Cuma Daş
Şöyle kapı açılıversin; eşi, çocuğu, babası ya da kardeşinden bir haber geliversin diye tam 26 yıldır, bıkmadan usanmadan, yılmadan yorulmadan bir meydanda, gözaltında kaybolan yakınlarını ve faili meçhul siyasi cinayetlere kurban giden yakınlarının faillerini bulmak için oturuyor Cumartesi İnsanları ya da ilk adlarıyla Cumartesi Anneleri. Annelerle başlayıp büyük bir toplumsal harekete dönüştü. Türkiye tarihinin en uzun soluklu sivil itaatsizlik eylemi. Ahı tarihi karalayacak, direnişi geleceği aydınlatacak Cumartesi Anneleri, bir kuşağa direnmeyi ve vazgeçmemeyi öğretti. Bireysel acıların nasıl toplumsal hafızanın hesap sorma ve meydan okuma alanına dönüştüğünü öğretti. Direnmenin, hak ve adalet aramanın yitip giden canlar kadar kıymetli olduğunu öğretti.
Onların direnişinde hakikat var, her biri artık akrabasını, yakınını, canını arayan bir anne olmaktan öte, birer hakikat arayışçısı. Tarihin en karanlık zamanlarından geçtiler, nice aşılmaz yolları aştılar; biri zihnine umudu aldı, biri vuslatı, biri hatırda kalan sesleri, biri renkleri, biri kokuları… Her biri de kaybettikleri canlarından emanetti aldıkları. Onlar söz verdi bizler de şahit olacağız, direnişleri tarihe not düşecek.
Haksızlığa uğrayan herkese ilham kaynağı oldular, haksızlığı kimin ettiğini, soruların kime sorulması gerektiğini, çalınan kapılardan hangisinin doğru kapı olduğunu ısrarla ve inatla hafızaya kazıdılar.
Tarihsiz ve zamansız bir matem tutuyorlar yıllardır. Nereye gitseler matemleri orada olacak, mekanın bir anlamı varsa onlar için, kaybedilen canlarının olduğu noktadır. Yaşadıkları topraklardan çok uzaklara sürgün edilirken, göç ederken, giderken her biri ardından acısını da götürdü.
Cumartesi Anneleri, kim haksızlığa uğrasa; acılarından, öfkelerinden, direnme güçlerinden, kararlılıklarından birer tutam verdi hep. Tıpkı Urfa’da Emine Şenyaşar’a verdikleri gibi. O da, yaklaşık dört yıldır üzerinde Adalet Sarayı yazan devasa bir binanın dibinde adalet arıyor. Öldürülen iki çocuğu, eşi ve tutuklu oğlu için adalet, sorumluların yargılanmasını istiyor. O da tam 247 gündür bitmek tükenmek bilmeyen bir sabırla bir tek soru soruyor.
Adalet binasının önünde günlerce adalet için nöbet tutarak, inşaat molozlarını eşeleyerek adalet arayan Emine Şenyaşar’ın maruz kaldığı sistematik şiddet hali, Cumartesi Anneleri’ne, RoboskiAnneleri’ne Barış Anneleri’ne, Suruç Anneleri’ne uygulanan şiddetin tarihsel devamlılığıdır. Bireysel ya tekil gibi görünse de Emine Şenyaşar’ın direnişi, son günlerde hayli kullanılan “hafıza”nın nasıl toplumsal olarak da diri tutulduğunun göstergesidir. Cumartesi Anneleri’nde olan şey Emine Şenyaşar’da da aynı. Hakikati aramak. Emine Şenyaşar dört yıldır istisnasız her gün ağlıyor, döktüğü her bir gözyaşı ve toprağı eşerek göz gezdirdiği şey hakikatten başka bir şey değil.
Emine Şenyaşar’ın, her birimizin hafızasının kıyısında ya da köşesinde bir yerde değil, en ortasında durması lazım. O her ağladığında hafızamız dürtmeli bizi, o her adalet diye bağırdığında hafızamız uyandırmalı bizi. Onu her an görebilmemiz, dokunabilmemiz lazım.