Giriş
AKP yaklaşık 20 yıldır ülkeyi yönetiyor. Bu süreçte dışarda ABD ve AB’nin içerde de güvenini kazandığı seçmen kitlesinin büyük etkisi oldu. İbre yükseldi, yükseldi parti hegemon devlet partisine dönüştü. Partiyi yöneten lideriyse her şeyi bilen her sözü kanun gibi telaki edilen tek adam figürüne dönüştü. Şimdi başlamış olan iniş hızla devam ediyor. Çünkü iktidar bozar, mutlak iktidar mutlaka bozar.
Bir söz var, “bozulmadan, yapılamaz” diye. Yeterince bozuldu şimdi yapma zamanı. Bunun için de AKP’yi iktidar yapan üç değişim, üç seçmen tabanını analiz etmek AKP’nin bozulmasını beraber getiren liderlikte üç haleti ruhiye ve ona dayanan üç siyasi figür tipolojisini gözden geçirmek gerekir. Bu yapıldığı takdirde dün anlaşılacak ve doğru bir yarının önü de açılmış olacaktır.
Erdoğan’ın başlangıçtaki üç değişim atraksiyonu
28 Şubat sonrası Erdoğan ve arkadaşları Özal’ın bıraktığı boşluğu doldurmaya aday olduklarında ve Türkiye’yi küreselleşmeye kendilerinin entegre edeceklerinin vaadi ile içerde ve dışarda ortaya çıktıklarında liderleri olan Erbakan üç ana ve önemli konuda çok katı ve kararlı konuşuyordu:
1) Biz milli görüşçüyüz, bizim için demokrasi bir ara duraktır, diyordu.
2) Avrupa Birliği Hristiyan kulübüdür, biz zinhar orada olamayız, diyordu.
3) Biz İslam Dinarının geçerli oldu Adil Düzeni kuracağız, diyordu.
Erdoğan ve yanındakiler bu söylemelerle iktidar olamayacaklarını gördüler. Bunun üzerine iktidara gelmek için liderlerinin ileri sürdüğü ve iktidara gelmeye direnç gösteren noktalarda değiştiklerini ileri sürdüler ve bu işe de yaradı. Bu minval üzerine ayrıldıkları eski yol arkadaşlarının ileri sürdükleri üç konuda net olarak değiştiklerini dile getirdiler:
1) Milli Görüş gömleğini çıkarıp demokrasi gömleğini giydiklerini,
2)Avrupa Birliğinin Hristiyan kulübü olmadığını, gelişmiş değerler manzumesi olduğunu ve Türkiye’yi kendilerinin AB’ye sokacaklarını,
3) Adil Düzenin safsata olduğunu serbest piyasa ekonomisini benimsediklerini yüksek sesle ilan ettiler ve iktidara geldiler.
Bu söylem onlara hem içerde sermaye kesimlerinden hem de çeşitli çevrelerden destek gelmesini sağladı. Böylece kamuoyunda henüz sorunlu olan iktidarlarını pekiştirmek ve meşruiyetlerini sağlamlaştırmak açısından dış dünyadan da destek aldılar. Soğuk Savaş dönemindeki darbeleri kendi marifetleri zanneden, ABD ve Avrupa’nın desteğini almalarının nedenlerini anlamayan generaller, Erdoğan’a boyun eğdiler eğmek istemeyenler ise Silivri’ye gönderilince bu da onun cesaret ve vesayeti gerileten lider hanesine yazılmış oldu.
İktidara gelip yerleşen AKP, işin başında ben sistemi değiştirmeye geliyorum diyordu. Zamanla bozuldu. Şimdi gelmiş olduğu noktada iktidarını sürdürme ve nimetlerini paylaşma adına sistemi değiştirmek bir yana değiştirmeye geldiği sistemle bütünleşti, kendisi değişip sisteme benzemeye ve sistemden beslenmeye başladı. Unutulmamalı ki bir sistemden beslenenler o sitemi değiştiremezler. Bu iktidar tarafından iyice çürütülmüş, yozlaştırılmış sitemi değiştirmek için önce iktidarı değiştirmek lazım. İktidarı değiştirmek için de onu tanımak beslendiği oy depolarını ve kitlesini tanımak gerekir.
AKP’nin üç seçmen grubu
AKP’yi meydana getiren üç seçmen kitlesinden bahsedilebilir. Bunlar bir huni şeklinde dizilmiştir, alta doğru giderek yoksul kitleleri kapsayan ve genişleyen bir yapıya sahiptir. Üç halka şeklinde genişleyen bir yapı olarak da tarif edilebilir bu.
1- Çekirdek seçmen: Milli görüş, muhafazakâr ve dindar bir kesimdir. Bunlar Siyasal İslam’a bağlı, idealleri ve ideolojileri adına AKP’nin kuruluşunda yer alan, ondan sonra bir takım sorunlar yaşasalar da başka alternatif olmadığı için orada duran, sayıları AKP seçmeni içinde %7-8 civarına tekabül eden bir kitledir. Erdoğan işe başlarken milli görüş gömleğini çıkardık dediği halde neden orada durdular diye sorulabilir? Çünkü Erdoğan’ın bu konuda takıyye yaptığını, iktidarını pekiştirmek için değişmiş gibi görünmesi gerektiğine inanıyorlardı ve zaten bu inançlarında da yanılmadıkları söylenebilir. Fakat bu grup içindeki samimi dindar bir kesim AKP’nin yolsuzluklarından ve yarattığı türedi zenginlerin dejenere lüks yaşamlarından haz etmeseler de asıl bagajın bir gün açılması umuduyla hala burada durmaya devam ediyorlar.
2- Ara katman: Hizmete oy veren ve iktidarın nimetlerinden faydalanan kesimdir. Bu kesim ideolojik bağlılıkla burada değil. Asıl amaçları iktidardan istifade etmek, nemalanmaktır. Bu nedenle bakanlık koridorlarında iş kovalarken İslam’dan yana tercihlerini çarpıtarak yansıtırlar. Ana gövdeyi oluşturan bu kesimdir; içinde büyük iş adamları olduğu gibi AKP’nin verdiği yardımlarla geçinen alt tabakaya kadar çeşitli kesimler de yer almaktadır. İktidar değiştiği takdirde oylarının rengi de büyük oranda değişebilecek kitledir bu kesim.
3-Ulaşmaya çalıştığı dış halka olan Kürtler, Aleviler, liberaller, solcular ve hatta bazı cemaatler gibi kesimlerdir.
2011’de artık üs tüste seçim kazanmanın verdiği özgüvenle güç zehirlenmesine uğrayan AKP kısmen ulaştığı ve ilk iki seçimde müttefik gibi davrandığı bu kesimlerden koptu. Alevi çalıştaylarını durdurdu. Kobani’de Kürtler kendisini terk etti. AB politikalarında samimi olmadığını gören liberaller araya mesafe koydu. İktidardan pay isteyen FETÖ gibi cemaatlerle çatıştı ve giderek yalnızlaştı. Bu süreçte yalnızlaşmayı tercih eden aynı zamanda liderdi. Çünkü bir zaman eşitler arası birinci gibi davranan Erdoğan artık tek adam olma yolunda ilerledi. Onun için başlarken beraber olduklarını ya dışladı ya da onlar kendisini terk etti. Onların yerine sözünü daha rahat geçireceği, her konuda biat edip sadakat gösterecek yeni kişileri ikame etti.
Liderin geçtiği aşamalar
Siyasi literatürde tek adamlığın hakim olduğu ülkelerdeki liderin haleti ruhiyesinin seyri şu şekildedir: 1.Aşama, MAKYAVELİST 2. Aşama, NARSİST 3. Aşama, NERONİST aşamadır. Bu aşamaların yarattığı siyasi tipler ise, birinci aşamada liyakat; ikinci aşamada biat; üçüncü aşamada sadakattir. Son aşama ise artık tükeniştir.
Erdoğan ve beraberindekiler ilk dönemde, çoğulcu bir anlayışı savunduklarını iddia ederek ortaya çıkmışlardı. AB ve ABD’yi arkalarına alarak içerde zayıf olan meşruiyetlerini güçlendirmiş, içerde güçlendikçe dışarda da ağırlıkları artmıştı. Böylece hegemon bir parti olmaya doğru yol almışlardı. İkinci seçimden sonra yavaş yavaş Makyavelizm’e evirildiler. Bu dönem Makyavelist bir anlayışla sürdü.
İlk iki dönemde liderlik liyakati öne çıkarıyordu. Üçüncü seçimden sonra artık hegemonya tamamlandı ve lider Narsizme evirildi. Bu dönemde partililerden beklediği durum koşulsuz biatti. (Binali Yıldırım’ın kamuoyu önünde “biat et, rahat et” sözlerini hatırlayın). İstediği partili tipler artık biat edenlerdi. Eleştirenler yavaş yavaş ayrılmaya başladılar. Dördüncü seçim ve sonrasında yaptıkları artık siyasal literatürde Nersizmdiye tabir edilen kategoriye giriyordu. Bu dönem istediği partili tipi biatle birlikte sadakat gösterenlerdi. Neronizm’in son döneminde artık biat ve normal bir sadakat da yetmiyor körü körüne bir bağlılık söz konusu oluyor. Roma’yı yakarım kimse de bana bir şey diyemez modudur bu.
Katı merkeziyetçi yapı artık işlemiyor
Makyavelizm’den narsizme, oradan neronizme evirilen lider(lik), liyakatle işe başlamış, biat edenlerle sürdürmüş, sonunda sadece sadakat gösterenlere güvenen bir siyaset tarzı ortaya konulmuştu. Ancak görünen o ki artık o da yetmiyor, iyice yalnızlaşan lider, sarayda görevlendirdiği birkaç memurla Türkiye’yi yönetmeye çalışıyor. Artık kendinden başka kimseye güvenmeyen lider, 86 milyonluk ülkenin bütün sorunlarını sarayında tespit ediyor, bütün çözümleri burada üretmeye çalışıyor, bütün kaynakları burada toplayıp dağıtıyor. Türkiye 70 yıl önce belki böyle yönetilebiliyordu. Ama o zaman nüfusu 15 milyon olan ülkenin bu gün yüz milyona yaklaşan nüfusuyla böyle katı merkeziyetçi ve bürokratik bir anlayışla yönetmek mümkün değil. Bu küçük bir çocuğun elbisesini gürbüz bir delikanlıya giydirmek olur ki giydiremezsiniz. Zorlamaya çalıştığınız takdirde her tarafından yırtılmaya, dökülmeye başlar. Türkiye’nin hali pürmelali de bugün budur.
Görünen o ki ekonomik kriz bunalıma eviriliyor, baskı ortamındaki hukuksuzluk ve adaletsizlikler gün gittikçe artıyor, düzensiz göçmenler ve sığınmacılar giderek sosyal bunalımlara yol açıyor. Kürt sorunu kanamaya devam ediyor, Alevilerin talepleri karşılanmıyor. Yolsuzluklar almış başını gidiyor. Hâsılı sitem tıkanmış, siyaset kirlenmiş ve iktidar gerçek sahiplerinden kaymış durumda. Kendini düzeltmediği takdirde(ki bu noktadan sonra bu artık çok zor görünüyor) bu düzen kendi kendini tüketerek gitmek zorunda.
Çözüm siyasidir
Bu işin çözümü ise siyasidir, seçimdir, sandıktır. Ülkenin ihtiyacı olan radikal bir demokrasidir, hukukun üstünlüğüdür, toplumsal uzlaşma ve barış ortamıdır. Bu nedenle önümüzdeki seçim sadece kişilerin değişmesi meselesi değil; önümüzdeki seçim “Yeni Türkiye”yi inşa etme meselesidir. Böyle olursa anlamlı olur ve yapılan değişim değer kazanır. Aksi taktirde bu enkazın sonucunda kazanarak kaybetmek riskiyle karşı karşıya kalırız.
Yoksulluk içinde kıvranan, açlık sınırında yaşayan milyonlar çare bekliyor. Ne ki siyasi ve ekonomik olarak meseleleri çözecek kurumlar tahrip olmuş durumdadır. Adalet dağıtacak kurumlarda kurallar işlememektedir. Sorunları çözmesi gereken kadrolar partizanca yaklaşımlarla liyakatsiz kişilerden oluşturulmaktadır. O halde yapılacak en öncelikli işlerden biri, kurumları yeniden tesis etmek, kuralları yeniden düzenlemek ve yeni liyakatli kadroları iş başına getirmektir. Bunun için milletle “hak, hukuk ittifakı” kurulmalıdır.