Ankara’nın Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Mısır’la U dönüşü yapmak zorunda kaldığı 2022 dış politikasını özetleyen en net fotoğraf, yılın son günlerinde geldi. 28 Aralık’ta Savunma Bakanı Hulusi Akar ile MİT Başkanı Hakan Fidan, Moskova’ya gidip Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun arabuluculuğunda Suriye Savunma Bakanı Ali Mahmud Abbas ve İstihbarat Başkanı Ali Memluk ile görüştü. Bu, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yaklaşık 6 yıldır Türkiye’deki mevkidaşına yaptığı telkinler doğrultusunda, Suriye’deki Beşar Esad yönetimiyle 11 yıl sonra ilk resmi temas oldu. Ve 2023’e damga vuracak fotoğrafın olası Recep Tayyip Erdoğan-Beşar Esad buluşması olacağının işaretini verdi.
Gerçekleşirse, Kasım 2002 seçimlerinden galip çıkan AKP’nin lideri olarak daha başbakan koltuğuna oturmadan Washington’a gidip Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) elebaşlığını üstlenen, AKP gibi siyasal İslamcı örgütlerin Müslüman Kardeşler (İhvan) modelini hem Türkiye hem Ortadoğu’ya dayatmak için çatışmadan çekinmeyen Erdoğan için son hezimet olması gerekir.
Oysa Erdoğan, her hezimeti gibi bunu da zaferi gibi göstermek ve Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılına denk gelen 2023 seçimleri için iç siyasete tahvil etmek peşinde. Çünkü bugüne dek karşısında değil dış siyaset, herhangi bir siyasi bilince sahip olma belirtisi göstermeyen bir anamuhalefet buldu.
Erdoğan liderliğindeki İslamcı, neo Osmanlıcı yönetimin iç politikasıyla dış politikasını tamamen iç içe geçirmesi ve ilki gibi ikincisini de organize suç örgütü gibi yönetmesinin zirveye çıktığı Suriye’de fiyaskoya dönüştüğü tescillendi. Ama vatan millet beka denilince iktidarın kuyruğuna takılan Altılı Masa adı altındaki muhalefetin bu çöküşe herhangi bir katkısı olmadı. Rasyonalite ve realitenin tokmağını vurmasıyla oldu.
Şam’da yaşayan Suriyeli gazeteci Sarkis Kassargian’ın Twitter hesabında aktardığı Esad yönetimine yakın El Vatan gazetesinin haberinden anlaşıldığı kadarıyla tokmak fena çarpmış.
Zira El Vatan’ın üst düzey kaynaklara dayandırarak Moskova’da Turkiye-Suriye savunma bakanlarının üzerinde uzlaştığını duyurduğu 4 nokta özetle şöyle:
- TSK’nin Suriye’den çekilmesi
- Ankara’nın Suriye’nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı göstermesi
- PKK’nin hem Suriye hem Türkiye için tehdit oluşturduğunun kabulü
- Halep’i Lazkiye’ye bağlayan ve İdlib’den geçen M4 kara yolunun yeniden açılması
Gazeteci Hediye Levent de El Vatan’a konuşan kaynağın mutabakata varılan konuların takibi için komiteler kurulacağını ve Türkiye ile Suriye arasında ‘ikili’ görüşmeler yapılacağını söylediğini aktardı.
Suriyelilerin geri dönüşü başlar mı?
Haberde Türkiye’deki milyonlarca Suriyeli sığınmacının geri dönüşünden söz edilmiyor, ama üçlü görüşmeyle ilgili Şam’dan yapılan ilk açıklamada ‘terörle mücadele çabaları, Suriye’deki durum ve mülteci meselesinin ele alındığı’ belirtildi. Şam’la görüşmelerde sıradaki isim olan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Esad yönetiminin ‘Suriyelilerin ülkesine dönmesini istediğine’ dair açıklama yaptı. Bunun Erdoğan’ın seçim paketinin önemli bir parçası olduğu muhakkak.
TSK himayesinde on binlerce cihatçı milis
El Vatan, ‘en önemlisi Türkiye’nin Suriye’den çekilmesi’ vurgusunu yaptı. Zira Ankara, Suriye’nin kuzeyinde düzenlediği Ağustos 2016 Fırat Kalkanı Harekatı, Ocak 2018 Zeytin Dalı Harekatı ve Ekim 2019 Barış Pınarı Harekatı ile 2.3 milyon nüfuslu yaklaşık 8300 kilometrekarelik bir alanı hakimiyetine aldı. Bu bölgelerde 2011’de kurdurduğu Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) güncellenmiş hali Suriye Milli Ordusu (SMO) adı altında on binlerce cihatçı milisi besleyen Ankara, yanı sıra El Kaide’nin Suriye kolu Nusra Cephesi’nden dönüşen Heyet Tahrir eş Şam’ın (HTŞ) baskın olduğu 4 milyon nüfuslu, 3100 kilometekarelik İdlib’deki cihatçıları da kontrol ediyor.
13 Kasım 2022 İstiklal Caddesi saldırısının Suriyeli Arap bombacısının verdiği ifadelere göre ağabeyinin ÖSO, diğer kardeşlerinin IŞİD safında savaşması henüz kulaklarda çınlarken, Moskova’daki Ankara-Şam görüşmesinin ardından bu cihatçıların düzenlediği son protesto gösterilerinin fotoğraflarına Kassargian’ın Twitter hesabından bakmak mümkün.
‘Terörist’ denilince ne anladıkları farklı
Daha önce Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad, Türkiye’nin Suriye’den çekilmesi ve SMO’ya verdiği desteği kesmesi şartlarını dile getirmişti. Moskova’daki üçlü görüşmenin ardından Akar ve Çavuşoğlu’nun yaptığı açıklamalarda ‘terörle mücadelede ortak zemin ve ortak hareket’ vurgusuyla Ankara’nın buna karşılık ‘PKK’ye karşı birlikte mücadele’ talep ettiği belli edildi. Ancak bugüne dek Ankara ile Şam’ın ‘terörden’ ne anladığı birbirine uymadı. Ankara’nın ‘bizim çocuklar’ dediği cihatçıları ‘terörist’ kabul eden Şam, Ankara’nın PKK ile aynı muameleyi yaptığı Suriye Kürt hareketine ‘düşman ABD ile işbirliği’ yaptığı için karşı çıksa da ‘terörist’ yaftası yapıştırmadı.
Cihatçıların Suriye’yi teslim almasının eşiğinden Rusya sayesinde dönen ve Moskova ile birlikte hareket etmek zorunda olan Esad yönetiminin can düşmanı Erdoğan’ın seçim hesaplarına malzeme olmaya direnişini, ABD ile desteklediği Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) petrole el koymasının körüklediği yakıt krizi eşliğinde ekonomik fecaat kırdı.
Suriyeli Kürtler ne yapacak?
Yani Suriye’de bir dönüm noktası geldi çattı. Olası Erdoğan-Esad anlaşmasının, bunu bir türlü öngörmek istemeyen Suriyeli Kürtlerin özerk yönetiminin aleyhine çalışacağı muhakkak. Yine de Şam’ın Kürtlere karşı bire bir Ankara’nın bakış açısıyla değil de, ülkeyi parçalamamak adına dikkatli hareket edeceği öngörülebilir. Çok uluslu Sovyetler Birliği mirasına dayanan Rusya’nın Şubat 2017’de sunduğu Suriye anayasası taslağında Suriye Arap Cumhuriyeti adından Arap sözünün, Suriye Cumhurbaşkanı’nın Arap kökenli olması şartının kaldırılması ve Kürtlere kültürel özerklik verilmesi önerilmişti. Esad yönetimi de yerel yönetimler yasasını genişleterek adem-i merkeziyetçi bir çözüme yeşil ışık yakmıştı. Lakin bir yandan Kürtlerin ekonomik-siyasi özerklik talepleri karşılanmazken, diğer yandan ABD-SDG işbirliğinin tavan yapması karşısında Moskova-Şam cephesinin tutumu daha geriye gitti.
Washington ne yapacak?
Suriye’deki diğer işgalci aktör olan ABD ise Moskova’daki Ankara-Şam görüşmesi öncesi, IŞİD ile Mücadele Güçlerinin Komutanı Tümgeneral Matthew McFarlane’i Irak Kürdistanı Yurtseverler Birliği Başkanı Bafil Talabani ile birlikte Rojava’ya göndererek ön almaya çalıştı. SDG Komutanı Mazlum Abdi ile birlikte çektirdikleri fotoğraflar, ufukta Kürt birliği gözükmediğinden, albümlerde yerini aldı.
Ardından Suriye’ye ölümcül yaptırımlar uygulayan Washington’dan Moskova’daki üçlü görüşmeye, “Devletlere, Esad rejiminin son 10 yıl içinde Suriye halkına uyguladığı zulmü dikkatle değerlendirmeleri çağrısında bulunuyoruz” tepkisi geldi. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasında Suriye politikasının değişmediği belirtilerek, “İlişkilerin geliştirilmesini ve zalim diktatör Beşar Esad’a eski gücünü kazandırabilecek hamleleri desteklemedikleri’ ifade edildi.
Bugüne dek Suriye’de Kürtlere desteği nedeniyle Washington’a atıp tutsa da temelde ABD’nin gündemi, yani Suriye’nin bölünüp parçalanması ve yıkılması lehine çalışan Ankara’nın kendi yarattığı bu karmaşadan nasıl çıkacağı, merak konusu. Bu sırada SDG’nin IŞİD’le savaşı sürdürmesi ve cihatçıları eğitip donatmış Washington’ın Suriye’den derdest edilmesine yol açabilecek gelişmeleri kollarını kovuşturarak izlemesi beklenmemeli.
Frankenstein sendromu
Bu yıl cihatçılara çeki düzen verme ve Moskova-Şam hattı doğrultusunda adım atma girişimleri milislerin çeşitli protesto ve isyanlarıyla karşılanan Ankara’nın kendi eseri mahluklarla nasıl baş edeceği, devasa bir soru işareti. Suruç, Ankara Garı katliamları ve daha nicesi hafızalardayken, İstiklal Caddesi saldırısının üzerinden henüz 1.5 ay geçmişken, Ankara’nın beslediği bu kadar cihatçı ne olacak, nereye nasıl entegre edilecek, bunun Türkiye’ye geri dönüşü nasıl olacak yoksa başka yollara mı başvurulacak, şimdilik cevapsız sorular.
Pakistanlaşma mı?
Pakistanlaşma, eğer halihazırda gerçekleşmemişse, kapıda bekleyen tehlike. 1979’da Sovyetler Afganistan’a girdiğinde milyonlarca Afgan sığınmacıya gel gel yapan Pakistan, ABD ve Suudi Arabistan’ın itmesiyle istihbarat servislerini devreye sokarak Afganistan’da Sovyetlere karşı bir cihatçı ordusu örgütledi. 1989’da Sovyetlerin çekilmesinden sonra Pakistan topraklarında terör faaliyetlerine girip kan döken cihatçıları, sadece kendisinin değil, tüm bölgenin başına dert etti. Sorun bunca yıldan sonra hala çözülemedi.
Bunca acı ve yıkım neden yaşandı?
Suriye’de Mart 2011’de Erdoğan ile önce dışişleri bakanı, sonra başbakanı olan Ahmet Davutoğlu’nun Esad’ı İhvan’ı iktidar ortağı yapmaya ikna edememesinin akabinde başlayan vekalet savaşında 300-600 bin arasında tahmin edilen sayıda Suriyeli öldü, milyonlarca Suriyeli sığınmacı durumuna düştü, Ankara’nın Türkiye topraklarındaki Suriyeliler için yaptığı harcamanın tam miktarı bilinmiyor, 100 milyar dolardan söz edenler var, Suriye’nin yerle yeksan edilen bölümlerinin yeniden inşası için en az 400 milyar dolar gerektiği hesaplanıyor. Dahası, Türkiye’ye yayılıp kök salan cihatçı suç örgütleri ağı, tüm bölgenin çektiği Kaide, IŞİD başta olmak üzere cihatçı korkusu ve tabii asla telafi edilemeyecek kayıp, acı, ıstırap, travmalar.
‘Siyasette küslük olmaz’ diyerek geçiştirilebilir mi?
Sonra bir gün gelir, Erdoğan “Siyasette küslük, dargınlık olmaz” der. “Allah’ın lütfu mu” yoksa ‘Suriye’nin karması’ mı, hangisi galebe çalacak diye bu kez toplum ve muhalefet olarak seyirci kalınmaması, ölüm-kalım meselesi.