Spectrum House Düşünce ve Araştırma Merkezi Genel Direktörü Azad Barış, CHP’nin Kürt seçmen nezdinde bir miktar oy artışı kaydettiğini ifade ederek, “Kürt seçmenin genel olarak Altılı Masa olarak isimlendirilen muhalefet cephesine karşı tutumunun pozitif olduğunu söylemek mümkün değil” dedi.
Önümüzde yıl yapılacak seçimin tarihi henüz netleşmedi. Ancak partilerin ve ittifakların olası cumhurbaşkanı adayları ile Kürt seçmenin tutumu ülke gündeminde daha sık yer almaya başladı.
AKP ve MHP’nin oluşturduğu ‘Cumhur İttifakı’nın adayı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ken, Altılı Masa’nın kimi aday olarak göstereceği hala belirsizliğini koruyor. HDP ise kendi adayını belirlemek için çalışmalara başladığını duyurmuştu.
Seçimlere kısa bir süre kalmışken araştırma şirketleri de verilerini paylaşmayı sürdürüyor. Kürt seçmenin önümüzdeki seçimdeki rolü ve Altılı Masa’nın cumhurbaşkanı adayına bakışını, HDP’nin seçime kendi adayı ile girmesinin olası etkilerini Spectrum House Düşünce ve Araştırma Merkezi Genel Direktörü Dr. Azad Barış’la konuştuk.
Spectrum House Düşünce ve Araştırma Merkezi ile ilgili kısaca bilgiler verebilir misiniz? Hangi konularda ne tür çalışmalar yapmaktasınız?
Dünyada ve Türkiye’de büyük siyasi, toplumsal, iktisadi ve kültürel dönüşümlerin yaşandığı bir dönemde, bu değişim dinamiklerini anlamaya çalışan bir kuruluş olarak 2020’de araştırma merkezimizi kurduk. Küresel ve bölgesel ölçekte yaşanan değişimler, yeni bilgi üretim ve biçimleri, yeni politika ve strateji ihtiyacını da beraberinde getirmektedir. Bu ihtiyaç doğrultusunda bizler de bağımsız araştırmacılar, akademisyen ve uzmanlarla kamuoyu araştırmaları, saha çalışmaları, proje analizleri, risk değerlendirmeleri, raporlama ve danışmanlık hizmetleri sunmaktayız.
Dünyadaki gelişmelere paralel olarak iletişimsel stratejilerin dönüşüm noktalarından hareketle özellikle Türkiye’de demokrasi, eşitlik, toplumsal barış, sığınmacı-mülteciler, gençlik dinamikleri, kuşaklar ve sürdürülebilir çevre ve kent politikaları gibi konularda analizler, araştırmalar ve politika önerileri üretmekteyiz. Bu çalışmaları evrensel normlar çerçevesinde gerçekçi ve toplumcu politikaların inşasına katkı sunmak amacıyla yapan bağımsız bir düşünce merkeziyiz. Bağımsız derken, tamamıyla renksiz ve kimlik difüzyonu yaşayan bir merkez asla değiliz. İlkesel olarak demokrasi spektrumunda duran ve evrensel değerler merkezini önemseyen bir fikriyata sahibiz.
Hangi alanlarda araştırmalar yapmaktasınız, şimdiye kadar yaptığınız araştırmalarla ilgili genel hatlarıyla bilgi verir misiniz?
Spectrum House olarak çalışmalarımızı siyasi, toplumsal, ekonomi gibi temel konularda yapmaktayız. Araştırma alanlarımız çeşitli olmakla birlikte özellikle demokratikleşme, toplumsal barış, çatışma çözümleri, gençlik ve kuşaklar, ekonomi politikaları, göç ve sığınmacılar gibi konularda çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. Türkiye’nin ve Orta Doğu’nun en temel sorunlarından biri olan Kürt meselesi ve ona bağlı olarak Kürtlerin siyasi eğilimlerini, toplumsal taleplerini anlamaya yönelik saha araştırmaları çalışmalarımızın ağırlıklı ekseriyetini oluşturmaktadır. Yine Kürt toplumunun değişim dönüşüm dinamiklerini anlamaya çalışan ve çatışmalı süreçlerin sonlandırılmasına katkı sunacak yeni strateji ve politika önerilerini politika yapıcılara, kurumlara ve aktörlere sunmaktayız.
Spectrum House şimdiye kadar İstanbul’da yaşayan HDP’li seçmenlerin yerel yönetimlerle ilgili algı, tutum ve eğilimleri; Kürt Z kuşağının kimlik, aidiyet, sosyal hayat, din, cinsiyet ve gelecek tasavvurlarıyla ilgili eğilimleri ve sığınmacılar ile ilgili tutum ve davranışları; Suriyeli sığınmacılar ve yerel toplum için politika önerileri; Döngüsel ekonomi ve Türkiye’de döngüsellik derecesinin ölçülmesi; anayasa ve toplumsal sözleşme ve Kürt seçmen eğilimi gibi konularda saha araştırmaları, policy briefler ve anket çalışmaları gerçekleştirdik. Bunun yanı sıra hem ulusal hem de uluslararası birçok emsal kurum ve kuruluşla sempozyum, çalıştay ve atölyeler yapmaktayız.
Yapılan kamuoyu yoklamaları neticesinde seçimleri kaybetme endişesine kapılan siyasal iktidarın rasyonel herhangi bir strateji oluşturamadığından baskı mekanizmalarına başvurarak seçimi her koşulda almaya odaklandığını görüyoruz.
Geçen haftalarda Kürt seçmenlerin 2023 seçimlerine yönelik algı, tutum ve beklentilerini ölçmeye odaklanan bir araştırma raporunuz yayınlandı. Bu raporda öne çıkan talep ve başlıklar neler?
Türkiye’nin içinden geçtiği ağır, siyasi, toplumsal ve iktisadi sorunlar, 2023 seçimlerini Türkiye’nin ve bölgenin geleceği için oldukça önemli kılmaktadır. Bu salt Türkiye’nin jeostratejik konumu açısından değil hem onun iç dinamikleri hem de jeopolitik konumundan mütevellit kritik bir öneme sahiptir. Özellikle 2023 seçimlerinin Türkiye’nin siyasi geleceği, toplumsal huzuru ve ekonomik istikrarı açısından tarihi önemde bir seçim olduğunu, hem iktidar hem muhalefet hem de HDP’nin öncülük ettiği Emek ve Demokrasi İttifakı’nın bu seçimlere biçtiği rol ve ortaya koyduğu vizyon açısından görmek mümkündür. Dolayısıyla bu seçimle beraber Türkiye ya jeostratejik konumuna göre içeriden kapsayıcı, dışarıya açık bir jeopolitik strateji oluşturacak ya da içeriden baskıcı ve dışarıya karşı jeopolitik olarak yenik düşmüş bir yapı olarak adım atacaktır.
O nedenle yaklaşan seçimlerle beraber seçimlerin nasıl sonuçlanacağına dair ilgi artarken hem siyasi analizler hem saha araştırmaları çoğalmakta hem de batı başta olmak üzere dünyanın dikkati Türkiye’ye dönmektedir. Bu bağlamda özellikle seçimlerin nasıl ve hangi koşullarda yapılacağı hususu önem kazanmaktadır. Özellikle siyasal rejimin son yedi yıldır uyguladığı kutuplaştırıcı siyaset ve gerilim atmosferinin seçimlerin yaklaşmasıyla beraber daha da keskin bir şekle büründüğünü hem siyasi ve hukuki yaptırımlardan hem de kurulan yeni yıkıcı retorikten görüyoruz. Dolayısıyla seçimlerin demokratik bir atmosferde yapılamayacağı şimdiden anlaşılmaktadır. Başka bir ifadeyle yapılan kamuoyu yoklamaları neticesinde seçimleri kaybetme endişesine kapılan siyasal iktidarın rasyonel herhangi bir strateji oluşturamadığından baskı mekanizmalarına başvurarak seçimi her koşulda almaya odaklandığını görüyoruz. Yapılan kamuoyu yoklamaları ve saha araştırmaları Kürt seçmenin önümüzdeki seçim sonuçlarının iktidar ya da muhalefet lehine veya aleyhine sonuçlanmasında anahtar konumda olması nedeniyle en çok Kürt seçmenin partisi olarak kabul gören HDP’ye yönelme ağırlık kazanmıştır. HDP veya Kürt seçmenin belirleyici konumu veya anahtar rolünü oynayacağının, yaptığımız saha araştırmalarıyla da örtüştüğünü özellikle belirtmek isterim. Dolayısıyla son olarak yaptığımız araştırmayla Kürt seçmenin seçimlere dair nasıl bir eğilim içinde olduğunu ve oy verme davranışlarını belirleyen faktörleri ortaya koymaya çalıştık.
Genel anlamda araştırma raporumuzun bulguları ve saha gözlemlerimize bakıldığında, bir önceki seçime nazaran AKP’nin oylarının çok ciddi bir şekilde düştüğü ve bu düşüş eğiliminin devam ettiği; HDP’nin kendi oylarını büyük oranda koruduğu ve kısmi de olsa bir artış eğilimi içinde olduğu, CHP’nin Kürt seçmen nezdinde bir miktar oy artışı kaydettiğini görmekteyiz. AKP oylarındaki düşüşün 2015 sonrası izlenen güvenlikçi, militarist politikalarla ilgili olduğu ve bu durumun da Kürtlerde bir kırılma yarattığı ortaya çıkmaktadır. Yine Kürt seçmenin kimlik, anadili ve temel taleplerine cevap verecek politikalar üretilememesinin bu kırılmada belirleyici olduğu anlaşılmaktadır.
HDP’nin kendi oylarını büyük oranda koruduğu ve kısmi de olsa bir artış eğilimi içinde olduğu, CHP’nin Kürt seçmen nezdinde bir miktar oy artışı kaydettiğini görmekteyiz.
AKP oylarında ciddi bir düşüş görülürken, AKP’den uzaklaşan Kürt seçmenin %27,1 gibi yüksek bir oranının herhangi bir muhalefet partisini tercih etmemesi oldukça dikkat çekicidir. Araştırmamızda HDP’yi destekleyen her 10 kişiden 7’sinin HDP ve bileşenlerini tercih edeceklerini söylemesi, HDP’nin genişleme politikalarının destek gördüğünü ve HDP’lilerin partisinin 3. Yol olarak ifade ettiği alternatif siyaseti onayladıklarını göstermektedir. Yine araştırmamızda DEVA, Gelecek Partisi ve Zafer Partisi başta olmak üzere seçime ilk defa girecek partilerin Kürt seçmen tarafından tercih edilmediği bunun yanı sıra İYİ Parti’nin de Kürt seçmen nezdinde herhangi bir karşılığı olmadığı ortaya çıkmaktadır.
Araştırma raporumuzda her 10 seçmenden 9’una yakınının Cumhurbaşkanlığı seçiminde, Alevi bir adaya oy verme konusunda hiçbir çekincelerinin olmadığı, benzer şekilde her 10 seçmenden 9’unun kadın bir cumhurbaşkanı adayını desteklemesi ise dikkate değer bir bulgu olarak ön plana çıkmıştır.
Kürt seçmenin seçimlerde beklentileri neler?
Kürt seçmenin siyasal, toplumsal, ekonomik, idari gibi birçok alanda beklentilerinin olduğunu söyleyebiliriz. Kürt seçmenin öncelikli beklentisinin ülkenin geri kalanında olduğu gibi ekonomik darboğazın bir an evvel düzeltilmesi ve Kürt meselesi başta olmak üzere toplumsal barışın sağlanması gibi temel problemler bağlamında netlik kazandığını belirtebiliriz. Dolayısıyla saha çalışmamızın verilerinden de orta ortaya çıktığı gibi Kürt seçmenin ağırlıklı ekseriyeti Türkiye’nin en büyük sorunu olarak ekonomiyi görürken ondan bir puan aşağıda Kürt sorunu ön plana çıkmaktadır.
Buradan hareketle kritik bir öneme sahip olan Kürt oylarının alınması için hangi taraf olursa olsun, toplumsal barış, hak, hukuk ve adalet gibi temaların yanı sıra iktisadi krizin aşılması hususunda projeler öne çıkarılmadan hiçbir tarafın kazanma şansı olduğunu düşünmüyorum. Siyasal iktidara karşı oldukça mesafeli olan Kürt seçmenin aynı zamanda Millet İttifakına da oldukça eleştirel baktığını belirtmek gerekir. Bunun yanı sıra HDP’ye de çok önemli mesajları olan politik bir seçmen kitlesinden bahsedebiliriz. Hem saha gözlemleri hem de elde ettiğimiz verilerin bütününden ortaya çıkan başka bir sonuçsa, HDP’nin Meclis’te güçlü bir şekilde temsil edilmesi ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kürt seçmenin taleplerine duyarlı bir adaya destek verilmesidir.
Kürt seçmenin genel olarak Altılı Masa olarak isimlendirilen muhalefet cephesine karşı tutumunun pozitif olduğunu söylemek mümkün değil.
Kürt seçmenin Altılı Masa’ya karşı tutumu nasıl?
Türkiye seçmen ortalamasının çok üstünde bir politikleşme süreci yaşayan Kürt seçmenin hem siyasal partilerin söylemlerini hem ülkenin gündemini hem de seçimlere yönelik hazırlıkları en iyi izleyen kitle olduğunu söylemek gerekir. Bu kadar hassas bir politik kitlenin tabii ki Altılı Masa ile ilgili de net bir fikri ve duruşu olduğunu özellikle söylemek gerekir.
Kürt seçmenin genel olarak Altılı Masa olarak isimlendirilen muhalefet cephesine karşı tutumunun pozitif olduğunu söylemek mümkün değil. Altılı Masa içinde yer alan bazı siyasi partilerin Kürtlerin temel hak ve özgürlük taleplerine ilişkin güvenlikçi, yasakçı ve AKP-MHP’yi aratmayan karakterinin Kürt seçmen tarafından tepkiyle karşılandığı görülmektedir. AKP’den kopan Kürt seçmenin tarafsız kalması ve Altılı Masayı oluşturan partileri desteklememe yönündeki tutumu bu durumu çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Kürt seçmenin bu bağlamdaki politik algısı siyasal rejim ile Altılı Masa arasında pek büyük bir fark kalmadığı, hatta makasın tamamıyla kapandığı yönündedir. Başka bir ifadeyle Kürt meselesi, demokrasi ve adalet bağlamındaki duruşları gittikçe birbirine benzemekte, hatta homojenleşmektedir. Yani egemen siyasal rejim, Türk-İslam sentezini veya cami cemaatini temsil ederken diğeri Cumhuriyetin kurucu kodları olarak nitelendirilen kuruluş yıllarının kışla kültürünü temsil etmektedir. Nitekim ikisinin de ortak paydası ve üzerinde problemsiz bir şekilde uzlaşı sağladıkları esas şeyse Kürt karşıtlığıdır. Bahsetmeye çalıştığım bu durum, yaptığımız araştırmaların birçoğunda net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bu verili olgu dikkate alınmadan, siyasi olarak bir eksen değişikliğine gidilmeden hiçbir tarafın (Cumhur ve Millet ittifakları) Kürt seçmeni ikna edibileceğini düşünmüyorum.
Araştırma raporumuzda Kürt seçmenin Altılı masaya karşı tutum ve beklentilerinin önemli oranda HDP’nin pozisyonuyla paralellik gösterdiğini görmekteyiz. HDP’nin bu konudaki tutumu, iktidar cephesi ve Altılı Masaya karşı Emek ve Demokrasi İttifakının kurulmasının Kürt seçmen nezdinden ciddi bir şekilde destek gördüğü ve bu stratejinin devamından yana bir tutumun ortaya çıktığını söylemek mümkün.
Kamuoyunda Kürt seçmenin Erdoğan ve Cumhur İttifakı’na karşı koşulsuz bir şekilde Altılı Masayı destekleyeceğine yönelik beklentilerin sahada hiçbir karşılığının olmadığı, Kürt seçmenin bu bloka karşı tutumunda birçok değişkenin belirleyici olduğu görülmektedir. Araştırmamızın bulguları ve saha gözlemlerimizden hareketle, Kürt seçmen Altılı Masa içinde yer alan bazı partilerin Kürt meselesinin çözümü konusunda AKP-MHP’nin de gerisinde olduğunu bilen bir politik bilince sahip olduğunu söyleyebiliriz. Altılı Masada yer alan bazı partilerin ırkçı, ayrımcı ve dışlayıcı politikalarından oldukça rahatsızlık duyduklarını söyleyebiliriz. O nedenle Altılı Masanın mevcut kabuğu kırmadan yeni bir siyasal söyleme başvurmadan, salt söylemsel veya retorikle Kürtleri ikna edemeyeceğini bilmesi lazım. Bundan dolayı da Altılı Masa ile ilgili tutumun büyük oranda HDP’nin ortaya koyacağı politik ve stratejik tutumla paralellik göstereceğini araştırmamızın bulgularından hareketle söylemek mümkün.
Araştırma bulgularımızdan hareketle, Kürt seçmenin ekseriyeti nezdinde özellikle etnik kimlik, cinsiyet ve mezhep gibi faktörlerin ideal cumhurbaşkanı tercihinde pek belirleyici olmadığı, kadın ve Alevi bir adayın da önemli oranda desteklenebileceği yönünde bir eğilimin olduğu ortaya çıktı.
Kürt seçmen nasıl bir cumhurbaşkanı istiyor? Kriterleri neler? Kılıçdaroğlu’nun adaylığı durumunu nasıl değerlendiriyorlar?
Araştırma raporumuzda Kürt seçmenin nasıl bir cumhurbaşkanı profili istediğine ilişkin çokça soru yer almaktaydı. Bunların bulgularını birleştirecek olursak, Kürt seçmenin Türkiye’nin mevcut siyasi, toplumsal, ekonomik sorunlarına çözüm olabilecek bir aday profili ile ilgili muhalefet partilerinden herhangi bir ismin ön plana çıkmadığını söyleyebiliriz. Kürt seçmen ilk turda büyük oranda HDP’nin kendi adayını, ikinci tur ihtimalinde ise HDP’nin işaret edeceği adayı destekleme eğiliminde. Elbette bu durumun birçok sebebi var ve araştırma raporumuzda bunların detaylarına ilişkin bulguları kamuoyu ile paylaştık.
Kürt seçmenin nasıl bir cumhurbaşkanı profili istediği, bu profilin Kürtlerin temel kimlik, anadili ve kolektif haklarına nasıl yaklaştığına göre şekillenmektedir. Özellikle Erdoğan’ın 2015’ten beri uyguladığı güvenlikçi ve Kürtlerin temel hakları konusunda MHP’yle benzeşen politikalarının, Kürt seçmende barışçıl, diyalog yanlısı ve mevcut sorunlara çare olabilecek bir aday beklentisini güçlendirdiğini söyleyebiliriz. Bu beklentinin hâlihazırda karşılandığını söylemek ise oldukça güç. Kürt seçmenin en temelde adaya değil o adayın nasıl bir programa sahip olduğuna ve kendi sorunlarının çözümünde nasıl bir politika izleyeceğine odaklandığını söyleyebiliriz.
Yine araştırma bulgularımızdan hareketle, Kürt seçmenin ekseriyeti nezdinde özellikle etnik kimlik, cinsiyet ve mezhep gibi faktörlerin ideal cumhurbaşkanı tercihinde pek belirleyici olmadığı, kadın ve Alevi bir adayın da önemli oranda desteklenebileceği yönünde bir eğilimin olduğu ortaya çıktı. Bu bağlamda iktidar ve bazı siyasi çevreler tarafından salt “Alevi” olmasından dolayı muhtemel bir seçimde dezavantajlı olduğu, Kürtlerden oy almayacağı ifade edilen muhalefetin muhtemel adaylarından CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kürt seçmen nezdinde antipatik bulunmadığını söyleyebiliriz.
Kürt seçmenin Kılıçdaroğlu ile ilgili tutumu büyük oranda kendisinin genel başkanı olduğu Cumhuriyet Halk Partisi’ne bakışlarıyla da paralellik göstermektedir. CHP’nin Cumhuriyet’in kurucu özne rolünü bilen, CHP’ye karşı tarihsel hafızası diri bir bakış açısının Kılıçdaroğlu ile ilgili tutumu şekillendirdiğini söyleyebiliriz. Kılıçdaroğlu’nun Kürt meselesi başta olmak üzere Türkiye’nin temel sorunlarına çözüm üretebilecek bir vizyon ortaya koyma konusunda pek ikna olmasalar da Erdoğan karşısında HDP’nin ve Kürt meselesi konusundaki aktörlerin de onayıyla desteklenebileceğini söyleyebiliriz.
Kılıçdaroğlu’nun yanı sıra İmamoğlu’nun da Kürt seçmen nezdinde hem olumlu bir imaja sahip hem de İstanbul seçimleri bağlamında önemli bir aktör olarak yer edindiğini belirtmek gerekir. Yaptığımız son araştırmada Millet İttifakının muhtemel adaylarından biri olarak en yüksek desteği İmamoğlu’nun Kürt seçmenden aldığını belirtebiliriz.
Güncel şartlar göz önüne alındığında ve araştırmanızın bulgularından hareketle hem AKP hem de Erdoğan’ın Kürt seçmen açısından karşılığı ne?
Kürt seçmen hem Erdoğan hem de AKP’yle ilgili 20 yıllık bir hafızaya sahip, yekpare olmayan bir seçmen grubu. Erdoğan ve AKP’ye destekleri de zaman içinde farklılaşan, Erdoğan ve AKP’nin Kürt meselesi ve Türkiye’nin temel sorunlarına yaklaşımına göre şekillenen büyük bir kümeden bahsediyoruz. Kürt seçmenin İlk dönemlerinde (2002) mağdur, çözümden yana bir profil ortaya koyan Erdoğan’a desteklerinin özellikle 2015’ten sonra değişiklik gösterdiğini görmekteyiz. Araştırma raporumuzun alt kırımlarından da hareketle, Kürt seçmenin bugün Erdoğan ve AKP’yi büyük oranda devletle özdeşleşen bir figür ve parti olarak gördüğünü söyleyebiliriz.
Daha önceki seçim sonuçları ve yapılan kamuoyu araştırmalarından hareketle, Erdoğan’ın Kürt meselesinin çözümü konusunda gerçekleştirdiği makas değişikliği, devletin Kürt meselesi konusundaki tarihsel güvenlikçi politikalarını temsil eden bir siyasetin yürütücüsü olması Kürt seçmen tarafından tepkiyle karşılanmaktadır. Özellikle kayyım uygulamaları Kürtlerin iradelerine doğrudan bir müdahale olarak algılanmakta ve tepkiyle karşılanmaktadır. Bu politikanın Erdoğan ve AKP tarafından uygulanması, Kürt seçmeni hem HDP etrafında konsolide etmekte hem de Erdoğan ve AKP’ye mesafeli bir noktaya çekmektedir.
Elbette Erdoğan ve AKP çok farklı boyutlarda bir dağıtım, bölüşüm, rant, statü, nemalanma ve mevki ağıyla rıza üretmekte ve bu rıza üretiminin yüzlerce yıllık bir arka planı var. Bu durum bugün HDP’den sonra en çok desteklenen partinin AKP, HDP’nin işaret edeceği adaydan sonra en çok desteklenen ismin Erdoğan olmasıyla daha net anlaşılmaktadır. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi Kürt seçmen yekpare bir seçmen grubu değil ama bu seçmen grubunun Erdoğan ve AKP konusunda herhangi bir beklenti içinde olmadığını araştırma raporumuzun bulguları ortaya koymaktadır. Erdoğan’ın yakın dönem Kürt-Türk ilişkilerinin en büyük siyasi figürlerinden biri olması, risk alma potansiyelinin oldukça yüksek olması, Özal’dan sonra daha aleni bir diyalog sürecinin mimarı olması gibi faktörlerin özellikle gri alandaki Kürt seçmen için belirleyici olabileceği gerçeğini de hatırda tutmak gerekir.
Önümüzdeki seçimlerin 1 Kasım 2015 seçimlerinin bir replikası ve bunun da çatışma üzerine kurulu bir seçim süreci olacağına dair birçok yorum ve bu yorumlara dayanak olabilecek birçok gelişmeden bahsedebiliriz.
Mevcut veriler ve gelişmeler ışığında seçimlere nasıl bir atmosferde girileceğine dair bir çerçeve çizebilir misiniz? Ve seçimlerde nasıl bir sonuç bekliyorsunuz?
Her şeyden önce önümüzdeki seçimlerin hem iktidar hem muhalefet hem de Kürtler açısından Türkiye siyasi tarihinin en önemli seçimlerinden biri olacağını belirtmek lazım. Bu seçim bütün siyasi taraflar için ayrı ayrı siyasi sonuçlar barındırabilecek bir seçim. Hem bölgesel hem de küresel gelişmelerle de kesişen bu durum 2023 seçimlerini sadece Türkiye için değil bölge için de oldukça önemli kılmaktadır. Dolayısıyla seçim sürecinin sadece Türkiye’nin iç dinamiklerine göre değil, bazı bölgesel gelişmelerle de birleşebileceğine dair birçok veri ve gelişmeden de bahsedebiliriz.
Rojava ve Güney Kürdistan başta olmak üzere Suriye ve Irak’ta heves edilen siyasi maceraperestlikler, Akdeniz, Ege, Kıbrıs ve Trakya’da Yunanistan ile gittikçe tırmandırılan gerginlik ve yapılan hazırlıklar, Kafkasya’da, Ermenistan-Azerbaycan savaşında yaşanan gelişmelerle beraber ivme kazanan yayılmacı arzular üzerine kurulu dış politikanın seçim süreci atmosferinin önemli bir ayağını oluşturacağını söylemek mümkün.
Yine içeride muhalefete yönelik baskılar, Ekrem İmamoğlu’na verilen hapis cezası ve siyasi yasak kararı, HDP’ye yönelik devam eden kapatma davası gibi konular önümüzdeki seçim atmosferinin iç politikadaki ayağını oluşturacaktır. İmamoğlu kararı iktidar cephesinin seçim sürecini yargı üzerinden dizayn edebileceğine dair bir gelişme olarak anlaşılacağı gibi HDP’ye yönelik davada muhtemel kapatma kararının emarelerini de barındırıyor diyebiliriz. İktidarın seçimlere demokratik teamüller, adil rekabet, demokrasi, kapsayıcılık ve çoğulculuk üzerine kurulu bir atmosferde gidemeyeceğine dair birçok emareden bahsedebiliriz.
Önümüzdeki seçimlerin 1 Kasım 2015 seçimlerinin bir replikası ve bunun da çatışma üzerine kurulu bir seçim süreci olacağına dair birçok yorum ve bu yorumlara dayanak olabilecek birçok gelişmeden bahsedebiliriz. Elbette hem Türkiye hem bölge hem de dünya 2015 şartlarında değil ve çatışmaya, polarizasyona dayalı bir siyasi konseptin ne derece destek göreceği meçhul, lakin dünyada da gittikçe ivme kazanan bir sağ, milliyetçi ve ırkçı histerinin Türkiye’de de inşa edilmeye çalışıldığı görülmektedir. Seçim sürecinde benzer bir atmosferin söz konusu olacağına dair çokça emare görmekteyiz.
Mevcut veriler ışığında hem iktidar hem de muhalefet cephesi açısından seçim matematiğinin kesinliğine dair bir bulgudan bahsetmek mümkün değildir. Yüzyıllık Türkiye siyasi tarihinin en kritik ve önemli seçimi olacak olan önümüzdeki seçimlerin sonuçlarını önemli oranda Kürtlerin oyunun belirleyeceğini ifade edebiliriz. Bu olgusal hakikatten hareketle eğer demokrasiye yakın, kucaklayıcı ve çoğulcu bir aday çıkarılırsa, Kürt seçmenin desteğini alarak ilk rauntta mevcut cumhurbaşkanını devirmek kuvvetle muhtemeldir ama eğer siyasetin eski alışkanlıklarıyla hareket edilir, ülke ve halk menfaati yerine kişisel ajandalar öne çıkarsa kaybetmek de bir o kadar kaçınılmaz olacaktır.
Elbette Türkiye’nin mevcut siyasi, toplumsal ve ekonomik sorunlarının müsebbibi olan iktidar partisinin hâlâ seçimlere ortak olmasının önemli sebepleri vardır. Bütün bunlara rağmen yine de aklın kötümserliğine karşı iradenin iyimserliği demeyi tercih ediyor, başka bir yolun açılabileceğine dair ümidimi korumak istediğimi belirtebilirim.