Sağlık Bakanı’nın ‘pandemi bitti, artık korkmaya gerek yok’ içerikli açıklamalarını Prof. Dr. Alpay Azap’a* sorduk. “Vaka sayıları yine artıyor. Kış olduğu ve dolaşacak varyantlar öncekilerden daha başarılı olduğu için yazdakinden daha büyük bir dalga görebiliriz” diyen Azap, pandemi tablosunun son halini özetledi.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, yaklaşık iki hafta önce yaptığı açıklamada ‘Covid-19’un artık grip gibi geçtiğini, korkulmaması gerektiğini’ söyledi. Gerçekten öyle mi?
Başlangıçtakine göre ölüm oranının düştüğü söylenebilir. Özellikle Delta varyantına kıyasla Omikron varyantlarının daha çok üst solunum yolunu tuttuğunu ve hastalığa yakalananlarda ölme olasılığının önceki varyantlara kıyasla yüzde 65-75 daha az olduğunu söyleyebiliriz. Ancak halen grip virüsünden yaklaşık yüzde 40 daha öldürücü bir hastalık. Üstelik virüs değişmeye devam ediyor. Yeni varyantların daha öldürücü olup olmayacağını kestiremiyoruz. Ama bireysel risk bir kenara, toplum genelinde ölümlerin azaldığını görüyoruz.
Ölüm sayılarındaki azalmanın en önemli sebebi virüsteki değişikliklerden çok aşılar ve 2,5 yıl içinde hastalığa yakalanıp iyileşmiş olanlar sayesinde oluşan bağışıklık yanıtı. Dolayısıyla COVID-19’a karşı bağışıklık yanıtı halen yeterli olmayan yani aşılanmamış veya eksik aşılılar ve hastalığı geçirmemiş olanlarda ölüm oranı yüksek. Hele bir de kişinin ileri yaş (65 yaş ve üzerini kastediyorum), altta yatan organ yetmezlikleri ve bağışıklık yetmezliğine neden olan bir hastalığı varsa Omikron varyantları da öldürücü seyrediyor.
Grip miyiz, Corona mı? Bunu kişinin kendi başına doğrulukla tayin etmesi mümkün mü?
Griple veya başka bir bilinen üst solunum yolu enfeksiyonuyla Corona’yı birbirinden test yapmadan ayırt etmek mümkün değil. Pek çok virüs boğaz ağrısı, halsizlik, burun tıkanıklığı, burun akıntısı gibi ortak belirtilerle seyredebiliyor. O yüzden biz, nezle veya grip belirtisi olanlara Corona virüsü testi yapılmasını öneriyoruz. Başka türlü herhangi bir belirtiye bakarak bunun Covid olup olmadığı anlaşılamaz.
Bakan Koca, yine aynı açıklamada vaka sayısının ‘3 binlerde seyrettiğini ve Covid-19 vakalarının 3-4 hafta sonra yükseleceğini’ ifade etti. Vaka sayıları açısından Türkiye’deki pandemi tablosu nedir? Kış aylarında Corona virüsünün etkinliğine ilişkin öngörünüz nasıl?
Bakanlık vaka sayılarını haftalık açıklamaya başladı bildiğiniz gibi. En son 2 Ekim’e kadar olan sayıları biliyoruz. O hafta yeni vaka sayısı günlük 3 bin civarındaydı. Son üç haftada vaka sayısının ne olduğu konusunda ancak kendi klinik gözlemlerimiz ve meslektaşlarımızdan aldığımız bilgilerle tahminde bulunabiliriz.
O tahmine göre sayı veremesem de son birkaç haftada vaka sayılarında artış başladığını söyleyebilirim. Bu artışın havaların da soğumasıyla birlikte daha da hızlanacağını tahmin ediyoruz. Genelde pandemi başından beri hastalık 2-3 ayda bir artan vaka sayılarıyla karakterli bir seyir izliyor. En son Temmuz 2022’de artış gözlemiştik. Şimdi yine artıyor. Kış olduğu için ve dolaşacak varyantlar öncekilerden daha başarılı olduğu için yazdakinden daha büyük bir dalga görebiliriz.
TTB, pandemi döneminde yayımladığı raporlarda vaka sayılarında gerçeğe yaklaşmak için resmi rakamları 4’le çarpmak gerektiğini söylemişti, hala öyle mi yapmalıyız? Corona virüsü testlerinde son durum nedir? Sağlıklı yapılabiliyor mu?
Testler iyi çalışıyor bir sorun yok. Ama maalesef artık kaçla çarpmalı konusunda bir tahminde bile bulunamıyoruz. Çünkü ‘pandemi bitti’ algısı topluma hakim oldu ayrıca insanlarımız çok sıkıldılar bu hastalıktan-haklı olarak tabii. O yüzden şikayeti olanlar içinde çok az kişi test yaptırıyor. Test sayıları çok düştü. Kaç katı olduğunu söyleyemem ama toplumda testle her gün tanı koyduklarımızdan çok daha fazla kişi hastadır.
Aşılamada son durum nedir? Pandemi döneminde takvime bağlı kalarak aşılarını yaptıranlar için bir daha aşılamaya ihtiyaç yok mu? Aşı takvimi bundan sonra nasıl şekillenecek?
Aşılama maalesef yeterli değil. Bakanlık verilerine baktığımızda 18 yaş üstü nüfusta iki doz aşılananların oranı yüzde 85. Bu iyiymiş gibi görünebilir ancak bir kere bu yüzde 85’in önemli bir kısmı inaktive virüs aşısı olanlardan (Sinovac veya Turkovac) oluşuyor.
Oysa iki doz inaktive virüs aşısının hatta iki doz mRNA aşılarının dahi Omikron varyantlarına karşı yeterli koruma sağlamadığını iyi biliyoruz. İki doz aşının ağır hastalıktan, hastaneye yatıştan koruma etkisi Sinovacta yüzde 20, BioNTech’te yüzde 35 civarında.
‘Herkesin 3 doz aşı olması gerekli’
O yüzden hangi yaşta olursa olsun, altta yatan hastalığı olmasa, sağlıklı olsa dahi herkesin 3 doz aşı olmuş olması (tercihen mRNA aşısı) gerekiyor. Yani en az bir doz hatırlatma aşısı gerekli.
Oysa Halk Sağlığı Uzmanları Derneği’nin bu ayki raporuna göre, ülkemizde 3 doz aşısını olan 18 yaş üstü kişilerin oranı yüzde 45,5. Tüm nüfustaki oran ise sadece 33. 50 yaş üzerinde olanların veya daha genç olsa da organ yetmezliği gibi ciddi hastalıkları olanların 4 aşı, bağışıklık yetmezliği olanların ise en az 4 aşı olması gerektiğini de unutmamak gerekir.
Ayrıca aşılanma yaşının 12’den en azından 6 yaşa çekilmesi, hiç olmazsa okul çağındaki çocukların aşılanmasına başlamamız gerektiği de düşünülürse aşılama konusunda ülke olarak iyi bir yerde olmadığımız söylenebilir. Aşı takviminin bundan sonraki seyri varyantlara ve yeni bilimsel çalışmaların sonuçlarına göre belirlenecektir. Her gün çok sayıda yeni veri çıkıyor. Okuyucularımız bütün bu verileri değerlendirip bilimsel öneriler yapan uzmanlık derneğimiz Klimik’in web sitesine başvurabilirler. Orada hem Corona virüsü hakkında aydınlatıcı, basit dille yazılmış bilgiler var, hem de sık güncellenen aşı önerisi tablomuz var.
Sağlık Bakanı Koca, pandemi boyunca süreci iyi yönettiklerini iddiasını tekrarlayarak “Vatandaşlarımızın tam uyumuyla dünyada salgın ile en iyi mücadele eden ülkelerden biri olduk” dedi. Katılır mısınız? İktidar/Sağlık Bakanlığı pandemiyle mücadelede nasıl bir sınav verdi?
Katılıp katılmamak için Sayın Bakan’ın bu iddiasını temellendirecek somut veriler sunmasını beklerim açıkçası. Bir kriter olarak mesela Türkiye’de doğuşta beklenen yaşam süresinin pandemide kısalıp kısalmadığına bakılabilir. Fazladan ölüm sayılarına bakılabilir. Tam doz (3 doz aşı) aşılananların oranına bakılabilir. Risk grubundaki kişilerin (ileri yaş, bağışıklık yetersizliği, kronik hastalıkları olanların, gebelerin) ne oranda tam doz aşılı olduklarına bakılabilir. Gelişmekte olan varyantların ne kadar takip edildiğine bakılabilir. Hastalıkla ilgili dünya literatürüne ne kadar bilimsel yayın kazandırıldığına bakılabilir. Pandemi seyrine ilişkin şeffaf veri paylaşımı yapılıp yapılmadığı da önemli bir kriterdir.
Ben bu kriterler açısından dünya sıralamasında önlerde değil ortalarda bir yerde olduğumuzu tahmin ediyorum. Elbette Türkiye’de pandemide çok büyük bir mücadele verildi. Ama bu mücadeleyi verenler güvenlik görevlisinden hemşiresine, doktorundan temizlik personeline, filyasyon ekibinde çalışanlarından yoğun bakımda hasta bakanlarına kadar sağlık çalışanları oldu. Gece demeden gündüz demeden çalışan ve tam 556 arkadaşını Covid’e kurban veren sağlık çalışanlarının büyük gayretleri ve özverileriyle bir başarı sağlandı.
Pandeminin sosyal ve ekonomik etkilerini gidermek konusunda ne kadar başarılı olduğuna ise benim uzmanlık alanım olmadığı için bir şey diyemem. Ama işin bu boyutu da tartışılmalıdır mutlaka. Okuyucularımız buna kendi deneyimlerinden bir yanıt bulabilirler sanırım.
* Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) Yönetim Kurulu Üyesi