olayı mümkün olduğunca uzatarak kararı öteliyorlar” diyerek özetledi.
‘Polis, arkasında iktidarın olduğunu biliyor’
Polisin aleni ve yaygın şiddetinin iktidarın söylem ve uygulamalarının sonucu olduğunu hatırlatan Eren, yönetenlerin koruma zırhına bürünen kamu görevlilerinin daha da pervasızlaştığına, şiddet alanlarını genişlettiğine dikkat çekti:
Cumhurbaşkanı, bakan ve diğer yetkililerin düşmanca söylemleri kolluk görevlilerine talimat olarak yansıyor. Dolayısıyla kolluk görevlileri çok rahatlıkla vekil olup olamamasına bakmaksızın çok rahat bir şekilde bazen vekil olduğunu bile bile saldırıda bulunabiliyor.
Kolluk, bunu yaparken arkasında siyasal iktidar olduğunu biliyor. Koruma zırhına büründükleri biliyor ve çok rahat hareket edebiliyorlar. Siyasi iktidar, kolluk güçleri ve yargı hep birlikte Türkiye’de hukuksuzluğun tarihini yazıyorlar.
‘Aczin göstergesi’
AKP’nin son birkaç yıldır kendi tabanına ve toplumunun geniş kesimlerine söyleyecek bir öyküsü kalmadığına işaret eden Eren. İktidarın kendisinin mimarı olduğu bir çoklu bir kriz ortamında bulduğunu aktardı. Eren, AKP’nin saldırgan tutumunun gücünü yitirmesinden kaynaklandığını da hatırlattı:
AKP, 2015 yılından itibaren Kürtlere ve kazanımlarına yönelik saldırı politikasını devreye koymuş durumda. Bir taraftan HDP’yi kapatmaya çalışan bir AKP, bir taraftan kullandığı bu nefret söylemi… Kürt mücadelesini fiili olarak demokratik siyasetin dışına çıkarma, HDP’yi siyasetten tasfiye çabasını izliyoruz.
Bu, bir aczin dışa vurumudur aslında. AKP’nin Son birkaç yıldır kendi tabanından tuttun Türkiye’deki birçok kesime artık söyleyeceği bir öyküsü kalmadı. Siyasette, ekonomide, yargı/hukuk alanlarında çoklu bir kriz yaşanıyor. AKP, bu kriz ortamından kurtulmak için hamasi söylemler geliştiriyor ve yine Kürtlere saldırarak iktidarını ayakta tutmaya çalışıyor. Bu tablo AKP’nin gücünden değil, gücünü yitirmesinden kaynaklanıyor.
‘Korku siyasetinin toplumda karşılığı yok’
Yüksekova’daki ‘Özgürlük Yürüyüşü’nde polis şiddetinden nasibini alan bir diğer HDP’li vekil Sait Dede ise bir yönü de polis şiddeti olan ‘korku siyaseti’nin toplumda karşılığı olmadığını vurguladı. “AKP kağıt üstündedir, halk nezdinde meşruluğu kalmamıştır” diyen Dede’nin AKP’nin mevcut pozisyonun ilişkin değerlendirmeleri şöyle:
AKP’nin elinde kalan yandaş medyadır, kolluk kuvvetidir, yargısıdır, mülki idari amirleridir. Bunlarla yani tamamen devletin gücüyle ayakta duruyor. Yoksa AKP kaybettiğini farkında.
Bugün HDP bir bileşen partisi ve pek çok farklılığı içinde barındırıyor. HDP, Ortadaoğu’ya da bir modeldir, umut olacak bir partidir. İktidar diyor ki ‘Kürtleri bastırabilirsem iktidarımızı belki sürdürebilirim…’
‘Muhalefet partilerinin tepkisi silik’
HDP’ye yönelik saldırılarda muhalefet partilerinin tepkisini silik/yetersiz bulduğunu söyleyen Dede, bu cepheden gelecek kınamaların bireysel değil kurumsal düzeyde olması gerektiğini söyledi “Bugün yerlerde sürüklenen parlamentonun bir üyesidir. Anayasal dokunulmazlığı olan milletvekilinin polis tarafından ayakları kırılıyor üç yerden…” dedi.
Dede, saldırgan politikaların sadece Kürtleri değil toplumun hemen tüm kesimlerini tehdit ettiğine dikkat çekerek muhalefetin tutumunun neden önemli olduğunu açıkladı:
Mesele sadece HDP’liler, Kürtler değildir. ‘Benden olmayan bana biat etmeyen herkesi yok edeceğim…’ dedikleri budur. Kürtleri sindirdikten sonra diğer kesimlerin de varlıklarını sürdürmesi imkansızlaşacaktır. Çünkü bunların bir sınırı yok. Bu yüzden muhalefetin daha net ve daha dik olması gerekir. Silik açıklamalarla (ki onu da henüz görmedik) bu iktidarı durdurmak mümkün değildir.
‘Adalet için demokrasi için ne bedel varsa ödemeye hazırız’
‘Bugün, dünden daha dirençliyiz” diyen Dede, son olarak yaratılmak istenen korku iklimine boyun eğmeyeceklerini söyledi:
AKP, dün sokak ortasında her türlü zorbalığı yaptı. İktidarın yapmak istediği aslında topluma korku salmak. Diyor ki, ‘Biz sizin seçilmişlerinize bile bu muameleyi yapıyoruz size düşünün neler yaparız…”
Yıllardır deneniyor… Kürt halkı öyle korkuyla/baskıyla sindirebilecek bir halk değildir. Darp edildik diye bunların karşısında boyun bükecek, bunlara biat edecek değiliz. Adalet için demokrasi için ne bedel varsa ödenecek hepsini de ödemeye hazırız.