Onur Hamzaoğlu
Bilindiği gibi, 17 Nisan 2017’de gerçekleştirilen plebisit ile kabul edilen ve 24 Haziran 2018 genel seçimi sonucuna dayalı olarak uygulamaya giren “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ile birlikte, ilk kez 2018 yılında, 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Yasa Teklifi, Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanıp, TBMM Başkanlığı‘na sunuldu. O tarihten itibaren, bütçe yasa teklifi Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanmakta ve yasalaştıktan sonra da partili cumhurbaşkanı tarafından yürütülmektedir.
Bunun yanı sıra, 2016 yılında yürürlüğe giren 6767 sayılı Yasa ile cumhurbaşkanı, genel bütçe kapsamındaki kamu idareleriyle özel bütçeli idarelerin bütçelerine konulan ödeneklerinin %10’unu, kamu idareleri bütçeleri arasında aktarmaya yetkili kılınmıştır. Cumhurbaşkanı’nın, söz konusu yetkiye dayalı olarak, 2022 yılı merkezi yönetim bütçesindeki aktarma payı 175.1 milyar TL’dir. Söz konusu meblağ, 2022 yılı bütçesinde Sağlık Bakanlığı bütçesinin 1.5, Mili Savunma Bakanlığı’nın 2.2, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 2.7, Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığı’nın 2.8, Adalet Bakanlığı’nın 5.3, Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın 6.3, İçişleri Bakanlığı’nın 11.9, Kültür Bakanlığı’nın 24.7 ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ise 35.7 kattan daha fazladır. Söz konusu yetkinin kullanılması, aynı zamanda bütçenin %10’luk bölümünün TBMM denetiminin dışına çıkartılması anlamını taşımaktadır.
Uygulamadaki mevzuata göre, genel bütçe, cumhurbaşkanı tarafından TBMM Başkanlığı’na gönderilip, ilgili komisyonlarda görüşülüp, TBMM Genel Kurul’unda kabul edilmesinin ardından yasalaşıyor. Yetmiyor, cumhurbaşkanının onayına sunulup, Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla uygulamaya girebiliyor. Kamuoyunda genel bütçe olarak ifade edilen, esas itibariyle bir yasadır. Diğer yasalardan farkı, uygulama süresinin bir yıl ile sınırlı olmasıdır. Bu yasanın/genel bütçenin diğer bir farkı da içeriği açısından her zaman, toplumsal kaynağın nasıl oluşturulacağı ve kullanılacağı, kimlerden alınıp kimlere ne için verileceğini belirleyebiliyor olmasıdır. Bir başka ifadeyle, Türkiye’de de olduğu gibi, sınıflı toplumlarda sınıf mücadelesinin durumunu ortaya koyan bir göstergedir. Genel bütçe gelirlerinin önemli kısmı zenginlik, kâr, rant ve faizden alınan vergilerle mi oluşuyor? Yoksa, esas itibarıyla, işçilerin, emekçilerin, köylülerin, esnafın, yoksulların diğer bir ifadeyle, emek gücünü satarak ya da kendi emekleriyle yaşamak durumunda olanların ellerindeki, avuçlarındaki paraların ikinci defa vergilendirilmesine dayanan dolaylı vergilerle mi oluşuyor? Sağlık, eğitim, barınma ve toplu ulaşım gibi toplumun çoğunluğunun yararlanacağı alanlarda kullanılmak üzere bütçede ayrılan pay ne büyüklükte? Cumhurbaşkanı tarafından hazırlanan 2022 yılı bütçe teklifi için de bu sorulardan ilkine “hayır”, ikincisine “evet” ve üçüncüsüne de “çok küçük” yanıtı vermek durumundayız.
Cumhurbaşkanı 2019 yılı bütçesi de dâhil olmak üzere, dördüncüsünde de denk bütçe hazırlayamadı. 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu teklifinde gelir olarak toplam 1 trilyon 449 milyar TL, giderler toplamı ise 1 trilyon 751 milyar TL hedeflenmiştir. Giderler gelirlerden 302 milyar TL, diğer bir ifadeyle, yaklaşık %20 daha fazla. Görünen o ki; bütçe açığı her zaman olduğu gibi, sağlık, eğitim vb. alanlara ayrılan bütçe ödeneklerinin kısılmasıyla kapatılacaktır. Hal böyleyken, cumhurbaşkanının bütçe gelirlerini kimlerden sağlayacağı konusunda çok net olduğu izlenmektedir. Tabii ki patronlardan, holdinglerden, müteahhitlerden değil.
Türkiye’de kurumlar vergisi dendiğinde, çok genel olarak, şirketlerin her türden giderlerini çıkardıktan sonra kâr-sermaye birikimi olarak belirttikleri bölüm üzerinden ödemeleri gereken vergi anlaşılır. Diğer bir ifadeyle, devletin patronlardan alabildiği esas verginin adı kurumlar vergisidir. Patronlar, 1999 yılında kâr-sermaye birikimlerinin %46’sını gelir-kurumlar vergisi olarak ‘öderken’, bu oran AKP hükümetleri döneminde 2003 yılında %30’a ve 2006 yılından itibaren %20’ye düşürüldü, 2020 yılından itibaren ise yalnızca %22. Yani MÜSİAD, TÜSİAD ve TOBB üyesi patronlar şirketleri için gösterdikleri her 100 TL’lik kâr için sadece 22 TL vergi ödeyecekler.
Bu durum, cumhurbaşkanı tarafından hazırlanan bütçe teklifine de doğrudan yansımış. Cumhurbaşkanı, bütçe gelirlerinin yaklaşık %99’unun vergi gelirleriyle sağlanmasını hedeflemiş olmasına karşın, her 100 TL’lik verginin 87 TL’sinin gelir vergisi, KDV, ÖTV, özel tüketim vergisi vb. adlar altında bordrolulardan, küçük esnaftan, küçük çiftçi ve köylüden, özetle, yoksul ve yoksullaşmakta olanlardan almayı planmış. Şirketlerden, patronlardan ise yalnızca 13 TL’sini almayı öngörmüş. Onu da verirlerse.
Bunun yanı sıra, 2022 yılı bütçe giderleri kapsamında yapılacak her 10 bin TL’lik harcamanın bin 23 TL’si güvenlik için (S400 füzeleri, F16 savaş uçakları vb. silahlar bu kapsamda değil), 92 TL’si yalnızca Sünni Müslümanların inançları için kullanılmak üzere, Diyanet İşleri Başkanlığı için, 22 TL’si cumhurbaşkanlığı için harcanacak. Öte yandan, 10 binlerce mahkûmun barındığı hapishaneler için yalnızca 18 TL’si, 85 milyon nüfusun tiyatro, opera, bale gibi kültürel faaliyetleri için ise yalnızca 6 TL’si harcanabilecek.
Buna karşın, Sağlık Bakanlığı’na bütçeden 116 milyar 37 milyon TL’lik bir pay ayrılmış. Personel ve SGK prim giderleri düşüldüğünde, 66 milyar 781 milyon TL kalıyor. Bunun da 14 milyar 92 milyon TL’sini kira bedeli, 7 milyar 473 milyon TL’sini hizmet alım bedeli olmak üzere, toplam 21 milyar 565 milyon TL’sini şehir hastaneleri ihalesini verdikleri patronlara doğrudan ödeyecekler. Geriye kalan yalnızca 45 milyar 216 milyon TL. Milyonlarca göçmen ve mülteci dışarıda tutulduğunda bile bir yıllık süre içinde Sağlık Bakanlığı yurttaşları için kişi başına 527 TL harcayabilecek. Pandemi koşullarıyla birlikte değerlendirildiğinde, iktidarın halkın sağlığı için gerekli olan adımları atmaya gelecekte de niyetli olmadığı açık olarak görülmektedir. Unutmadan, hükümetin dış borcu ise 149 milyar dolar, 15 Ekim kuru ile 1 trilyon 373 milyon TL. Neredeyse 2022 yılı bütçe gelirleriyle aynı miktarda.
AKP ve MHP çoğunluğu nedeniyle, böyle bir bütçenin içeriğinde toplum yararına bir değişikliğin TBMM’de oylanarak kabul edilmesi mümkün değil. O nedenle, cumhurbaşkanının bütçe kanun teklifinin halkçı bir bütçe içeriğine kavuşturulabilmesi için işçiler, emekçiler, küçük esnaf, kadınlar, emekliler, öğrenciler, köylüler, çiftçiler, işsizler demokratik haklarını kullanarak, hep birlikte bu bütçe içeriğinin toplumsal yarar hedefiyle değiştirilebilmesinin yollarını bulmalılar. Sendikalar, meslek örgütleri, siyasi yapılar, toplumsal alan örgütleri vb. bu sürece öncülük edebilmeliler. Aksi takdirde, 2022 yılı bütçesi, önceki yıllarda olduğu gibi, TBMM’ye geldiği haliyle yasalaşacak. Bizlere de bir dahaki sonbaharı beklemek düşecek maalesef…