Çalışmak ve çalmak

Çalışmak ve çalmak

Hakan Yurdanur

Çalışma belirli bir emek zamanın harcanmasını gerektiriyor ise o zaman çalışma (kapitalist sermayedar için iş görme) çalınan ve karşılığı ödenmeyen zaman demektir. Buna zamanların toplamı anlamına gelen yaşam dersek o vakit çalışma çalınan yaşam demeye gelir. Eğer yaşamı çalışmaya indirgerseniz (günde en az yol dahil 10-12 saat harcarsanız) bu durum da çalışmak hayatta kalmaya eşitlenir ki, bu durum tam olarak kapitalist sermayedarın istediği biçimdir.

Çalışma alanları ister açık ister kapalı olsun bu alanlar için ilk göze çarpan; içeri girilmez levhasıdır! Çünkü bu mekanlar sadece çalıştırma faaliyetini meydana getirmez. Buraları kârın yeniden üretimi ile birlikte çalıştırılan işçi ve emekçilerin yeniden üretildiği laboratuvarlardır. Bu laboratuvarlar meta dışı üretim içinde zorunludur.

Çalışma kavramını sadece iktisadi yasaların içine hapsetmek toplumsal sonuçlarını ıskalamak demektir. Çalmanın toplumsal boyutları o derece yüksektir ki, çalan için iyi olan çalışan içinde iyidir gibi acayip bir metafor yeryüzüne salınır. Bu salınım rıza, resmi şiddet vd. yollarla enjekte edilir. Bu işlem sonrası çalışanın çalanı savunmaya başladığı ilginç varyasyonlar bizleri bekler.

Çalan sistem hem çalışandan hem de doğadan hep bir fazlasını ister. Bu fazlanın miktar olarak hesap edilmesinden daha önemlisi kabul edilmesidir. Kabul etmek sorgulamanın önünde ki yolların da tıkanması anlamını taşır.

Denilir ki; çalışmak ihtiyaçları karşılamak için gerekli ve zorunludur. Bu aynı zaman da ciddi bir dayatmadır. İnsanın temel (yeme-içme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım…) ihtiyaçlarının ne kadarının (örneğin kaç kilowatt saat elektrik, kaç metreküp su) yeterli olacağına kim karar veriyor? Ve en önemlisi bu temel ihtiyaçlar neden meta nesnesi haline getirilip açık arttırma usulü pazarlanıyor! Bu pazarlama insan ve yaşam arasına sınır koyma anlamını taşır. Eğer bir sınırlama varsa o zaman ihtiyaçlar amaç, insan da araç olmuş demektir. Bu yer değiştirme sonucu insan ihtiyaçlarının esiri haline getirilir. Çalışma esir almaya dönüşür.

Çalışarak rehin alınan insan için artık her yer çalıştığı mekandır. Mesai saatleri içinde yada dışında olması durumu değiştirmez. Mesai saatlerinin tüm zamana yayılması birden fazla patronun varlığı demektir. Daha fazla patron bizden daha fazlasını istemek bunu yapabilmek içinde ihtiyaç yaratmak demektir. Artı ihtiyaç bir kez yaratıldı mı kar topu gibi çoğalarak devam eder. Bu andan itibaren ihtiyacın karşılanması sorunu çözmez tam tersine yeni sorunlar yaratır. Kuşkusuz yeni sorunlar yeni patronlara da gebedir.

Çalmak yer değiştirmeleri de hazırlamak ve servis etmek demektir. Düşünce ve onu ifade etme suça, özgürleşme ve onun için mücadele etme ihanete, eleştirmek de saldırmaya indirgenir. Bu indirgemeleri önce sessizlik, ardından sözün eksilmesi, en sonunda da sözün hapsedilmesi izler. İnsanın içi sözün hapishanesine döner. İnanmamız için bize yutturulan kavramlarla içimizde gerçeği arayan kavramlar ciddi bir savaşım verir. Galip gelen ağızdan çıkandır. Özgürleşme, ağızdan çıkanın izleyeceği yola bağlıdır. Eğer bu yol gönüllü kulluğun daha önce gittiği yol ise o vakit gönüllülük ile görevlilik arasında devir teslim merasimi başlamış demektir. Gönüllü kul yerini görevli kula bırakmaya hazırdır. Eğer bu yoldan değil de farklı bir güzergahtan ilerlenecek ise bu kez muhalefet ile mücadele etmek arasında ki ince çizginin aşılması gerekmektedir. Bu aşma süreci sanıldığı kadar kolay olmayabilir, hatta zorlu süreçlerle karşılaşılabilir.

Mücadele edenin uzun yolculuğu boyunca sırtında taşıdığı heybenin içinde korkunun ürünleri her daim var olacaktır ve olmalıdır. İnsanlığın ve doğanın şimdiki zamanı ve geleceği için duyulan korkular bozulmadan muhafaza edilmelidir. Heybenin üzerinde ki notta yazılanlar da heybeyi taşıyanı net anlatmalı: Mücadele korkunun ürünüdür ama mücadele eden asla korkak değildir…

Çalışmayı sadece iktisadi verilere indirgeyip, ekonomiyi tasarruf etmeye eşitlerseniz bir süre sonra muhalif olduğunuz sistemin dilinden konuşmaya başlarsınız. Eleştiriniz eleştirdiklerinizin esiri olur. Kapitalizme giriş kitaplarında (ismi iktisada giriş olsa da) yazmaz o nedenle biz ekleyelim: Market fiyatlarını indirmeye çalışmak muhalefet ile değil, mücadele ile olur…

Artı değerin ölçüsü için sadece zaman diyemeyiz. Artı değer çalınan zamandır. Çalınan değerin ölçüsü de fiyatlardır. Fiyatların ölçüsü de paradır. Bu indirgeme formülleri (ilki hariç, artı değer = çalınan zaman) basitleştirilmiş ve statik denklemlerle örülmüş gibi gelebilir, doğrudur da. Derinlere inince bu formüllerin bilerek üretildiğini asıl amacın çalanın rahat hareket alanı bulmasına yardım etmek olduğunu görürüz.

Başladığımız gibi bitirelim. Bir şeyin çalınmaması için iki yol var. Ya o şeyi çok iyi korumak, saklamak yada çalınmasına izin vermeden önce dönüştürerek yok etmek.