Güven denince güvenilmeyenlerin başına son dönemlerde anket firmaları seçimlere ilişkin yaptıkları anketlerle yerleşmiş durumda.
Özellikle seçimler yaklaştıkça iktidar iktidarının devamı için algı çalışmasında anketleri yoğun biçimde kullanmakta.
Gerçeği öğrenmek için yaptırdıkları anketleri ise kamuoyu ile paylaşmazlar. Ama istedikleri yönde etki ve karar aldırmak, aldırabilmek için algı çalışmasında kullandıkları gerçek olmayan pek çok anket sonuçlarını kamuoyu gündeminden itina ile düşürmezler.
Tabi bunu yaparken de inandırıcı olabilmesi, görünebilmesi için sonuçlar arasına birkaç gerçeği serpiştirirler. Yani basit bir karşı istihbarat (kontrespiyonaj) hamlesi gibi. Yaşanan gerçeği manipüle ederek istenen sonuç almak için şüphesiz biraz gerçeğe de ihtiyaç vardır. Abdülkadir Selvi’nin “Anketler ne söylüyor?” başlıklı dünkü yazısında paylaştığı (1) Areda Survey adlı bir şirketin seçimler üzerine yaptığı anket sonuçları da işte tam da böyle bir algı ve etki yaratma hedefli. İnandırıcı olması için de elbette birkaç gerçek anket sonuçlarına yerleştirilmiş bazı gerçekler eğilip bükülmüş. Mesala bu pazar bir seçim olsa kime oy verirsiniz sorusuna Erdoğan diye cevap verenler arasında :
“(…) Erdoğan CHP’den yüzde 2.1, MHP’den yüzde 66.1 oranında destek alırken İYİ Parti seçmeninin yüzde 4.5’i de Erdoğan’a oy veriyor. Erdoğan HDP seçmeninin de oyunu alabilen bir liderdi. Dörtte bir oranında oy alıyordu. Ama bu araştırmada HDP seçmeni oy vermiyor. Kürt seçmenle HDP seçmeni aynı değil. Erdoğan Kürt seçmenden en fazla oy alan bir lider. Ama ayrıca HDP seçmeninden de oy alabiliyordu. Bu sorunun mercek altına alınması gerekiyor. HDP seçmeni Mansur Yavaş’a oy vermiyor ama Kılıçdaroğlu’na destek yüzde 15.7 seviyesinde. (…)”
Sokağın, seçmenin nabzı üstün körü yoklansa bile önümüzdeki seçimde HDP seçmenin Erdoğan’a oy vermeyeceği bilinir. HDP seçmeni ile Mansur Yavaş arasındaki illiyet bağı da aynı şekilde görülür. Selvi, anketi inandırıcı kılmak için ankete yerleştirilmiş bu gerçeği teslim etmekle birlikte bu sonucun değişmesi için Erdoğan ve AKP’yi uyarıyor. Yine anketin az gerçeklerinden bir diğeri de evet HDP seçmenin Kılıçdaroğlu’na desteği var ama şu aşamada çok düşük oranda bu destek.
İktidar cephesinden açık biçimde algı oluşturmaya yönelik yapılmış bu anketin araya serpiştirdikleri gerçekler bunlar.
Millet cephesinden HDP seçmeninden oy desteği alabilecek tek aday Kılıçdaroğlu ama o da arzulanan oranda bir destek değil. Çünkü CHP ve Kılıçdaroğlu, Kürt meselesinin çözümü için HDP seçmeninde ikna edici ne bir çözüm önerisi sunmuş ne de güvence vermiş. Bu tabloyu elindeki yetkilerle Erdoğan kendi lehine değiştirebilir mi? Buna doğrudan hayır demek mümkün değil. Çünkü: Algı değiştirme ve siyaset pragmatizmi uzmanı Erdoğan, “terörist” dediği kesimin kısmi de olsa ya desteğini alabilecek adımları atabilir ya da CHP ve Kılıçdaroğlu’nu Kürt meselesinde çözümsüz bırakmak için elinden geleni yapar ve HDP’den kendisine gelen o kısmi desteği daha da kısmi hale indirir. Yani makul olan herkesin kabul ettiği üzere HDP seçim sonucunun en önemli belirleyeni ve çözümsüzlük mevcut iktidarı besler. Bu sonuçta HDP’nin, kendilerini hem red ederek hem de kendilerine tabi kılmaya çalışan her iki cepheye karşı muhtaçlık duymayarak aldığı 3. yol karar tercihinin rolü büyük.
Siyaset her ne kadar duyguları kullanarak yol alsa da kendi gerçekliğinde duygulara yer vermez. Ana belirleyeni mantık ve çıkar ilişkisidir.
Hal böyleyken seçime doğru gidildiği bu süreçte üzerinde düşünülmesi gereken çok önemli bir gelişme daha oldu. Bilindiği gibi son yıllarda Türkiye ile çok yoğun siyasi ve ekonomik ilişki içinde olan Katar Kraliyet Ailesinin Yalova’da yaptırdığı 3 bin metrekarelik konaklama alanı ve 500 metrekare büyüklüğünde toplantı odaları bulunan yani Katar’ı oradan da fiili yönetecek işleve sahip bir sarayın ardından (2) şimdi de Erdoğan imzasıyla Resmî Gazete’de yayımlanan kararname ile askeri araçlarıyla birlikte Katar askeri Türkiye’de konuşlanabiliyor artık! (3)
Katar nihayetinde Türkiye’ye yalnızca şirketleri ile değil idari sarayı ve ordusu ile birlikte yerleşmiş oldu. Böylelikle de iki resmî devletin tek ülkede olduğu ilk ülke olduk.
Hayırlı olsun.
Erdal Doğan kimdir?
1973 Erzurum doğumludur. 1991 yılı İstanbul Haydarpaşa Anadolu Teknik Lisesi (Elektronik Bölümü), 1998 yılı İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur, 2003-2005 yıllarında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde insan hakları hukuku alanında yüksek lisans yapmıştır.
İstanbul Barosu’na kayıtlı avukat olarak 23 yıldır yoğunluklu olarak yaşam hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü, azınlık hakları, işkence mağdurları, kadının insan hakları ve çocuk hakları ihlalleri alanında serbest avukatlık yapmaktadır.
17 yıl İstanbul Barosu meslek içi ve staj eğitim merkezlerinde Avrupa Hukuku, Ceza Hukuku, Ceza Usul Hukuku, Uygulamada Ceza Avukatlığı ve Sanık Hakları alanlarında dersler vermiştir.
Hukukçu ve insan hakları aktivisti olarak: Geçmiş tarihte işlenmiş ve halen işlenmekte olan insanlığa karşı suçlarla cezai, sosyolojik, tarihsel ve hukuki bakımlardan yüzleşilmesi için farkındalık yaratma temalı ulusal ve uluslararası çeşitli etkinliklerin katılımcısı ve organizatörüdür.
“Hitit Hukuku- Belleklerdeki “Kayıp”, “Sanık Hakları ve Uygulamada Müdafilik”, “Vukuatlı Resmi Kimlik “Sözlüğü” ve 8 hukukçu ile birlikte kaleme aldıkları “Parçalanmış Adalet” adlı kitapları bulunmaktadır.
Gündemdeki insan hakları ihlalleri, güncel siyaset ve hukuk uygulamalarını ele alan, çeşitli dergi, günlük gazete ve sitelerde yayınlanmış çok sayıda makaleleri bulunmaktadır