6 Şubat’ta meydana gelen ve 10 kenti etkileyen depremlerin ardından, geride kalanların yaraları sarılmaya çalışılıyor. ‘Yağma’ ve ‘hırsızlık’ olaylarının mültecilere mal edilmesi ve sosyal medyada paylaşılan şiddet görüntüleri ise endişe ve tepki yaratıyor.
Suriyeli Mültecilerle Dayanışma Derneği Başkanı Muhammed Saleh Ali, “Şu an mülteciler kimden destek alacağını bilmiyor” diyor.
MA’dan Delal Akyüz’e konuşan Ali, “Böylesi felaketlerde mültecilerin dünyası kararıyor. Çünkü ikinci bir göç durumu yaşanıyor. Büyük zorluklarla topraklarından göç etmek zorunda kalan mülteciler, tekrar göç yollarına düşüyor. Kimisi yakınlarını enkaz altında bıraktı, kimisi enkaz başında akrabalarından haber bekliyor” diye ekliyor.
Deprem gibi büyük çaplı afetlerin özellikle mültecileri ve savunmasız kişileri saldırılara açık hale getirdiğini söyleyen Ali, mültecilerin töhmet altında bırakıldığını ve sürekli propaganda aracı haline getirildiğini ifade ediyor:
Acil olan insanları enkaz altında çıkarmakken mülteciler hedef gösteriliyor. Mülteciler yük değildir. Hedef göstermekten vazgeçin. Kendi istekleri ile kendi tercihleri ile gelmediler. Kötü koşullardan buraya geldiler. Kimse evini, toprağını büyüdüğü coğrafyayı bırakmak istemez. Mülteci olmak haktır. Herkesin yarın mülteci olabileceği hesaplanmalı ve empati kurulmalı.
‘Zaman, dayanışma zamanı’
Bianet’te yayımlanan haberde, Antakya ve İslahiye’de incelemeler yapan Sığınmacı Hakları Platformu Üyesi Taha Elgazi, Suriyeli depremzedelerin Türkiyeli komşularıyla birlikte hayatta kalmaya çalıştığını anlatıyor:
Biz Antakya’da İslahiye’de komşu olan şimdi bir çadırda birlikte acılarını yaşayan Suriyeli ve Türkiyeli yurttaşlar gördük. Aynı çadırın altına sığınmışlar. Birbirilerinin yaralarını sarıyorlar. Türkiyeli yurttaşlar Suriyeli gençlerin enkaz altından çıkardıkları yurttaşları anlatıyor. Bunu ‘Suriyeli çıkardı’ diye anlatmıyor bize ama gösterdiği gençler Suriyeli. Bugün nefret söyleminde bulunma zamanı değil dayanışma zamanı. Buradaki durum çok acı, Suriyeli, Kürt, Türk, Alevi ayrımı yapılmadan hepimiz yardım etmeliyiz. Buradaki insanları birilerinin siyasi hesaplarına kurban edemeyiz.
‘Can ve mal güvenliğinden devlet sorumlu’
Özgürlük için Hukukçular Derneği Genel Merkezi bugün bir açıklama yaparak işkencenin mutlak bir yasak olduğunu ve istisnasının olmadığını hatırlattı:
Sosyal medyaya yansıyan çok sayıdaki görüntüde, deprem bölgesinde yakalandığı söylenen, bir kısmı Türkiye vatandaşı büyük kısmı ihtimalen Suriyeli mülteci olan kadın erkek, yaşlı genç birçok kişinin sıradan vatandaşlar ya da kamu görevlileri tarafından işkenceye maruz bırakıldıkları görülmektedir.
Belirtmek isteriz ki, bir kimse hakkındaki suçlama ne olursa olsun, yakalandığı ya da gözaltına alındığı andan itibaren devletin gözetimi altındadır. Can ve mal güvenliğinden o andan itibaren devlet sorumludur. Savaş ve olağanüstü hallerde dahi temel haklar güvence altındadır. Bir kimse bağımsız ve tarafsız bir yargı organınca hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı verilinceye kadar suçsuzdur.
Açıklamada, görüntülere yönelik Adalet Bakanlığı yahut içişleri Bakanlığı tarafından şu ana kadar herhangi bir soruşturma açılmadığı da belirtildi.
‘Yol izni belgesi’ şartı kaldırıldı
Diğer yandan Göç İdaresi 7 Şubat günü bir genelge yayımlayarak depremden etkilenen illerden şehir dışına çıkmak isteyen mültecilere yol izni belgesi düzenlenmesi şartını kaldırdı.
Göçmen Sendikası Girişimi mültecilerin, bölgeye ulaşan erzak, barınma ve ilaç yardımlarından muaf tutulduğu gibi bölgeyi terk etmek için otobüs, uçak ve konaklama şirketlerinin sağladığı hizmetlerden de faydalanamadığını, sadece kendi imkanlarıyla ulaşım sağlayabilenlerin bölgeden ayrılabildiğini ifade ediyor.
HABER MERKEZİ