İran’da yaklaşık iki aydır aralıksız devam eden rejim karşıtı protestoların lokomotifinin kadınlar olduğunu vurgulayan Ortadoğu uzmanı siyaset bilimci Arif Keskin, “Zaman protestocuların lehine, İran İslam Cumhuriyeti’nin aleyhine” dedi ve ekledi: “Protestocular, ‘ne reformcu, ne muhafazakar bütün rejim hedefimizde’ diyor.”
İran’ın başkenti Tahran’da, 13 Eylül 2022’de ‘ahlak polisi’ tarafından başörtüsü ve kıyafet kurallarına uymadığı gerekçesiyle gözaltına alınan 22 yaşındaki Jina Mahsa Amini’nin gözaltındayken ölümü, kitlesel protestoların ortaya çıkışına sebep oldu.
O günden bu güne ülke geneline yayılan protestolar, yüzlerce ölüme ve binlerce tutuklamaya rağmen yayılarak sürmeye devam ediyor.
Başta İran olmak üzere Ortadoğu üzerine çalışmalar yürüten siyaset bilimci Arif Keskin, İran’daki protestoları Gazete Karınca’ya değerlendirdi.
‘Kadınlar protestoların lokomotifi’
İran’da Masha Amini’nin öldürülmesiyle başlayan rejim karşıtı eylemlerin sadece bugünle ilgili olmadığını dile getiren Keskin, protestoları “1979’dan günümüze kadar gelen, İran İslam Cumhuriyeti olarak adlanan rejimle toplum arasında biriken toplumsal, siyasal, kültürel, psikolojik, kişisel, ahlaki sorunların bir patlaması” olarak tanımladı.
Protestoları birkaç günle sınırlandırılamayacağını söyleyen Keskin, eylemlerin neredeyse 43 yılın bir patlaması ve lokomotifinin kadınlar olduğunun altını çizerek, şunları dile getirdi:
Bu gösteriler, İran tarihinde yeni, özgün ve biricik. Gösterilerin çıkışı ve devamına bakıldığında iki motivasyonları vardı. Birincisi sosyal yaşama müdahale, ikincisi kadın hakları. Bu iki motivasyona başka sorunlar da eklendi ve bir tür manzume oluştu. Ama kadın hakları ve toplumsal yaşama müdahale halen temel nokta. Kadınlar, özellikle üniversite öğrencisi kadınlar bu gösterilerin en önemli özneleri. Bu da İran toplumunun köklü dönüşümünün göstergesi. Kadınlar artık evlerinde oturmak istemiyorlar. Rejim tarafından sürekli aşağılanarak, baskıya maruz kalarak, kılık kıyafetlerine müdahale edilerek yaşamak istemiyorlar.
1979 İran Devrimi’nde de kadınların çok büyük rol oynadığını ama 1979’dan sonra kadının siyasal yaşama gelmiş enerjisinden yeni rejimin faydalanmak yerine kadınları eve kapattığını belirten Keskin, “İran İslam Cumhuriyeti varlık nedenini kadın üzerindeki zorunlu tesettür üzerinden kurgulamış durumda. Bütün ideolojik meşrutiyetini de, politik meşrutiyetini de onun üzerinden inşa etmiş durumda. Bu bir yönüyle de kadınlarla İran İslam Cumhuriyeti arasındaki sorunu da varoluşsal bir krize dönüştürüyor” dedi.
Gösterilerin çıkışı ve devamına bakıldığında iki motivasyonları vardı. Birincisi sosyal yaşama müdahale, ikincisi kadın hakları.
‘Protestolar özgürlük için’
Gösterilerin dağınık olsa da ortak bir noktada birleştiğini belirten Keskin, temel amacın İran’daki rejimin köklü değişimi olduğunu dile getirdi.
İran’daki rejimin köklü dönüşümünü istiyorlar ve İran dini lideri Hamaney hepsinin hedefinde. Protestolarda ‘diktatörlüğe ölüm’ sloganı öne çıkıyor. Rejimin bütün simgeleri, temsilcileri reddediliyor. Kasım Süleymani’nin dışarıdaki bütün resimleri yakılıyor. Protestoların mottosu; ‘Kadın, yaşam, özgürlük’. Herkes burada birleşiyor, ama temel olarak herkesin birleştiği temel kavram özgürlük. Özgürlüğü de, İran’daki rejimin köklü değişimi olarak tanımlıyorum.
Protestolar başladığında İran İslam Cumhuriyeti’ndeki genel kanın gösterilerin bir hafta içinde bitecek olduğunu söyleyen Keskin, rejimin algısını şu sözlerle aktardı:
Protestoların, uzama, genişleme ve yayılma durumunu yok saydılar, çünkü İran’daki güvenlik güçlerinin bir hafta içerisinde bu protestoları bastıracağını düşünüyorlardı. Ancak bu olmadı, tam tersine daha da genişleyerek büyüdü. Özellikle Masha Amini’nin ölümünün 40’ıncı gününe gelince protesto gösterilerinin biraz daha büyüdüğü gözler önüne serildi. Şimdi de baktığımızda protestolar hala canlı ve güçlü bir şekilde devam ediyor. Önümüzdeki kısa süre içerisinde de bu protestoların dinebileceğine dair bir işaret yok.
İran’daki rejimin köklü dönüşümünü istiyorlar ve İran dini lideri Hamaney hepsinin hedefinde. Protestolarda ‘diktatörlüğe ölüm’ sloganı öne çıkıyor. Rejimin bütün simgeleri, temsilcileri reddediliyor.
Eylemlerin İran’ın geneline yayılmış durumda olduğunu 2009 Yeşil Hareketi örneği ile anlatan Keskin, Yeşil Hareketi’nin Tahran gibi merkezi şehirlerde gerçekleştiğini ve fazla yayılmadığını, fakat bu protestoların İran’ın neredeyse her yerine yayılmış durumda olduğunu belirtti.
Keskin, Beluc’un da Arap’ın da Türk’ün de bu protestolara destek verdiğini, Belucistan ve Zendistan’da çok fazla kişinin bu protestolarda hayatını kaybettiğini dile getirdi.
‘Reformcularla göstericilerin istedikleri aynı şey değil’
Rejimin bir bütün olarak değerlendirilemeyeceğini, gösterileri bastırmak yerine farklı yöntemler kullanmak isteyen reformcular olduğunu da dile getiren Keskin, sözlerini şu şekilde sürdürdü:
Reformcular özellikle bu süreci bastırma yoluyla değil daha farklı yolların değerlendirmesi gerektiğini savunuyorlar. Yani sokakta olan insanların taleplerinin önemli bir bölümünün haklı olduğunu kabul ediyorlar ve bu haklı talepleri nedeniyle bunları böyle baskıcı bir yöntemlerle değil özgürlükler alanını genişleterek yanıt verilmesi gerektiğini savunuyorlar.
Ancak devleti elinde tutan yöneten, kesim yani karar verici kesim bunu kabul etmiyor. Gösterilerin yabancıların oyunları olduğunu, devrimi de hedef aldığı için köklü olarak bastırılması gerektiğini düşünüyorlar. Yani rejimin içinde farklı sesler var, ama gücü elinde tutan kısım bastırmayı tek çözüm olarak görüyor ve başka bir seçeneği kabul etmiyor.
Hameney’in son açıklaması oldukça sertti. Gösterileri kabul edebileceğine dair herhangi bir işaret yoktu. Tam tersine sert bir şekilde bastırılacağının işaretini verdi. Bu yönüyle rejimin yönetici grubunun herhangi bir şekilde geri adım atmayacağını söyleyebiliriz. Çünkü şöyle bir tezleri var; ‘bu aşamada herhangi bir geri adım atılırsa rejim gider’. 1979’dan önce İran’ı yöneten Şah Pahlevi geri adım attığı için yenildi, devrildi. ‘Biz de geri adım atarsak devriliriz’ diye düşünüyorlar. Güçleri yettiği kadar bastıracaklardır.
Protestolardan bir ‘reform’ çıkar mı?
Reform hareketinin aslında rejimin içinden bir hareket olduğunu ve muhalif olmadıklarını belirten Keskin, reformcuların aslında İran rejiminin kurucuları olduklarını ve bu grubun 1997’den sonra Muhammed Hatemi ile bir araya geldiklerini ve çok etkin oldukları dile getirdi. Zamanla bir itibar kaybı yaşadıklarını ve sokaktaki göstericilerin de aslında reformcuları kabul etmediğini kaydetti. Keskin, sözlerini şu şekilde sürdürdü:
Protestocular, ‘ne reformcu, ne muhafazakar bütün rejim hedefimizde’ diyor. Reformcular sokaktaki göstericilerle duygudaşlık kurmuyor. Reformcuların en önemli isimlerinden olan Esad Ebadi açık şekilde şunu söyledi ‘bizim sokakta İran rejimini devirmeye yönelik o irade ile duygudaşlık etmemiz mümkün değil’. Çünkü reformculara göre de İran İslam Cumhuriyeti devrilmemeli, eğer bir değişiklik olacaksa bu da iktidar içinde olmalı. Bu protestolardan bir reform çıkar mı? Bu reformcuların toplumsal tabanları zayıf olduğu için ve şu anki toplumda reform istemediği için reformdan daha büyük amaçları olduğu için ayrıca Hamaney ve çevresi de reformculara bir alan vermediği için reformcuların kısa sürede alana girmeleri çok zor görünüyor. Reformcular da bunu itiraf ediyorlar, ‘toplum bizi dinlemiyor’ diyorlar. Yani kısa sürede reformcuların alana girip bir reform yapmaları gibi bir ihtimal şu an görünmüyor.
‘Zaman, protestocuların lehine, rejimin aleyhine işleyecek’
Devletin sınırlılıklarının ciddi biçimde ortaya çıkmış olduğunu söyleyen Keskin, 40 günü aşan protestoların rejimin kontrol edemediğini ama bu süreçte göstericilerin de rejimi devirmelerinin kolay olmadığını söyleyerek ‘Protestolar sürerse zaman protestocuların lehine işler’ dedi.
Göstericilerin şu anki güçleri rejimi devirebilecek bir noktada değil. Şu an için ne devlet göstericileri durdurabiliyor ne de göstericiler devrim yapabilecek noktadalar. Her iki taraf da toplumsal nüfus alanlarını genişletmeye çalışıyor. Daha farklı grupların desteğini almaya çalışıyor. Ama bu protestolar uzun süre devam ederse protestocuların lehine sonuçlanır. Yani zaman protestocuların lehinedir, İran İslam Cumhuriyeti’nin aleyhinedir.
Şu anki tabloda rejim değişikliğinden bahsetmek erken ama oraya doğru gitmeyeceğini söylemek de doğru değil. Çünkü sürenin ne şekilde nereye doğru işleyeceğini bilemiyoruz. Protestocular güç ve mevki kazanmış durumdalar. Bu süreç böyle devam ederse göstericiler başarmış, sonuç alınmış demektir. Çünkü öyle ya da böyle bu devletin iktidarını uygulayamadığı anlamına gelir. Protestocular alanda olduğu sürece bir yönüyle protestocuların kazanımını ifade ediyor.
‘Batı ile anlaşma yoluna gidilebilir’
Protestoların henüz İran dış politikasını etkilememiş gibi görünmesine rağmen ilerleyen zamanlarda bunun değişebileceğini ifade eden Keskin, “Ukrayna’daki SİHA’lar nedeniyle batının hedefi haline gelmiş, nükleer anlaşma tıkanmış durumda. İçeride protestolar devam ediyor, ekonomi sıkışmış durumda. Bütün bunlar İran açısından zor bir süreç olarak görünüyor ve bunlar İran’ın dış politikasını etkileyecek durumda” diye ifade etti.
Sözlerini sürdüren Keskin, şunları dile getirdi:
Protestolar, dünyadaki bütün devletlerin İran’a, İran devletine ve İran toplumuna bakışını değiştirdi. Önceden dünyadan baktığınız zaman İran toplum desteği olan bir rejim olarak görünüyordu ve dünyaya da kendisini öyle sunuyordu. Bu bakış şu anda ciddi bir şekilde sarsılmış durumda, mesela Avrupa’dan da Amerika’dan da Türkiye’den de Ortadoğu’dan da bakıldığında İran kendi içerisinde toplumuyla kavga eden ve toplumun en azından önemli bir kesimi tarafından reddedilen, rıza yerine şiddet uygulayan, genç kızları öldüren bir rejim görüntüsü veriyor.
Bunun dış politikaya yansımaması olanaksız. Bu bir yönüyle İran’ın aslında içerde ne kadar zayıf ve güçsüz olduğunu, toplumsal anlamda gücünün sadece zora ve şiddete dayandığı görüntüsü İran’a yönelik politikalar açısından önemli.
Protesto gösterileri İran’ı dış politikada daha zayıf bir konuma iteceğinin ve bazı alanlarda geri adım atmasına sebep olacak. Hatta bu gösteriler devam ederse dış dünyayla anlaşıp içeriyi bastırmaya yönelik adımlar atılacağına dair de yorumlar var. İçerde zayıfladığında dışarda anlaşma yapabilirsin. Batılılarla nükleer dahil birçok konuda anlaşmalar yapıp içerideki protestoları bastırma yoluna gidebilir. Protestolar batılı dünyaların İran’a karşı politikalarını da etkileyecektir.
Rusya-Ukrayna savaşının çok önemli bir enerji krizine yol açtığı sırada başlayan protestoların biraz İran’ın lehine olduğunu dile getiren Keskin, “Aslında Avrupa tam anlamıyla İran İslam Cumhuriyeti’nden vazgeçmiş değil. Ambargo gibi bir şey uygulamak istemiyor. Enerji krizinden Avrupalılar ciddi bir biçimde korkuyor. Çok ciddi bir enerji kriziyle karşı karşıya kalabilirler o nedenle bazı Avrupa ülkeleri ambargoları bile uygulamak istemiyor. Ambargoları daha sınırlı bir çerçevede yapmak istiyorlar. Mesela ambargoyu bu gösterileri bastırmaya yönelik kişilerle ilgili bir şeyler yapmak istiyorlar ama topyekun bir ambargoya gitme niyetinde değiller” dedi.