Türk Tabipleri Birliği’nin kamusal alandaki karşılığını/toplumun hangi ihtiyaçlarına yanıt verdiğini TTB Genel Sekreteri Prof. Dr. Vedat Bulut’la konuştuk. Faaliyet alanı pandemiden nükleer santrallere, orman yangınlarından şehir hastanelerine kadar geniş ve halk sağlığının temel konularını içeren TTB, neden bir kez daha iktidarın hedefinde?
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın 27 Ekim’de Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve meslek odalarına ‘yeni düzenleme’ yapacaklarını duyurduğu saatlerde TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı tutuklanmış, bunu savcılığın ‘davaname’ adını verdiği bir tür ‘ihtar/tehdit’ izlemişti.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, TTB yönetiminin görevlerine son verilmesini ve yerlerine yeni isimlerin getirmesini talep ediyor, kurumun kanunlarla tanımlanmış amaçları dışında hareket ettiği iddiasında bulunuyordu.
TTB’nin 6023 sayılı yasa gereğince ‘kamu yararına sağlık ve halk sağlığını koruyucu’ faaliyetlerde bulunmak amacıyla kurulduğunu hatırlatan TTB Genel Sekreteri Prof. Dr. Vedat Bulut’la TTB’nin varlık sebebini ve iktidarın yeni olmayan saldırılarından neden bir türlü azade olamadığını konuştuk.
‘Şehir hastaneleri beş iş insanının zengin edilmesi projesidir’
Siyasi iktidarların özellikle 1980 sonrasında neo-liberal, kapitalist sistemin sağlık politikalarını topluma dayatarak halk sağlığının kötüye gitmesini özellikle sağladığını ve bu yolla özel sektöre rant aktardığına dikkat çeken Bulut, “Sağlıkta Dönüşüm Programı, AKP ile başladı ve bugün geldiğimiz noktada koruyucu sağlık hizmetlerinin zayıfladığı ve tedavi edici hekimlik uygulamalarının öncelendiği, özellikle bu alanda özel hastaneler zincirlerine ve patronlara karlılık sağlandığı görülmektedir” dedi. Bu tablonun en tipik örneklerinden biri ise Bulut’un ‘şirket’ dediği şehir hastaneleri…
Şirket (şehir) hastaneleri bunun bir örneğidir. 2022 yılında bu hastanelere 37 milyar TL aktaran ve cari açık yaratan, sağlık bütçesinin kara deliği halini alan bu proje halkın soyulması ve beş iş insanının zengin edilmesi projesidir. Bizler bu şirketlerle bağlantılı olan siyasilerin liderlerin uygulamalarını ve yanlış politikalarını teşhir ettiğimiz için hedef haline getiriliyoruz. Çünkü halkın haberi olmasını istemiyorlar ve karanlıkta yağma, talan ve hortumlama projelerini gerçekleştirmek istiyorlar.
TTB’nin şehir hastaneleriyle ilgili hukuk mücadelesi 2011’den beri sürüyor
Uzunca bir zamandır şehir hastanelerini gündemleştiren TTB’nin ‘sağlıkta özelleştirmenin yeni modeli’ dediği şehir hastanelerine ilişkin pek çok çalışması bulunuyor. Bünyesinde Şehir Hastaneleri İzleme Grubu kuran TTB, 2011 yılından bu yana şehir hastaneleri alanında hukuk mücadelesi yürütüyor. TTB’nin şehir hastaneleri yönetmeliğine ve girişimlerine açtığı pek davayla birlikte hükümetin bu alandaki faaliyetlerinin ne anlama geldiğini sonuçlarıyla birlikte kamuoyuna duyurduğu pek çok çalışması var.
Şirketlerle bağlantılı olan siyasilerin uygulamalarını ve yanlış politikalarını teşhir ettiğimiz için hedef haline getiriliyoruz.
Rant devşirmenin aracı: Şehir hastaneleri
TTB, şehir hastanelerinin iktidar eliyle yaratılmış bir müteahhitlik faaliyeti olarak rant devşirmenin/aktarmanın zeminlerinden biri haline getirildiğini ve bunun halk sağlığı açısından sonuçlarını rapor, yayın, basın açıklaması/eylem ve panellerle topluma anlatmayı sürdürüyor.
‘Savaş halk sağlığı sorunudur’
TTB’nin siyasi iktidarın hedefinde olması ise yeni değil. 20 Ocak 2018’de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Afrin’e dönük askeri operasyonunun ardından “Savaş, doğada ve insanda tahribat yapan, toplumsal yaşamı tehdit eden, insan eliyle yaratılan bir halk sağlığı sorunudur. Her çatışma, her savaş; fiziksel, ruhsal, sosyal ve çevresel sağlık açısından onarılmaz sorunlara yol açarak büyük bir insani dramı da beraberinde getirir” diyerek ‘barış’ çağrısı yapan TTB yöneticileri gözaltına alınmış haklarında hapis kararları verilmişti.
‘300 bin insanımız yanlış pandemi politikaları sebebiyle öldü’
TTB’nin etkin olduğu bir başka belirleyici dönem ise pandemi oldu kuşkusuz. Türkiye’de 300 binden fazla insanın öldüğü pandemi süreci Sağlık Bakanlığı tarafından ‘başarı hikayesi’ olarak pazarlanırken, asıl başarının sağlık çalışanlarının olduğunu çok kereler dile getirildi.
TTB’nin kamuoyuna duyurduğu raporlarla tüm sürecin takipçisi ve bir anlamda denetleyicisi olduğunu hatırlatan Bulut, “Pandemi döneminde 300 bin insanımız kaybedildi yanlış politikalar nedeniyle” dedi. Bulut, TTB’nin kamusal alandaki karşılığını ve neden iktidarın hedefinde olduğunu ise şöyle özetledi:
‘Kader/fıtrat’ denmesin diye…’
Halkın vergileri ve ödedikleri primleri korumaya çalışır, bunun nitelikli organize suç örgütleri tarafından hortumlanmasına karşı durur, halk sağlığının korunması için temiz hava, temiz çevre ister. İliç’ten Kazdağları’na siyanürle zehirlenmesin, maden işçileri ölmesin, önlemler alınmadığı için ölen işçiler için ‘kader, fıtrat kader planı’ gibi sermayenin sözleri kullanılmasın, insanlarımız koruyucu sağlık hizmetlerindeki aksamalar nedeniyle ölmesin ister.
‘Nükleer santrallerden maden sahalarına TTB’
Koruyucu sağlık hizmetlerinden iklim/çevre/sağlık ilişkisine, nükleer santrallerden orman yangınların halk sağlığı üzerindeki sonuçlarına, maden sahalarının insan ve doğa üzerindeki geri döndürülemez yıkımına kadar toplumun temel konuların takipçisi ve iktidarın bu alandaki politikalarını bir anlamda denetleyicisi olan TTB, kamusal alandaki varlığını bu zemin üzerinde sürdürüyor.
Türkiye’nin ihtiyacı olan şey mafyokrasi ve diktatörlük değil, tam bir demokrasidir.
TTB’ye atama yapılamaz, çünkü…
TTB’nın Anayasa’nın 135. maddesine göre atama yapılamayacak özerk meslek örgütlerinden biri olduğunu hatırlatan Bulut, iktidarın saldırılarının neden ‘başarılı’ olamayacağını “Kamuoyunun, sivil toplum örgütlerinin ve uluslararası kurumların baskısı nedeniyle mümkün değildir. Çünkü Türkiye pek çok uluslararası sözleşme ve anlaşmalara bağlı hareket etmek zorundadır. TBB’de bunu yapmak isteyen hükümet başarısız oldu ve Metin Feyzioğlu’nun baro seçimlerini kaybetmesi ile sonuçlandı. Meslek örgütleri olarak bizler bu konuda mücadelemizi vereceğiz” diyerek özetledi.
‘Yoksulluğun nedeni de bu ortamdır’
Hükümetin seçimlere giderken korku iklimi yaratmak istediğini, işledikleri suçların telaşına düştüklerini söyleyen Bulut, “Hukukun ayağı topaldır ancak varacağı yere er geç varır” dedi:
Haziran 2023 seçimleri Türkiye için önemli bir dönüm noktası olacak. Her baskıya rağmen halk tercihini sandıklarda gösterecektir. Seçim öncesi baskılara rağmen seçimlerde oylarımıza sandıklara sahip çıkmak vatandaşlık görevimiz. Bu karanlığı aşmak halkın demokratik iradesiyle mümkündür.
Bu yarattıkları ortam bir gün kendilerine, bu istibdat uygulamalarının sahiplerine zarar verebilir. Tarih bunun pek çok örneği ile doludur. Türkiye’nin ihtiyacı olan şey mafyokrasi ve diktatörlük değil, tam bir demokrasidir. Kalkınmanın önündeki engel de bu ortamdır, yoksulluğun nedeni de bu ortamdır.