CHP’nin Erbil ziyareti

CHP’nin Erbil ziyareti

Mehmet Nuri Özdemir

CHP, yakın zaman önce Erbil’e yaptığı ziyareti 25 Temmuz 2020’de yapılan kurultayda deklere edilen “İkinci Yüzyıla Çağrı” beyannamesinin 13. Maddesine dayandırdı. Madde şöyleydi: “Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı” kurulacaktır. Akılcı, barışçıl ve gerçekçilikten sapmayan, uluslararası hukuka ve meşruiyete önem veren bir dış politika izlenecektir. Ayrıca, bölge merkezli dış politika yaklaşımından yola çıkarak, kurucu üyelerinin İran, Irak, Suriye ve Türkiye’nin olacağı ve bölgemizde huzur, barış ve istikrar oluşturmayı hedefleyen “Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı” (OBİT) kurulacaktır.”

Ortadoğu barışının dört ülkeyle sınırlandırılması daha önce Kürt karşıtlığı üzerine bina edilen eski anlaşmaları hatırlattığını akılda tutarak yazımıza devam edelim. Toplumda Ortadoğu’ya dair barışın hevesine, temennisine bile saygı duyulur ama ilkesel olarak eğer bölgesel barışı arzuluyorsanız öncelikle kendi ülkenizden başlamanız gerektiğini bilmelisiniz. Bu bilinci kendinizden başlatmanız daha sonra barış için atılacak adımların inanırlılığını olumlu etkileyebilecektir.

Ziyaretin odağında Kürtler mi vardı?

Erbil ziyaretine geri dönersek, genel olarak devletlerle yapılması planlanan ziyaretin Irak cephesinde yerel güçlerle yapılmış olması ziyaretin dikkat çekici yanıydı. CHP temsilcisi görüştüğü kesimleri “akrabalar” olarak tanımlamıştı. Akrabalar dediği kesimler Güney Kürtleri ve Kerkük’teki Türkmenlerdi. Türkmenlerle görüşme, muhtemelen Kürtlerle yapılan görüşmenin etkisiyle içerde gelişebilecek olası milliyetçi reaksiyonu hizalamak için yapılmıştı; fakat arka planda Irak devlet yönetiminin de ekarte edildiği (CHP temsilcisi yapılacak seçimlerden kaynaklı Irak hükümetiyle görüşmelerin yapılmadığını söylese de sonuçta ziyaretin seçim sonrasına bırakılmaması dikkat çekiciydi) ve ziyaretin Kürt odaklı olduğu anlaşılıyor. Zaten Araplarla görüşülmemesi ve Türkmenlerle de lokal bir görüşmenin yapılmış olması, basın ve kamuoyunda ziyaretin merkezinde Kürtlerin olduğuna dair eğilimi güçlendirmişti.

Ortadoğu Barışı denilecekse elbette Kürtlerin olmadığı bir denklemin simülasyon ortamında bile herhangi bir gerçeklik payının olmadığı biliniyor, bu yüzden Kürtlerle görüşülmesi gayet normal; fakat Kürtlerle hangi zeminde ve hangi hukukla görüşmelerin yapılacağı sorularının hala yanıtsız kalması, görüşmelerin sonuçları ve etkileri bakımında öngörülebilirliğini ve barışa katkısını muğlaklaştırıyor.

Ayrıca Kürtlerin iç ilişkilerinin sorunlu olduğu bir dönemde bu ziyaretin yapılması gözden kaçırılacak bir durum değildi. Kürtlerin birliği olmadan hangi Kürdün kiminle barış yaptığı ve kiminle görüştüğünün karşıtlığı pek olmuyor, yapılan görüşmeler kapsayıcı olmadığı için sorunlar çözümsüz kalıyor ve bu da kronikleşen sorunları daha da derinleştiriyor. Kürtlerin iç barışını önceleyen kesimler Kürtlerle daha sonuç alıcı ilişkiler kurabilir; fakat birbirine kırdırtan ilişkiler ne sahibine ne de Kürtlere katkı sağlamaz. Tarih bu konuda önemli tecrübelerle dolu.

Aktörler değişiyor mu?

Biraz beyin fırtınası yaparak ziyaretin arka planına inmeye çalışalım. Bir kere CHP’nin bu ziyaretinin iktidarın bilgisi ve onayından bağımsız olmadığı biliniyor; buna hegemonya ile bağlantıyı ve hegemonyanın savaş ve barış eğilimini de ekleyelim; hatta görüşmenin Macron sonrası olması hegemonyadan da bağımsız olmayan bir olasılığı da güçlendiriyor.

Hegemonyanın son zamanlarda Suriye’de tıkandığı ve Suriye sorununu çözmek istediği görülüyor, fakat işler çığırından çıktığı için aktörler siyasal çözümde çark ediyor. Türkiye siyaseti açısından baktığımızda AKP’nin uluslararası hukuku hiçe sayarak, Suriye’nin kendi toprakları üzerindeki egemenlik haklarını ihlal edip burada aldığı pozisyon ve bulaştığı örgütlerin pratikleri sorunu çözülemez hale getiriyor; bu yönüyle CHP temsilcisinin bölgesel barış meselesinde “askeri yöntemlerin yerine barışçıl yöntemlerin kullanılması” gerektiğini söylemesi, Ortadoğu denkleminde güvenlik paradigmalarına karşı normalleşmeyi ve müzakereyi savunan yeni bir aktör olarak sahaya inmenin ilanı gibiydi. Bu ziyaret ile CHP Ortadoğu’da bir barış olacaksa Türk siyaseti adına katkı sunacağını, sorumluluk alabileceğini hissettiren ve taraflara bu arzuyu içeren bir gönderme yapmış oldu. CHP, AKP’nin yıpranmış olduğunu ve yorulduğunu daha yeni yeni idrak etmeye başladı; dolayısıyla yeni bir başlangıç için Ankara hem içerde hem dışarıda bir aktör değişimine gidebilir mi onu da pek yakında görmüş olacağız.

Bir diğer nokta bundan sonrası için söylersek bu ziyaret devletin açıktan görüşmediği ama istihbarat birimleri üzerinden temas kurduğu Suriye’yi de kapsamına alacak mıdır (doğrusu Suriye ile görüşmenin önünü de açan bir ziyaret olarak değerlendirilebilir) ve dahası Güney Kürtleri ile görüşen CHP heyeti, Rojava Kürtleriyle de görüşebilecek mi? Elbette bu sorular geleceğe havale edilebilir fakat ziyaretin kendisi bu gündemi tartışmaya açmıştır artık.

Ziyaretin Kürt oylarıyla bağlantısı

Ziyareti -herkesin malumu olan- seçimlerde Kürt oylarını almaya yönelik stratejinin uzantısı olarak yorumlamak gayet normal; Kürt oylarını almaya yönelik çoklu stratejilerin devrede olması da çok normal; çünkü sonuçta sağıyla soluyla, muhafazakarıyla seküleriyle ve de tüm devasa sorunlarıyla Kürtler Türkiye’de çok önemli bir seçmen kümesini oluşturuyor. Tahminen Kürtlerin genel oyu yüzde 20-25 bandında. Fakat seçmenler geçmişe göre daha farklı bir karakter kazandı; her zamankinden daha ulusalcı duyarlılığı taşıyan, pragmatik ve istediğini koparmaya çalışan bir Kürt seçmeni söz konusu.

CHP’nin attığı adımlar Kürt oylarını almak için şimdilik yetersiz görünüyor; özellikle tarihsel pratiklere yönelik tek bir özeleştiri yapmaması, dahası bu topa hiç girememesi belki de oylarını almaktan öte Kürtlerin temsilcileriyle geliştirebileceği ilişkinin en kritik aşaması olarak CHP’nin önünde duruyor. Bunların dışında muhafazakar-milliyetçi Kürt seçmeniyle yaşanan kan uyuşmazlığı ve de en önemlisi HDP gibi Kürt bedelinin ve emeğinin taşıyıcısı olan bir siyasi partinin varlığı CHP’nin işini epeyce zorlaştırıyor.

CHP’nin içerdeki Kürtlerle değil de Güney Kürtleri ile resmî düzeyde görüşmesi AKP’nin şimdiki politikalarıyla da uyumlu görünüyor; dahası CHP’nin Kürtlerle görüşüyor olması AKP’nin işini de kolaylaştırabilir; çünkü AKP’nin çözüm sürecinden kaynaklı yargılanma kaygısı hala devam ediyor. Bir diğer nokta, CHP’nin dışarıdaki Kürtlerle görüşmesi içerdekilerle daha rahat görüşmesinin de önünü açıyor; haliyle bu ziyaretle “CHP Kürdistan bayrağının altında toplantı yaptıysa Türkiye’nin bir siyasi partisiyle neden görüşmesin” eğilimini güçlendirmiş oldu; bu da Kürt sorununa dair CHP’nin işini daha da kolaylaştırmış olacaktır.

Şüphesiz merkez siyaseti açısından CHP’nin -eğer isterse- Kürt meselesinde hiçbir zaman olmadığı kadar eli güçlenmiş durumda. Çünkü AKP’nin çözüm süreci pratiği,  AB, ABD ve Rusya’nın hem Güney hem Rojava Kürtleri ile görüşüyor olması, CHP’nin Kürt temsilcileriyle geliştirebileceği olası diplomasiye ulusal ve uluslararası bir meşruiyet kazandırıyor. Peki, CHP bugüne kadar niye Kürt körü bir politikaya esir olmuştu ve bundan sonra Kürtlerle neden görüşmeye devam etsin? Bu soruların yanıtı CHP’nin bundan sonraki asıl niyetine ve samimiyetine bağlı olarak atacağı adımlarla yanıtını bulabilir.

Hem bu görüşmeye hem de mevcut politik denkleme baktığımızda bize daha önce de bu köşede ileri sürdüğümüz tezlerden birini hatırlatıyor; bu da önümüzdeki seçimlerin Kürtler üzerinden bir rekabete dönüşebilme ve Kürt meselesinin seçim sathı mailinde yeniden “kamusal bir mesele” haline gelebilme olasılığıydı. Kamusal bir meseleden kasıt “Kürt meselesinin herkesin konuşabileceği bir mesele” haline gelmesidir ki 2013-2015 arası çözüm sürecinde böyle bir kamusal karakter kazanmıştı.

Sonuç

Sonuç itibariyle hem küresel hem yerel aktörlerde Kürtlere yönelik planlar hiç bitmez; CHP’nin de Kürtlere yönelik bir ajandası olduğu görülüyor. Sıcağı sıcağına bu ajandayı olumsuz yorumlamak stratejik açıdan Kürtlerin lehine değil; sonuçta Kürtler ayakta olduğu ve mevcut politikaları doğrudan etkilediği için aktör haline gelebiliyor ve diğer aktörler Kürtler olmadan bazı işlerin yürümediğini görüyorlar. Bu tür durumlarda (görüşmelerin olduğu eşiklerde) Kürt halkının taleplerini yükseltmek ve aktörleri Kürt meselesinde ne yapabileceklerine dair konuşmaya zorlamak önemli.

Şüphesiz görüşmeyi “ne abartmak ne de basitleştirmek” gerektiğini vurgulamamız gerekiyor. Kürt halkının haklarını alabilmesi için bu tip görüşmeler istismar edilmeden halkların yararına nasıl dönüştürülebilir, belki de çubuğu buraya bükmek daha yararlı olabilir. Bu görüşmenin izini bir süre daha sürmek mümkün; ziyaretin CHP’nin iç politikalarına, söylemine ve ortaklarının tutumuna yansımalarını, Hegemonya ile ilgili bağlamını, özellikle Kuzey Kürtlerindeki karşılığını takip etmek gerekiyor.