Danıştay’ın, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını ‘hukuka uygun’ bulmasını değerlendiren feminist Avukat Hülya Gülbahar, “Sözleşme’nin maddeleri kanun olarak hala yürürlükte” dedi. Patriyarkanın erkek şiddetini itaat ettirme aracı olarak kullandığını belirten Ayşe Düzkan “Onunla mücadele sadece yasalar yoluyla olamaz” vurgusunu yaptı. Feminist Avukat Diren Cevahir Şen ise “Danıştay da kadın düşmanlığını tescilledi” değerlendirmesinde bulundu.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (İDDK), Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine dair kararını verdi.
Kurul, Türkiye’nin sözleşmeden çekilmesini “hukuka uygun” buldu.
Ret kararına karşı tüm davacı kurum ve kişilerin itirazlarını değerlendiren Danıştay İDDK, Danıştay 10’uncu Dairesi’nin ret kararını onadığını açıklasa da henüz birçok davacının başvurusuna dair karar Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi’ne (UYAP) işlenmedi.
Sözleşmeden çıkılmasının hukuka aykırı olduğunu belirten hukukçuların itirazları sürüyor. Danıştay’ın ‘hukuka uygundur’ kararını ve bundan sonraki süreci feminist Avukatlar Hülya Gülbahar ve Diren Cevahir Şen ile yazar Ayşe Düzkan Gazete Karınca’ya değerlendirdi.
Gülbahar: Sözleşmenin maddeleri artık bir yasa
Danıştay İdari Davalar Kurulu’nun verdiği kararın aslında çok da şaşırtıcı bir karar olmadığını belirten Avukat Gülbahar, “Duruşmalar boyunca Danıştay’ın yapısına çeşitli müdahaleler oldu. Yürütmeyi durdurma talebinin reddi kararını veren bu kurulun çoğunluğu işlemin onaylanmasını istiyordu. Bu süreçte davanın davalısı olan Cumhurbaşkanı, hem Danıştay’daki hakim ve savcılara yönelik konuşmalar yaptı hem de dairenin yapısını 2026 yılına kadar sabitleyen bir düzenleme yaparak sonucu kendisi açısından garantilemiş oldu” ifadelerini kullandı.
Avukat Gülbahar sözlerini şu şekilde sürdürdü:
Hukuki olmayan bir kararla karşı karşıyayız ama mücadele etmeyi sürdüreceğiz. İç hukuk yolları henüz tükenmiş değil. Hukukçular olarak Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) süreçlerini değerlendiriyoruz. Ama burada bir noktayı daha hatırlatmak gerekiyor. İstanbul Sözleşmesi ile ilgili Danıştay’da görülen dava, Türkiye’nin sözleşmenin tarafı olup olmaması ile ilgili bir dava. Tek kişinin kararıyla hukuka aykırı bir şekilde taraf olmaktan çıkıldı. Ama sözleşmenin yürürlük kanunu olan 6250 sayılı kanuna dokunulmadı.
Bu kanun hala yürürlükte. Dolayısıyla İstanbul Sözleşmesi’nin hükümleri Anayasa’nın 90’ıncı maddesi gereğince Kanun Hükmü’nde olarak yürürlükte şu an. Uluslararası sözleşme olarak olmayabilir ama kanun hükmü olarak yürürlükte. Bu nedenle merkezi idareden yerel yönetimlere dek ilgili herkesin, her kurumun sözleşmenin hükümlerini uygulaması gerekli. 6251 sayılı yasa çıkartıldığı andan itibaren sözleşmenin maddeleri Anayasa’ya aykırılığı bile ileri sürülemeyecek olan güçlü bir yasa haline geldi.
Düzkan: Sözleşme’ye dönmeyi vaat etmeyen partilere oy vermeme çağrısı yapılmalı
Sözleşmenin sadece yargı süreçleriyle ilgili olmadığını vurgulayan Ayşe Düzkan, “Kadınların güçlendirilmesi, erkeklerin dönüştürülmesi ve caydırılmasıyla ilgili birçok madde var. Cezasızlık sözleşmeden çıkılmadan önce de vardı çünkü sözleşme ve 6284 uygulanmıyordu. Bu tabii ki erkek şiddetine cesaret veriyor” diye belirtti.
Düzkan sözlerini şöyle sürdürdü:
Ama şunu unutmamak gerek bence; şiddeti esas artıran kadınların itaat etmeyi reddetmesi. Tek tek kadınlar, emeklerini sömüren, kimliklerine, bedenlerine el koymaya, hayatlarını sınırlamaya çalışan erkeklere itaat etmeyi kabul etmiyor ve her devrimci gibi şiddetle karşılaşıyorlar. Yani erkek şiddeti patriyarkanın itaat ettirme aracı, onunla mücadele sadece yasalar yoluyla olamaz. Sözleşme bu mücadelede önemli araçlar sunuyor bize.
Kadınların izleyeceği mücadele hattının örgütlü, ortak akılla ve demokratik araçlarla karar verilecek bir şey olduğunu ifade eden Düzkan şunları kaydetti:
Benim sadece önerilerim olabilir. Kürt kadınların kayyum atanan belediyelerdeki kadın kurumlarını ve yine yargı yoluyla ellerinden alınan kadın kurumlarını inşa etmeye, en az sözleşmeye dönülmesi kadar önem verdiklerini ve bunun için mücadele ettiklerini gözlemledim. Özellikle yerel yönetimlerdeki kadın kurumları İstanbul Sözleşmesi’nin gereği aynı zamanda. Bütün bunları göz önüne aldığımda İstanbul Sözleşmesi’ne dönmeye vaat etmeyen partilere oy vermeme çağrısının önemli olacağını düşünüyorum ama aynı zamanda sözleşmenin, yargı mekanizmaları dışındaki alanlardaki önerilerinin nasıl hayata geçirilebileceğini konuşmak ve konuşturmak, kurucu iradenin parçası olmanın gereği bence.
Şen: Bu karar kadın düşmanı politikaların bir devamı
Çıkan kararın Danıştay’ın artık tarafsızlık sıfatını yitirdiğinin göstergesi olduğunu vurgulayan Şen, “Danıştay’ın çekilme kararı için ‘hukuka uygun’dur demesi aslında Danıştay’ın kendisinin uygunluğunu tartışmaya açar. Danıştay’ın meşruiyetini tartışmak gerekir. Durum çok açık. Genel kurul böyle bir karar verebilir ancak öyle olmadı tek adam kararı olarak verildi. Ve siyasi bir karardı bu. Kadın düşmanı bir karardı bu. Danıştay da kadın düşmanlığını tescilledi” ifadelerini kullandı.
Sözlerine devam eden Şen, şunları kaydetti:
İç hukuk yolları tamamen tükenmedi. Anayasa Mahkemesi’ne gidilmesi yolu var elbette. Ancak bütün süreç hukuka aykırı bir şekilde ilerlerken, başka hususlarda AYM’nin de tutumu da ortadayken, hukuka uygun ya da bu hukuka aykırı bir karar vermesi beklenebilir mi çok emin değilim. Ancak AYM yolu açık ve AYM’nin vermesi gereken karar bunun Anayasa’daki ilgili hükümlere aykırı olduğudur. AYM’den çıkması gereken karar budur. Fakat ne olacağını süreçte göreceğiz. Bu durum sistematik kadın düşmanı politikaların bir devamı. Korkarım ki sırada başka sözleşmeler ve İstanbul Sözleşmesi’nden doğan başka haklar var. Biz yine de öncelikle açık olan AYM’ne gideceğiz. Bundan sonra da süreci hep beraber değerlendirip bakacağız.
‘Mücadele muhalefet ederek kazanılır’
Feminist hareketin de içinde olduğu kadın hareketinin İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeme kararlığını fiili olarak gösterdiğini vurgulayan Şen sözlerini şu şekilde sürdürdü:
Kadınlar; alanlara, meydanlara çıktılar; mahallelerinde, iş yerlerinde var olarak en yüksek sesle haykırdılar. Bugün pek çok kadın örgütü, el ele vererek, bir araya gelerek hep beraber, (EŞİK Kadın platformu olarak) kadınlar bu iradenin arkasında duracak İstanbul sözleşmesinden vazgeçmeme iradesine kaldığı yerden sahip çıkacak ve buna devam edecekler.
Mücadele muhalefet ederek kazanılır. Bizim haklarımıza, bize yönelik, yaşamımıza yönelik bir saldırıdır bu. Bizim temel haklarımız ihlal edilirken elbette ki biz buna sessiz kalmayacağız. Belki de en yüksek sesle karşılık vereceğiz. Burada bütün kadınların hayatları söz konusu. Biz hayatlarımıza sahip çıkacağız. Bundan sonra gösterdiğimiz kadın dayanışmasını daha da büyüterek daha da kararlılıkla sürdüreceğiz. Haklarımız kırpılmaya, budanmaya çalışılıyor. Bunu ancak sahip çıkarak, ses çıkararak kazanım elde edebiliriz. Kazanımlarımızı yıllardır mücadele ederek, sokağa inerek, kampanyalar yaparak elde ettik. Aynı şekilde buna devam edeceğiz.
Öte yandan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan da bugünkü Meclis Grup Toplantısı’nda, Danıştay’ın İstanbul Sözleşmesi kararına değindi.
“Hukuksuz kararın uygun bulunduğu bu hukuku, daha doğrusu hukuksuzluğu biz kadınlar iyi biliyoruz” diyen Buldan devamla şu ifadeleri kullandı:
Bu hukuk kadınların değil, erkek düzenin hukukudur. Bu nedenle bu karar kadınlar nezdinde yok hükmündedir. İstanbul Sözleşmesi’nden asla vazgeçmeyeceğiz ve sözleşmenin yeniden uygulanması için mücadelemizden biran bile geri durmayacağız. İstanbul’u nasıl kazandıysak, İstanbul Sözleşmesi’ni de bir kez daha buraya yazıyoruz.