İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in Altılı Masa’ya dönmesinin ardından CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı adayı olarak ilan edildi. Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığına ilişkin yorumlarını ve Altılı Masa’dan beklentilerini çeşitli sivil toplum örgütlerinde çalışan kadınlardan dinliyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in Altılı Masa’ya dönmesinin ardından 14 Mayıs’ta yapılacak seçimde Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı olarak ilan edildi.
İlanın ardından CHP Genel Merkezi önünde bir konuşma yapan Kılıçdaroğlu, “Sadece ben değil, Şanlıurfa’da adalet nöbeti tutan Emine Şenyaşar, Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş, Tayfun Kahraman’ın kızı biricik Veramız da aday” diyerek seçimin topyekûn bir değişimin başlangıcı olduğunu vurguladı.
Çeşitli sivil toplum örgütlerinde çalışan kadınlar, ülkenin gündemine oturan son gelişmeleri, Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığını ve Altılı Masa’dan beklentilerini Gazete Karınca’ya anlattı.
‘Temiz toplum isteyen insanların sesine kulak verilmiş olmasına sevindik’
“Her şeyden önce yaşanan son birkaç gün; gitmeler gelmeler, arkadan dönen işler bizleri çok yordu” diyen Kadın Dayanışma Vakfı (KADAV) gönüllüsü Özgül Kapdan, sözlerin yerine getirilmesini beklerken mücadeleye devam edeceklerini söyledi.
Meral Akşener’in masadan kalkma sorununun çözülmesine ve temiz toplum isteyen insanların sesine kulak verilmiş olmasına bir sivil toplum örgütü olarak sevindik. İYİ Parti’de bizimle aynı şeyleri düşünen, aynı şeyleri hayal eden kadınlar olduğunu biliyoruz ve o kadınların partiyi dönüştüreceğine inanıyoruz. Sonuçta siyasi partiler de toplumun bir parçası, aynası. Liderlik yapan kadrolara gözümüzü dikiyoruz. Ama bu da çok feministçe bir yöntem değil. Önemli olan bütün partilerdeki kadınların önünün ne kadar açıldığı ve onlara ne kadar yer verildiği. Özellikle de İYİ Parti’deki kız kardeşlerimiz adına mutluyum.
Şahsi olarak, ülkenin geleceği adına da umutluyum ama tabii ki değişim uzun sürecek. Artık sözlere doyduk, yapılacaklar çok önemli. Kemal Kılıçdaroğlu, ‘Kahvemi, suyumu içmeden İstanbul Sözleşmesi’ni geri getireceğim’ diyor. Bekleyip göreceğiz. Ama beklerken de yerimizde oturmadan, ne beklediğimizi söylemeye devam edeceğiz. Karşılıklı süreçler bunlar. Bu karşılıklılık ilkesini sivil toplumun da çok fazla yaşama geçirmediğini düşünüyorum. Kendimizi dinletme gücümüzü koruyarak, elimizi taşın altına koyup değişimden, dönüşümden ve eşitlikçi, özgürlükçü bir yaşam kurmanın hayalinden yana bir tutum alacağız.
‘Beklentimiz İstanbul Sözleşmesi’ne dönülmesi ve eşit temsiliyet’
Eşitlik için Kadın Platformu’ndan (EŞİK) Avukat Yelda Koçak, “Öncelikle tebrik ederek başlamak gerek. Tüm ülkede son günlerde heyecan, kaygı ve umut vardı, insanlar son 20 yılın karanlığını yıkıp atmak için çıkış arıyordu. Yine de icraatlarını henüz görmediğimiz için çok temkinli olmak gerekiyor” dedi.
Biz kadın örgütleri, kadın hareketi hep tetikteyiz. Siyasilerin adımlarını izliyoruz, değerlendiriyoruz. 12 maddelik metinde ‘uzlaşı’ sözcüğünün çok yer aldığını gördük. Uzlaşmaya yapılan bu vurguyla, İstanbul Sözleşmesi’ne dönüşün Altılı Masa’da daha çok sahiplenildiğini anlıyoruz. Zaman zaman söyledikleri gibi hemen 24 saat içinde imzalanıp vakit geçirmeden uygulanmasına yönelik bir beklentimiz var. Ayrıca en önemlisi eşit temsiliyet, tüm karar organları için aday listelerinin bir kadın-bir erkek olarak düzenlendiği fermuar sisteminin tüm aşamalarda, atamalarda, seçimlerde göz önünde bulundurulması gerekiyor. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu denli samimi beyanı, yapıcı olma iradesi, değişme dönüşme niyetinin aynı zamanda eşit teslimiyet konusunda da olması gerekir. Hem atamalarda hem seçimlerde bu formülasyonu kullanmasını bekliyoruz. Örneğin TÜİK’in son raporunda kadın istihdamı erkek istihdamının yarısı oranında. Bunu aşmak için somut adımlar atılmasını bekliyoruz.
‘Kılıçdaroğlu toplumun adalet talebini arkasına alıyor’
Hak İnisiyatifi Derneği Genel Sekreteri Fatma Bostan Ünsal, Kılıçdaroğlu’nun önceki akşam yaptığı konuşmayı, hukuk devletinden çıkmış bir düzenin mağdur ettiği herkesi kapsayacak bir adalet talebi ve Türkiye’nin en önemli ihtiyacı olarak yorumladı.
Ben bir insan hakları derneğinin başındayım. Çok yaygın hak ihlalleri var, böylesi bir durumda başvuracağınız bir makam olur, ona güvenirsiniz, fakat örneğin KHK’lılar açısından böyle bir makam gösterilmedi. Birçok insan atıldıktan yedi yıl sonra adli makamlara başvuru hakkı elde etti. Bu istisnai bir durum da değil, yüzbinlerce insana böyle davranıldı.
Türkiye’de insanlar kendi taraflarının mağduriyetlerine kapanmış durumda. Şimdi, çok farklı grupların mağduriyetine hitap eden ve bunları çözmeyi vadeden bir cumhurbaşkanlığı yani hukuk devleti vaadi söz konusu. Bundan sonra diğer konularda farklılaşmalar olabilir ama bu temel olmazsa toplum da olamayız. Bir toplum olarak yaşayabilmemizin şartı birbirine güvenmek, düşmanlaştırmadan rekabet etmektir. Bu nedenle adalete vurgu yapılıyor olması çok anlamlı… Bizim toplum olarak varlığımız buna bağlı çünkü. Toplumdaki her mağdur kendisini o konuşmada bulmuştur. Mesela KHK’lılara özel bir vurgu yapılmadı ama hukuk devletinde o mağduriyetlerin de giderileceğini biz anlıyoruz.
Bugüne kadar sol dediğimiz zaman genellikle başörtüsüne karşıtlık anlarız, Kılıçdaroğlu önceki akşam 28 Şubat sürecinde görevinden ayrılan arkadaşımızın ismini vererek “ben oyum” da dedi. Depremzedelerin mağduriyetlerinin, Şenyaşar ailesinin, hepsinin dile getirilmesi anlamlı. Türkiye’nin bu kutuplaşmayı aşması gerekiyordu çünkü bu tip kutuplaşmaların arkasından büyük rantlar da geliyor. Toplumun bölünmüş olmasını fırsat bilerek hazır bir desteği arkasına alan ve haksız kazançlarını devam ettiren çeteleşmiş grupları elimine etmenin yolu toplumun bütünlüğünü sağlayabilmek. Kılıçdaroğlu’nun tek tek partilerden ziyade toplumu, toplumun adalet talebini arkasına aldığını düşünüyorum.
‘Ümitlenmek, toplumun talebine, dinamizmine bağlı’
Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Eş Genel Başkanı Kadriye Doğan, Kürt ve Alevi birinin Cumhurbaşkanlığına aday olmasının olumlu bir gelişme olduğunu fakat ümitlenmek için yetmeyeceğini söyledi. Doğan’a göre toplumsal değişim demokrasi güçlerinin mücadelesine, azmine bağlı.
Türkiye’nin ekonomik, siyasi ve sosyal anlamda yönetilemediği, bir çöküş noktasına ilerlediğimiz, gençlerden “benim bir yurdum yok” cümlesini duyar hale geldiğimiz bu süreçte bir iktidar değişikliğinin gerçekleşme ihtimalinin ortaya çıkması olumlu. Bunun yanında Kemal Kılıçdaroğlu’nun çevresine, kendisinin ve CHP’nin geçmişine, kuruluş misyonuna baktığımızda demokrasi güçleriyle ne ölçüde ortaklık kuracak ve Türkiye’ye hakikaten nefes aldırabilecek mi, açıkçası çok ümitvar değilim. Altılı Masa’nın sağlıklı ilerlemesi konusunda da tereddütlerim var. Meral Akşener’in açıklamalarını alt alta koyup aynı zihniyetin tekrar masaya döndüğünü düşündüğünüzde topluma neler vadettiği konusunda kaygılanmamak elde değil. Yine de Kürt ve Alevi birinin cumhurbaşkanlığına tahammülsüzlük noktasında böyle bir yargının aşılacak olması olumlu. Her ne kadar kendisi kimliğiyle ilgili sıkıntılı şeyler söylese de bu kimliğin seçilecek olması olumlu bir adım.
Ümitlenmek, toplumun talebine, dinamizmine bağlı. Yoksa demokrasi kendiliğinden gelmeyecektir. Ama mevcut iktidarın alaşağı edilmesi çok elzem bir konu, acil bir sorun çünkü deprem bölgesinin yeniden inşası için iktidar değişikliği ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi şart. Demokrasi güçlerinin enerjisine, mücadelesine, ortaya koyacakları performansa bağlı bir süreç yaşayacağız. Kolay olmayacak.
‘Millet İttifakı kesinlikle bu Anayasa teklifinin geçmesini önlemek zorunda’
Müslüman feminist yazar Berrin Sönmez ise Altılı Masa’nın, komisyondan geçen Anayasa değişikliği teklifine direnmesi gerektiğini ve özellikle mali konularda şeffaflığa önem vermesinin kritik olduğunu belirtti.
Demokratik ilkelere ve parlamenter sisteme geçmenin önemi büyük. Buna dayanarak, siyasi parti liderlerinin ya da belediye başkanlarının aday gösterilmesini doğru bulmadığımı bir seneden daha fazla bir süre önce söylemiştim. Artık Kemal Bey aday, hayırlı olsun diyorum. Şimdi öncelikli yapılması gerekenlere odaklanmak gerek. Mecliste Anayasa Komisyonundan geçmiş bir Anayasa değişikliği teklifi var. Komisyondan Anayasa değişiklik teklifi geçtiğinde seçim takvimi ile denkleştirmek için yapıldığını söylemiştik. Altılı Masa toparlandı ve seçimi kazanma şansını artırdı. Şimdi Erdoğan’ın önünde tek bir çare var: O da referandum sandığını halkın önüne koymak. Önümüzdeki günlerde 24 milletvekili daha oy verirse referandum sayısına ulaşılacak. Millet İttifakı’nı oluşturan partiler seçime doğru giderken kesinlikle bu Anayasa değişikliği teklifinin geçmesini önlemek, referandum için yeterli sayıya ulaşılmasını engellemek zorundalar. HDP ve TİP tavrını net belirledi, şüphemiz yok ama Mecliste başka partiler ve bağımsız milletvekilleri var onlarla da ilişkilenmeli. Biz kadınlar olarak bu Anayasa değişikliğinin hiçbir şekilde kabul edilmemesini talep ediyoruz. Çünkü bu Anayasa değişikliği bir toplum dizaynı; ‘Başörtüsü teklifi’ diyorlar ama bu başörtüsü teklifi değil. Kesinlikle engellenmeli. Ayrıca beklentim, siyasetin şeffaflığı. Cumhurbaşkanı adayı adına bir site kurulmalı ve bu sitede mali hesaplar açık olmalı. Bunun toplumda yaratacağı güven duygusu, çok önemli bir seçim başarısı getirecektir.