Hükümet bir süredir “gündemi belirleme” gücünü büyük ölçüde yitirdi. Okula aç gitmek zorunda kaldığı için teneffüslerde bayılan çocukları, her geçen gün artmakta olan yoksulluğu, işsizliği ve yolsuzluğu başka bir ifadeyle, halkların öncelikli sorunlarını gündemden uzak tutabilmek, konuşturmamak için yoğun çaba içinde. Neredeyse her hafta tüm toplumu an itibariyle ilgilendirecek olaylara gereksinim duyar hale geldi. Bir hafta TTB ve başkanı Şebnem Korur Fincancı üzerinden diğer bir hafta İstiklal caddesinde “engel olma sorumluluğunu” taşıdığı patlayan bomba, hemen sonrasında Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinin bombalanması, ardından misilleme olduğu duyurulan Karkamış sonrasında da Gürpınar sınır kapısına sınırın diğer tarafından atılan bombalar. Bütün bunlar muhalefetin bir bölümünün AKP-MHP ittifakının arkasına dizilmesine, diğerlerinin de sessizliğine neden olsa da toplumun çok önemlice bir bölümü ve başta gençler yaşananların kurgu olabileceği konusunda büyük şüphe duyduklarını paylaşmaktan çekinmiyor. Biz de gündemin değiştirilmesine katkı sunmamak için konumuzu değiştirmiyoruz.
Bugün, Sağlık Bakanı Koca, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda “2023 Yılı Bütçe Sunumu” başlıklı konuşmasını yapacak. Şimdiden belirtmek gerekirse, bu konuşmanın içeriğinde şu soruların yanıtları olmayacak, özel olarak sorulsa bile, açıklayıcı yanıtlar ver(e)meyecek;
- Geçtiğimiz hafta ilçe sağlık müdürlüklerinden aile sağlığı merkezlerine gönderilen “TURKOVAC aşılarını kullanmayın” talimatının nedeni nedir?
- Bakanlığın hastanelerinde beş dakikalık bir poliklinik muayenesi için bile haftalar, aylar sonrasına randevu alınabilmesinin, yurttaşların sağlık sigortası primi ödemelerine karşın, eski yıllardaki gibi hastane koridor ve kapılarında değil de bu sefer internet kuyruğunda niçin beklemek zorunda kalıyor? Bakanlık, bu sorunu ne zaman ve nasıl çözmeyi düşünüyor?
- Uzun bir süredir yaşanmakta olan bu sorunlara rağmen, Sağlık Bakanlığı’nın Suriye, Somali vb. ülke dışındaki 10’dan fazla hastanesinde neden hâlâ hekim ve sağlık çalışanı görevlendirilmesine ve hizmet sunumuna devam ediliyor?
- Bakanlık hastanelerinde, aynı klinikte görevli hekimler arasında doçent olanlardan bazıları Sağlık Bilimleri Üniversitesi kadrosuna atanırken, neden onlarcası atanmıyor? Böyle olduğunda, Bakanlık, görev ve sorumluluğunun tam tersine bizzat iş barışını neden bozuyor?
- Dünyada ve Türkiye’de COVID-19 pandemisi devam ettiği halde, hastalığın ayırıcı tanısı (grip vb. hastalıklardan ayırt etmek) için en etkili araç olan PCR testinin yaygın olarak uygulanmasından neden vazgeçildi? Türkiye’de COVID-19 salgını kontrol altına alındı mı?
- Dünya Sağlık Örgütü’ne yaptığınız COVID-19 yeni hasta ve ölüm bildirimlerinin içeriğini ne zaman kendi sağlık çalışanlarınızla ve kamuoyuyla paylaşacaksınız?
- Sağlık çalışanlarına grip aşısı uygulaması için neden Kasım ayı ortalarına kadar beklediniz? Belli ki sorular, sıralamakla bitecek gibi değil…
Partili Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan tarafından 17 Ekim 2022 tarihinde TBMM Başkanlığı’na gönderilen bütçe teklifi, öncekilerde olduğu gibi, gelir ve harcamalar denkleştirilemeden hazırlanmış; 4 trilyon 469 milyar 570 milyon TL’lik gider planlanan bütçenin gelirleri yaklaşık 221 milyar TL eksik durumda. Yüzde 5’in üzerindeki bu farklılık hiç de küçümsenecek bir rakam değil. Öyle ki bu açık, Hazine ve Maliye, Milli Eğitim ile Sağlık Bakanlığı dışındaki diğer bakanlıklara ayrılan bütçelerin 1,3 ile 14,0 katı büyüklüğünde bir miktar.
Cumhurbaşkanlığı, bütçe gelirlerinin %86,5’inin vergilerden sağlanmasını hedeflemekle birlikte, vergi gelirlerinin yalnızca %17,4’ünün kurumlar vergisi üzerinden (şirketlerden, patronlardan, kazançlarının kâr olarak gösterdikleri kısmından alınan vergi) toplanması planlanmış durumda. Başka bir ifadeyle, 2023 yılı bütçe gelirlerinin vergilerden karşılanması planlanan 3 trilyon 674 milyar TL’lik bölümünün, yalnızca 639 milyar TL’lik kısmı kurumlar vergisi olarak şirketlerden, patronlardan istenecek. Oysa AKP kurumlar vergisinin oranını düşürmeyip, hükümete geldiği zamanlardaki gibi bıraksaydı, 2023 yılı vergi gelirlerinin 1 trilyon 336 milyar TL’lik bölümünü yani toplanacak vergilerin %36,4’ünü kurumlar vergisi olarak isteyecekti. Arada iki katından fazla fark var. Anlaşılan, AKP’nin patron sevgisi, öncekilerden farklı olarak, bir tutkuya dönüşmüş! Ancak, patronlardan almadığını bizlerden alma hedefiyle; hakkımızı aramak için dava açarken, pasaport alırken, tapudaki işlemlerde vb. ödeyeceğimiz harçlara da trafik başta olmak üzere ödenecek cezalara da %120’nin üzerinde zam yapıyorlar.
Cumhurbaşkanlığı 2023 yılı bütçe teklifi içinde Sağlık Bakanlığı’na 293 milyar 369 milyon TL’lik bir bütçeyi uygun bulmuş. Genel bütçenin %6.56’sına denk gelen bu miktar, önceki yıla göre küçük de olsa azalmış durumda. Bunların yanında, yaşanan pandemiden ders çıkartılmamış olsa gerek ki koruyucu sağlık hizmetlerinin 2022 yılı bütçesinde %33,4 olan payını 2023 yılında %28.7’ye düşürmüş. Bilindiği gibi, sanayi alanındaki üretim süreçlerinde teknoloji kullanımı arttıkça çalışan sayısı azalırken, sağlık hizmetlerinde teknoloji kullanımı artarken çalışan sayısı da beraberinde artıyor. Yani Sağlık Bakanlığı bünyesinde çalışan sayısı diğerlerinden oldukça fazla. Bu nedenle, çalışanlara ödenecek maaş ve ücretler ile sosyal güvenlik primi ve şehir hastanelerinin patronlarına ödenecek kira ve hizmet alım bedelini (şehir hastaneleri Bakanlık bütçesinin %23’üne tekabül ediyor) ayırdığımızda, Bakanlık tarafından doğrudan halka sunulacak sağlık hizmetleri için 85 milyar TL’lik bir bölüm geriye kalıyor. Buna göre, yıl boyunca kişi başına yalnızca yaklaşık bin TL’lik bir para düşüyor. Bunun da 606 TL’si tedavi edici, 397 TL’si de koruyucu sağlık hizmetleri için ayrılmış durumda. Bu paylaşım hesabında mülteci ve göçmenlerin olmadığını da unutmamak gerekir. Grip aşısının eczanelerde 250 TL’ye satıldığı bir ülkede böylesine bir bütçe halkın sağlık hizmeti gereksinimini karşılayamaz. Ne sağlığını koruyabilir ne de hasta olanı sağaltabilir.
Sağlık Bakanlığı için ayrılan bütçeden çalışanların ücreti ve sosyal güvenlik primi çıkartıldıktan sonra kalan miktar üzerinden, tedavi edici sağlık hizmetleri için ayrılan payın %59’u (46 milyar 662 milyon TL) şehir hastanesi sahiplerine kira ve hizmet alım bedeli olarak ödenecek. Şehir hastanelerinin yanı sıra, köprü, hava alanı, otoyol vb. alanlarda da “kamu özel ortaklığı” adıyla gerçekleştirilen ve geçmeyen araçlar, gelmeyen yolcu ve hastalar için de hazineden ödeme garantili bu özelleştirmelere diğerleri gibi en kısa sürede son verilmeli, ortadan kaldırılmalıdır. Şehir hastaneleri için yapılmış olan sözleşmeler herhangi bir tazminat ödenmeden feshedilmeli ve şehir hastaneleri devlet hastanelerine dönüştürülmelidir. Böylece hem sağlık sistemindeki önemli bir yanlış giderilmiş, kara delik kapatılmış hem de büyük bir tasarruf yapılmış olur. Ancak, 2023 yılında hükümet tarafından sunulacak sağlık hizmetleri için yetmez. Sağlık Bakanlığı bütçesi genel bütçenin en az %15’ine çıkartılmalı, bu bütçe içinde koruyucu sağlık hizmetlerinin payı %35-40’ın altına düşürülmemelidir.
Onur Hamzaoğlu kimdir?
Gülhane Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Halk Sağlığı ile Epidemiyoloji uzmanlık eğitimlerini tamamladı. 1988 yılından itibaren tabip odaları ve TTB’nin komisyon ve kollarında çalıştı. 2001-2003 yıllarında soL Meclis, 2011-2016 yıllarında HDK yürütme kurulu üyeliği ile 2016-2019 yıllarında da HDK eş sözcülüğü yaptı. Toplum ve Hekim Dergisi’nde yayın kurulu, araştırma danışma kurulu üyesi olarak çalıştı ve bir süredir editör olarak görev yapıyor. Sağlık hizmetlerinin politik iktisadı kapsamındaki konularda yazıyor ve sağlık hakkı mücadelesi yürütüyor. Sosyalist Türkiye İçin Sağlık Tezi, Sosyalist Türkiye’de Sağlık, Sosyal Güvenliğin Gaspı, Neoliberal Dönüşüm Sürecinde Üniversiteler, Bologna Süreci Sorgulanıyor, Metalaşma ve İktidarın Baskısındaki Üniversite ile 50 Soruda Bilim ve Bilimsel Yöntem başlıklı kitapların yazarlarından ve Sağlık Sosyolojisi Sözlüğü’nün editörlerindendir. Dilovası’nda sanayinin neden olduğu çevre ve sağlık sorunlarının ortaya çıkartılması için bilimsel çalışmalar yürüttü ve Kocaeli’nde Sanayi Doğa ve İnsan kitabını hazırladı. Barış Akademisyenlerinden olduğu için Eylül 2016’da KHK ile üniversiteden çıkartıldı. Kurucuları arasında yer aldığı Kocaeli Dayanışma Akademisi (KODA) ve Karaburun Bilim Kongresi Düzenleme Kurulu üyesidir.