Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi 42. Genel Kurulunda “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının İzlenmesi: Türkiye” başlıklı rapor görüşülüp, 100 kabul 25 ret oyu ile kabul edildi. Rapor aleyhinde Türkiye Belediyeler Birliği’nin (TBB) sunduğu değişiklik önergesi ise 77 ret 35 kabul oyu ile reddedildi. Kongrede kabul edilen bu raporda nelere değinildiğine bakacak olursak: “AKP hükümetinin HDP’li belediye eşbaşkanlarının yerine kayyım atamasının ve onları tutuklamasının uluslararası hukuka aykırı olduğu, Seçim sonrası dönemde, Türkiye’deki muhalefet adayları, seçimleri kazandıktan sonra görevlerini yerine getirme konusunda tehditlerle veya temel bir takım zorlukların fiilen önlerine çıkarılmasıyla karşı karşıya kaldıkları, Ülkenin güneydoğusundaki elliden fazla yerde (çoğunlukla muhalefet partisi HDP’den) düzinelerce yerel seçilmiş belediye başkanı ve meclis üyesinin, seçimlerin ardından terör bağlantılı suçlamalar nedeniyle tutuklu yargılandığı ve yerlerine seçimlerde ikinci gelen iktidar partisinden adayların veya vali ve kaymakam gibi merkezi yetkililerin kayyım olarak atandığı, Kongre Türk yetkilileri ayrıca, seçimlere katılmaları kabul edilen ve seçimleri kazanan adayların görevlerini yerine getirme haklarından etkin bir şekilde yararlanabilmelerini sağlamaya davet ediyor.”
Rapor detaylı ve bir o kadar da net bir şekilde kayyımın gasp olduğunu ifade ediyor. Özelde Kürtlerin genelde ise yerelde yaşayan tüm halkların seçme ve seçilme haklarının yok sayıldığı bu rapor aracılığıyla bir kez daha ifade edilmiş oluyor. Elbette bu ifadeler ilk kez bir yerde geçmiyor. HDP ve diğer demokrasi güçleri bulundukları her platformda kayyımların ihlal olduklarını defalarca dile getirdiler. Keza yine uluslararası kurum ve kuruluşlar da hazırladıkları raporlarda kayyımların demokrasi ihlali oldukları vurgusunu defaatle yaptılar. Fakat tüm bu belirlemelere ve vurgulara rağmen uygulamaya soktuğu çöktürme planı doğrultusunda 3 maymunu oynayan bir iktidar anlayışı var. Aslında yapılan uygulamanın demokrasiye ket vurduğunun farkında fakat kendisi için ortaya koyduğu amaç o denli ‘kutsal’ ki demokrasi mi askıya alınmış? Hiç önemli değil. Hukuk mu zedelenmiş? Hiç önemli değil. Yurttaşların özgürlükleri mi kısıtlanmış? Hiç önemli değil. Ekonomi yerle bir mi olmuş? Hiç önemli değil. İktidarca hiç önemli olmayan cümlelerin listesini uzattıkça uzatabiliriz.
Peki, iktidar için önemli olan nedir? İktidar için önemli olan, Kürt varlığının inkarına dayalı politikaların kararlılıkla devam ettirilmesidir. Bu konuda ki en ufak bir iyimser tavır veya tavizkar söz bir zayıflık nişanesi olacaktır. Daha doğusu zayıflık belirtisi olacağına inanmasıdır. Zaten tüm sorun da bu inanma meselesine dayanıyor esasında.
Anlaşılan bu inanç durumunda iktidar cenahı yalnız değil. Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi Genel Kurulu’nda konuşan CHP Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün: “Doğu’da terörist saldırılar olduğu müddetçe Anayasa’nın bazı hükümleri gereği, askıya alma görevden uzaklaştırma (kayyımlar) Hükümet tarafından uygulanmaya devam edecektir.” İfadelerini kullandı. Oylamada da AKP ile birlikte ret oyu verdikleri belirtilmektedir. CHP muhalefet rolünü, AKP’nin çizdiği sınırlar çerçevesinde oynuyor. Doğrusu artık hangi CHP’yi esas alacağımızı şaşırır olduk. Bir yandan 6 partinin 1 ay önce imzaladığı mutabakat metninde ‘kayyım uygulamasına son verilip seçimle gelenin seçimle gitmesi gerektiği’ ifade edilirken diğer yandan ise seçimle gelen CHP’li bir belediye başkanının bunun bir zorunlulukmuş gibi AKP-MHP’nin söylem dili ile paralel şekilde yaptığı konuşma.
Tüm bunlar ekseninde olayı ele aldığımız zaman payımıza düşen şu oluyor: Evet siz Kürtler haksızlığa uğrayabilirsiniz, siz Kürtler yok sayılabilirsiniz, siz Kürtlerin iradesi ortadan kaldırılabilir ama bunu dile getirilebileceğimiz tek yer kısık ses ile olmak şartıyla Türkiye’dir. Uluslararası platformlarda ‘yüce Türkiyemizin’ itibarına ve saygınlığına zeval getirecek bir davranış içerisine girmeyiz. Fakat burada yine yanılgılı bir davranış biçimine düşülmektedir.
Bugün CHP’nin Avrupa’da takındığı tutum yarın samimiyet bağlamında kendisi aleyhine işleyecektir. CHP, bu noktada AKP’nin MHP’nin ve İYİ Parti’nin tuzağına düşmektedir. Avrupa Konseyi’nde kabul edilen rapor öz itibari ile AKP-MHP’nin yönetim anlayışına karşı kabul edilen bir rapordur. Dolayısıyla CHP, klasik devlet kutsallığı reflekslerinden kendisini arındırmalıdır. Çünkü bugün demokrasisi, hukuku, özgürlükleri, kadın hakları, işçi hakları askıya alınan bir devlet yaratılmak istenmektedir. Bu yaratılış çabasına karşı yapılması gereken tek şey ise daha fazla karşı durabilmektir. Avrupa Konseyinde AKP ile birlikte hareket etmek değildir.
Sonsöz olarak da iktidarın ve muhalefetin inandığının karşısında bizler neye inanmalıyız ve ne yapmalıyız? Bizler her şeye rağmen Türkiye’nin demokratikleşmesi için çaba göstermekten imtina etmemeliyiz. Ortada bir antidemokratik uygulama var ise buna karşı demokratik tüm yol ve yöntemleri kullanmak zorunluluktur. Yapacağımız hiçbir girişim, söylem veya eylem boşuna değildir. Avrupa Konseyi tarafından açıklanan rapor da bunun en bariz göstergesidir. Bugün olmasa bile yarın söylenen sözlerin, gösterilen tepkilerin karşılık bulduğunu görebileceğiz. Bu nedenle iradeleri gasp edilen seçilmişlerin ve demokrasi mücadelesi veren bizlerin, girdiğimiz kanıksama halinden ve üzerimize atılan ölü toprağından sıyrılması gerekiyor. Bu ruh halini ortadan kaldıramadığımız sürece karşı tarafın antidemokratik tüm uygulamaları katlanarak devam edecektir.