Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Kadın Sağlığı Birimi Üyesi Leyla Kalın, Antakya özelinde, deprem bölgesindeki kadınların sağlık ve hijyen konusundaki dezavantajlarını Gazete Karınca’ya anlattı:
‘Buraya geldiğimizde kadınlarda sağlık sorunları başlamıştı’
Sürecin başından beri insanlar evlerine giremediler. O gece çıkmış oldukları çamaşırları ile dışarıdalardı. Dolayısıyla biz buraya ulaştığımızda da hijyen koşullarını sağlayacak durumda değillerdi. Buraya geldiğimizde üçüncü günde idik. Biz de ne yazık ki şehrin kaotik halinden kaynaklı geç ulaşabildik. Bu üç günlük süre zarfında kadınlarda ağrı, vajinal akıntılar ve vajinal kaşıntılar başlamıştı. Bu konuda çok başvuru vardı. Suya erişemeyen kadınların temizliklerini yeteri kadar yapamadıklarını fark etmiştik. Tuvaletin olmamasından kaynaklı günde iki defa tuvalete çıkan kadınların gün içerisinde artık karın ve kasık ağrısı bizlere başvurduklarını fark ettik. Gebe izleme yoktu. Gebe izleme olmadığı için anksiyete, kaygısı artan kadınlar vardı. İç çamaşırlarını döndüremedikleri için artık kendilerini kötü hisseden kadınlar vardı.
‘Evin bakım emeği yine kadınların sırtında’
Bunun dışında kendi haline bırakılan bir kadın grubu vardı. Zaten dezavantajlıydı bu kadın grubu. Bu süreçle beraber iyice dezavantajlı hale gelmeye başladı ve ne yazık ki bu kadınların sorumluluğu sadece kendi hijyenlerini sürdürmek değildi. Aynı zamanda evin içindeki bakım emeği de onların üzerindeydi. Çocukların bakımından tutun evin içerisindeki diğer erkek bireylerin bakımına kadar. Ve dolayısıyla başvuruların içerisinde sadece kendini gözeten bir yerden bir talepleri olmuyor. Çocukların da erkeklerin de talepleri söz konusu oluyor.
‘Çadır kentte tuvalet sayısı bir veya iki’
Amacımız burada kadınların güçlendirilmesi ve kadınların sağlık hizmetine daha etkin erişmesi. Hijyene erişememekten kaynaklı oluşabilecek kadın sağlığına dönük problemlerin en azından birinci basamak açısından önüne geçmeyi hedefliyoruz.
Çadır kentler şöyle dizayn edilmeye başlanıyor. 1000 kişilik veya 700 kişilik bir çadır kent yapılıyor. Bu çadır kent yapılırken içinde bir veya iki tuvalet yapılıyor. Ki şu an şehre su verilme problemi var. Büyük bir bölümüne henüz su verilmiş değil. Tuvaletler organize edilirken hiçbirine personel gönderilmeden dizayn edildiler. Duşlar yetersiz yollandı, sıcak su organize edilmeden verildi. Yetersiz duş, yetersiz tuvalet zaten sorunlara yol açarken tuvaletler artık kendi başına bir enfeksiyon kaynağına dönüştü. Evet sivil toplum örgütleri, belediyeler buraya tuvalet göndermek istiyor. Ama bu tuvaletleri personeliyle beraber göndermesi hijyen açısından süreci daha kolaylaştıracaktır. Çadır kentlerde hala bu yetersizlikler devam ediyor.
‘Bazı köylere desteğin ulaşmaması politik bir tutum’
Meslek örgütlerinden ve sivil toplum örgütlerinden gelen lojistik destek söz konusu. Ancak bunlar da pek çok köyün ne yazık ki henüz ulaşılamamış olmasından kaynaklı ki bu köyler de aslında gayet politik bir biçimde ulaşılamayan köyler. Ya Alevi ya mülteci yoğunluğunun fazla olduğu köyler, bu köylere ulaşmayan ürünler var. Ekip sabah çıktığında pek çok materyali bırakmaya çalışıyor. Ama geri döndüklerinde zaten bu materyal kalmamış oluyor. Bize gün içerisinde ulaşan malzeme bitmiş oluyor. Gün içerisinde burayı döndürebiliyoruz ama bir sistem söz konusu değil. İç çamaşırı, ped, temizlik için su başlı başına bir problem. Ancak suyun olduğu ve organize edildiği aşamada artık şampuan, sabun gibi ihtiyaçlardan bahsedebiliriz. Şu an hijyene dönük malzemelerin yetersizliği hala devam ediyor.
‘Üreme sağlığı problemi oluşacak’
Akut ve travmatik süreçlerin içerisinde bir üreme sağlığı problemi gelişiyor. Yine iktidarın son 20 yıldır uygulamış olduğu politikalardan bir tanesi de kadının doğum ve üreme sürecine ipotek koyan bir tarzda kontrol altına almaya çalışmasıdır. Dolayısıyla buradan bakan bir göz ile bu sürecin örülmesi gerekiyor. Yine hayvan yemi ile ilgili bir problem var. Bunu neden önemsiyoruz? Çünkü hayvanların ölmesi ile beraber pek çok farklı hayvan türleri açığa çıkacak. Kemirgenler gibi. Bu da kendi içinde başka bir salgına sebep olacak. Dolasıyla kadın sağlığını önemsediğimiz kadar hayvan sağlığını da önemsediğimiz bir yerden süreci örmemiz gerekiyor.
‘Travmatize olmuş kadın ve çocuklar istismara açık’
Bunun dışında yine akut süreçlerin içinde travmatize olmuş kadın ve çocuklar söz konusu. Bu kadın ve çocukların ne yazık ki istismara açık olduğu bir sürecin içindeyiz aynı zamanda. Gerekli psikolojik destek verebilecek sağlık kuruluşlarının içerisinde olan arkadaşların süreci bu bağlamda da örmesi gerekiyor.
‘Kadınları gözeten bir perspektif yok’
Kadınların tu kaka olduğu, görünmeyen bir perspektiften toplumun daha da dışına itildiği, evin içine hapsedildiği bir durumdaydık. Burada da yine aynı süreç örüldü, zaten AFAD yoktu, devlet yoktu, hala devletin bir mekanizması yok. Devlet zaten şu an çalıştığımız köylerin hepsinde politik bir şekilde birinci basamak sağlık hizmetine eriştirmemişti zamanında. Bu süreçte de bunu sürdürmeye devam etti. Kadınları gözeten bir perspektiften bu süreci örmedi. Tuvaleti, suyu bu şekilde dizayn etmedi. Yollamış oldukları AFAD personelleri ile beraber materyallerin içerisinde de zaten bunları gözetmediler. Bunlar sivil toplum kuruluşlarının, meslek örgütlerinin sırtına kaldı. Devletin ve AFAD’ın ne yazık ki şu an da böyle bir girişimi söz konusu değil.