Biden Erdoğan görüşmesi: Krizi krizle aşma dayatması nafile çıktı

Biden Erdoğan görüşmesi: Krizi krizle aşma dayatması nafile çıktı

Abdulmelik Ş. Bekir

Umutsuzlukla beklenen Biden Erdoğan görüşmesi gerçekleşti. Umutsuzlukla diyorum zira tarafların dahi bu görüşmeden bir beklentisi yoktu. Biden ve yönetimi, çıkarlarına zarar veren istikrarsız bir otoriter olarak gördüğü Erdoğan ile Türkiye’nin emlak değeri hatırına görüştü. Bir nevi namus belasına yapılmış bir görüşme de denilebilir. Biden yönetiminin, mevcut Ortadoğu ve dünya siyasetinde Türkiye’ye çok güncel bir ihtiyacı bulunmuyor. En son Afganistan’da Kabil Hava Alanı’nın korunmasına ihtiyaç duydu, o da daha işin pazarlığı yapılmadan Taliban’ın ani ilerleyişi her şeyi tuzla buz etti.

Olumlu ilişkiler üzerine gündem geliştirme basiret ve kapasitesini yitiren Erdoğan, krizler üzerinden ilişkilenmek zorunda kalıyor. Önce kriz yaratma ardından bu kriz üzerinden başka ülkelerden randevu koparma uyanıklığı. On elçi krizi, Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırı planları, Doğu Akdeniz’de yeni navtex ilanları krizler üzerinden kendini muhatap kılma girişimleriydi. Bir ülkenin ya da liderin asla tenezzül etmemesi gereken ve diplomasiyle uyuşmayan bu siyasi mızıkçılıkla randevu alınabilir ancak olumlu bir sonucun alınması mümkün değildir.

Biden yönetiminin gönülsüz ve zoraki kabul ettiği görüşmenin birçok gündemi olmasına rağmen sadece 20 dakika olarak öngörülmesi, kabul eden tarafın görüşmeden umduklarıyla ilgilidir. Her ne kadar görüşme bir saati aşsa da, öncesi ve sonrasından verilen mesajlara bakıldığında tabiri caizse Garp Cehpesi’nde yeni bir şey yok. Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada diplomatik metinlerin klişeleşmiş giriş cümlesi olan, “verimli bir görüşme oldu” cümlesinden başka olumlu bir gelişmenin olmadığı anlaşılıyor.

Açıklama bilinenleri tekrar ilan ediyor. İki ülke arasında dış politikanın tüm alanlarında var olan ciddi strateji ve çıkar uyuşmazlıklarının altı çiziliyor. Açıklamada ifade edilen Libya, Suriye, Doğu Akdeniz, Rusya ile ilişkiler bağlamında S-400 meselesi, F-35 programından çıkarılma ile F-16 alımı ve modernizasyonu gibi başlıkların hiç birinde ‘verimli bir görüşme’ ve ilerlemeden bahsetmek mümkün değil. İnsan hakları ihlalleri başta olmak üzere bir saate sığdırılan onca başlığın tamamında Erdoğan’ın uyarıldığı anlaşılıyor. İlerlemenin sağlanması muhtemel tek başlık olan F-16 alımı ve modernizasyonunda dahi Biden, talebi ucu açık bir zamana bıraktı. Hasılı Erdoğan’ın krizler üzerinden geliştirdiği dayatmaları kabul görmedi.

O zaman ne anladık bu görüşmeden. Kuşkusuz hem hiçbir şey hem de çok şey anlaşılmalıdır. Öncelikle Erdoğan kendisinin ve buna bağlı olarak Türkiye’nin tüm kozlarını tüketmiş. Dikkat edilirse sıralanan başlıkların tamamında Türkiye taviz verme pozisyonunda. Elinde avucunda bir şey elde etmek için kullanabileceği herhangi bir koz ya da avantajlı olduğu bir konu yok. Libya’ya taşıdığı çetelerin herhangi bir getirisi kalmadı. Aksine başa bela oldular. Bunlara karşılık bir şeyler elde etmek bir yana idare etmek ABD ve Rusya gibi güçlere muhtaç.

Doğu Akdeniz konusunda limitleri sonuna kadar zorladı ancak bir şey elde etmedi. Gemiler limanlarda yatıyor. Suriye’de iki hegemon gücün arasına sıkışarak Esad rejiminden azar üstüne azar işitmekte hatta kontrolünde bulundurduğu bölgelerde operasyon yemektedir. İnsan hakları ve demokratikleşme konusunda kendi eliyle kendini bağladı. S-400 konusunda ise Rusya ile geliştirdiği angajmanlar sonucu kıpırdayamaz halde. Atacağı her adım yağmurdan kaçarsa doluya yakalanacak babında.

Afganistan belki bir koz olabilirdi ancak kör olasıca Taliban beklenenden hızlı davrandı. Ne ABD’ye ne Rusya’ya ne de başkasına karşı herhangi bir manevra alanı kalmayan Erdoğan’ın tek kazancı Biden ile fotoğraf çekmek oldu. Bunun da pazarlanacağı yegane alan Beyaz Saray’dan yapılan açıklamayı okuma olanağına sahip olmayan içerdeki bir kısım yurttaş. Bir fotoğraf çoklu krizlere çare olur mu? Elbette değil. Dolayısıyla Biden ile görüşmenin sonucu sıfıra sıfır elde var sıfırdır.

Öte yana yani Rusya’ya dönerse değişen bir şey olur mu? O tarafta da işler hiç iyi gitmiyor. Ukrayna meselesinde ABD ve AB’ye göz kırpmak için atılan adımlar Moskova’nın canını epeydir sıkmış vaziyette. Özellikle Türk İHA’ların kullanımı ve Suriye’de verilen vaatlerin yerine getirilmesinin sürüncemede bırakılması ipleri geriyor. Ukranya meselesinin misillemesi İdlib’de eşzamanlı olarak yapılsa da konu giderek kangrenleşmektedir. Özellikle ABD ve Rusya arasında Biden yönetiminin iş başı yapmasıyla birlikte Suriye başta olmak üzere bazı bölgelerde pozitif bir gündemin gelişmesi Türkiye’nin iki ülkle arasındaki dengeden faydalanma stratejisini de berhava ediyor. Erdoğan’ın Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik yeni saldırı niyeti de de facto hamleler üzerinden kriz yatarak faydalandığı denge politikasının işler hale gelmesini dayatmaktır.

Her geçen gün içerde ve dışarda tükenen Erdoğan ve ortaklarının önünde karlı çıkabilecekleri bir seçenek bulunmuyor. Dolayısıyla krizli gündemler üzerinden yürümeye devam edecektir. Ülkeye döner dönmez içerde istibdat uygulamalarını derinleştirecek; dışarıda Kürtler başta olmak üzere saldırı ve kriz yaratma politikalarına kaldığı yerden devam edecektir. Amiyane tabirle belasını aramayı sürdürecektir. Zira iktidarı bırakmak dışında olumlu yapabileceği ve kendisinin kazançlı olabileceği hiçbir yol yoktur. Bundan sonra bulması da ölüyü diriltmekten daha zordur.