Sevgi hakimiyeti dönüştürür. Hakimiyete ve zora dayanan hiçbir ilişkide sevgi barınamaz
Yazıma başlamadan önce defalarca düşündüm. Nereden başlamasam, ‘ilk cümle ne olsa’ diye kendime sorup durdum. Sonunda parmaklarımın, klavye tuşlarına gitmesine izin vererek onları serbest bıraktım. Tereddüt hali bile yazımın öznesi olacak konunun ne kadar çok çelişkiler barındırdığını; geçmiş çağlardan günümüze, devletten topluma, aileden bireye, kadından erkeğe, bağlamından ve anlamından nasıl kopartıldığını fark ettim.
Çatışma, savaş, öldürmek, yok etmek, bombalamak, katletmek gibi olumsuz kavramlar, gündelik dilimizin rutini haline gelmiş olacak ki “Dünyayı sevgi kurtaracak” sözü en amiyane haliyle “soft” kalıyor. Bağırış, gerginlik, umutsuzluk, tükenmişlik halleri o kadar olağanlaştırılmış ki güzelliklerden bahsetmek lüks artık. Ama bu yazımda lüks hakkımı kullanarak böyle bir giriş yaptıktan sonra asıl konumuzun ne olduğuna gelelim.
Yazımı, geçen yıl Aralık ayında kaybettiğimiz feminist yazar Bell Hooks ve onun önemle üzerinde durduğu ve adına çok sayıda kitap yazarak analiz ettiği bir kavrama ayırdım: Sevgi. Yazımda kendisinin de ifade ettiği gibi kim olduğu değil, düşüncelerini öne çıkarmak isteğine bağlı kalacak olsam da, Hooks’u tanıtmanın da önemli olduğunu düşünüyorum.
Benim de ölümünden sonra keşfettiğim ve soluksuz okuduğum Hooks’un yazdıklarından, düşüncelerinden etkilenmemek elde değil. Herkesin kendini bulabileceği kitaplarını, kendi yaşam deneyimlerinden yola çıkarak kaleme almış. Tahakkümcü sistemlerin karşısında olan, ırkçılık karşıtı hareketlerde aktivistlik yapan Bell Hooks’un yazılarının en belirgin özelliği, teoriden uzak, sade bir dille geniş kesimlere ulaşabilme becerisidir. Bell Hooks’u belki diğer yazarlardan farklı kılan da bu özelliğidir.
Bell Hooks, ‘Siyahi bir kadın olma’ ötekisini, doğup büyüdüğü Amerika toplumunda her yönüyle hissetmiş. Tüm dünyada ‘Feminizm Herkes İçindir’ kitabıyla tanınsa da, maruz kaldığı ‘Öteki olma’ mağduriyetini mücadeleye çevirdiğini tüm kitaplarında ayrıntılarıyla işliyor.
Kitaplarında, çocukluktan başlayarak, baba ve annesiyle ilişkisinden arkadaşlıklara, duygusal ilişkilerinden iş yaşamındaki ilişkilerine kadar, tüm sosyal ilişkilerini sorgulayarak önemle üzerinde durduğu ‘Sevgi’ konusuyla ilgili kayda değer mesajlar veriyor. ‘Dönüştürücü bir güç’ olarak tanımladığı sevgi meselesine, neredeyse tüm kitaplarında rastlamak mümkün.
Yazımın başına dönecek olursam, ‘Sevgi’ kavramının kapitalist ataerkil sistemde içi o kadar boşaltılmış ki, o boşluk halinden yararlanıp içini kimin, kimlerin, nelerle doldurduğu bir muamma. Öyle ki Hooks’a göre ataerkinin bizlere söylediği en etkili yalanlardan biri de, sevgi ve hakimiyetin bir arada var olabileceğidir. Duygu Yoldaşlığı-Kadınların Sevgi Arayışı kitabında, “Ama aslında sevgi hakimiyeti dönüştürür. Hakimiyete ve zora dayanan hiçbir ilişkide sevgi barınamaz” diye devam eder.
Kadınların sevgiyi ararken özgürlüğe giden yolu bulduğunu ve özgür olmayı öğrenmenin, sevgiyi tanımanın ilk adımı olduğunu fark ettiğini belirtir. Hooks, “Sevmeyi öğrenen kadınlar, ataerkil statükoya karşı en büyük tehdittir” diyerek, böylece kendini gerçekleştirmek isteyen tüm kadınların, aslında önce kendini sevmesi gerektiğinin üzerinde önemle durur. “Sevgi kendimiz olmak ve utanç duymadan veya rol yapmadan bizi tanıyanlara kendimizi açmak için bizleri özgürleştirir” der.
Hooks’un kitaplarını okurken belki de daha önce feminist yazar ve teorisyenlerde rastlanmayan bir konu daha fark edilir. O da, erkeklerin ataerkinin en büyük mağduru olduğunu yazması ve onların gözüyle dünyaya bakmasıdır. Onu okuyan her erkeğin kendi çelişkileriyle de yüzleşeceği gerçeğini ortaya koyar. ‘Değişme İsteği-Erkeklik, Erkekler ve Sevgi’ kitabında, “Erkek olarak varlık göstermenin bir yolu sürekli maske takmak, her zaman yalanı yaşamaktır” sözlerine yer veren Hooks, bu sahteliğin de, erkeklerin sürekli duygusal acı yaşamalarına yol açtığını belirtir.
“Kadınlar üzerinde tahakküm kuran erkekler, bunu sırf özgür iradeleriyle davrandıklarından yapmıyorlardı, onlar da kendilerince, kendi inşa etmedikleri bir sistemin failleriydi” derken, bunun yanı sıra ataerkini değiştirmeye çalışmayı ve ataerkine meydan okumayı bilfiil seçmeyen hiçbir erkeğin, ataerkinin etkisinden kaçamadığının altını çizer. Erkeklere dair yaptığı, “Değişmeyi istemedikleri doğru değil; ama değişmekten korktukları doğru” tespiti, erkekliğin vazgeçilmez konforunu gözler önüne serer.
Feminist hareketin erkekleri insanlıklarına tamamıyla sahip çıkmaya, duygularıyla temasa geçmeye, hisleri üzerine konuşmaya, sevmeye ve sevilmeye izin vermeye davet ettiğini belirtse de, “Feminist teori bize ataerkiyi hedef alan aydınlatıcı eleştiriler sundu ancak, alternatif erkeklik hakkında kavrayışımızı zenginleştirecek çok az fikir öne sürdü” diye eleştiri yapmaktan da çekinmez.
Erkeklere farklı bir varoluş biçimi önermek için öncelikle tahakkümcü modelin değiştirilmesi gerektiğini düşünür Hooks. Bunu da ‘Birliktelik modeli’ ile tanımlar ve şöyle devam eder: “Birliktelik modeli, birlikte var olma ve birbirine bağlı olmayı, yaşayan tüm varlıklar arasındaki organik ilişki olarak görür. Bu modelde kişi ister kadın ister erkek olsun, benlik her zaman kişinin kimliğinin özünde yer alır.”
“Ruhlarının bölünmüş olması” gerekliliğine boyun eğmeyen erkekler olduğunu ancak birçok erkeğin tam olarak erkeklik hallerinden vazgeçmediğini vurgular ve “Bütünlük arayışı, erkeklik krizini iyileştirebilecek ve erkeklerin kalplerini sevgi vermeye ve almaya hazır hale getirebilecek destansı bir yolculuktur” diye sürdürür.
Nihayetinde Hooks’un kitaplarını en çok da ataerkinin ‘Sevgi’ diye pazarladığı tahakkümün failleri olan, ancak faillikten çıkarak kadınlarla duygu yoldaşlığı kurmak isteyen erkekler okumalıdır.
Hooks’un görüşlerine, düşüncelerine, yaşamı algılayış biçimine, özellikle erkekler üzerine yaptığı çözümlemelere dair eleştiriler olsa da, çok öğretici fikirler barındırdığı gerçeğini göz ardı edemeyiz. Keza hooks’un kendi deneyimleri ışığında başlattığı sevgi yolculuğunun bir parçası olmak, verilmesi gereken en zor mücadeledir. Onun dediği gibi, “Ne kadar cılız olursa olsun, sevginin ateşi daima içimizde. Hep orada. Harlanmayı bekliyor.”