Adana’dan sonraki durağımız depremde en çok zarar gören yerlerinden biri olan Maraş’ın Pazarcık ilçesi.
Maraş’ın Küçük Üngüt Milyanlı köyünden olan ancak uzun yıllardır Paris, İsviçre ile Almanya’da yaşayan bir grup, Türkiye’ye yola çıkmış.
Ve onlarla yolumuz, Adana’dan Maraş’a giderken kesişiyor.
Grup; soba, jenaratör, bebek pudrası, yatak, mazot, bebek pudrası, kahve gibi pek çok malzemeyi tır ve araçlarına yükleyerek yola düşüyor.
Yolda köylerinin hikayelerini anlatıyorlar.
Küçük Üngüt Milyanlı köyü, depremde bölgede zarar görmeyen tek köy. Hal böyle olunca ona ‘mucize’ köy adını takıyoruz. Kendi köyleri sağlam ancak onlar yıkılan sayısız köydeki halka yardım etmek için gelmişler.
Sabah Pazarcık’a varır varmaz ilk Cemevi’ne gidiyoruz. Binanın içine girilemiyor pek çok bina gibi. Lakin kapının önünde yanan ateşin etrafında oturuyor depremzedeler.
50’lilerinde bir kadın deprem sırasında yaşadığı korkuyu anlatıyor anadili olan Kürtçe ile . Evine giremediği için üzgün ancak doğup büyüdüğü memleketini bırakıp, başka yere gitmek de istemiyor.
“Eğer yaz olsaydı kayıp çok daha fazla olacaktı Pazarcık’ta” diyor 60’lılarında bir erkek. Kendisi dahil pek çok kişi kışları Avrupa’da yazları Pazarcık’ta yaşıyormuş. O da depremi duyar duymaz Almanya’dan gelmiş. Halk arasında büyük bir dayanışma olduğunu vurguluyor.
Yardım tırlarının biri gelip, biri gidiyor. Depremzedeler de kısıtlı imkanlarıyla birbirine yardım ediyor. Dışarıdan çok fazla destek var, geçen gün HDP milletvekilleri ve Eş Başkanı Pervin Buldan geldi. Silopi Belediyesi Aşevi kurdu, beklediğimden daha büyük bir dayanışmayla karşılaştım.
Ardından hem depremzedelerin bir kısmının hem de bölgeye gelen gönüllülerin kaldığı Hasan Koca Köy Evi’ne gidiyoruz. Burası Pazarcık’a gelen tüm yardımların toplandığı bir üs haline gelmiş.
Ülkenin dört yanından gönderilen çeşitli yardım malzemeleri buraya getirilip, türlerine göre ayrıştırılıyor. Sonrasında da ihtiyaca göre mahalle mahalle, köy köy dağıtılıyor. HDP Kriz Koordinasyon Merkezi de buradan yönetiliyor. İstanbul’dan Diyarbakır’a pek çok noktadan gelen HDP’liler ile gönüllüler yeri geliyor enkaz başında yeri geliyor aş evinde canla başla çalışıyor.
Buranın adı ‘ev’ ama orta boyutta bir spor salonu gibi. Gönüllüler ve depremzedeler birlikte kalıyor. Gönüllüler uyandıklarında ilkin uyudukları döşek ve battaniyeleri toplayıp uzun masaları kuruyor, çevreyi temizliyor. Sonrasında hızlı bir kahvaltı ediliyor. Bu sırada karşımda oturan 11 yaşlarındaki oğlan çocuğuyla çorbamızı içerek sohbete koyuluyoruz. Hasan Koca Köyü’nden. O da evlerinde hasar var ama tamamen yıkılmadığı için “O kadar da kötü değil abla Pazarcık’ta yürüdüğün her yer çöktü” diyor. Kendini depremden kurtulan biri olarak nitelendirmiyor ama “Yarı gönüllüyüm ben abla” diyor. Köyde kimin neye ihtiyacı varsa öğrenip, koordinatörlere aktarıyor. Tanımı oldukça yerinde yani. Çorbasını bitirip, kalkıyor yarı gönüllü arkadaşım “etrafa bakacağım” diyor.
7’den 70’e herkes kendinden daha çok ihtiyacı olanlar için koşturuyor.
Kahvaltının ardından görev dağılımı yapılıyor ve hummalı çalışma başlıyor. Bu esnada depremzedelerden yaşlı bir grup sobanın başında oturuyor. Deprem anında yaşadıklarını anlatıyorlar. Kimi o an hissettiklerini kimi de ailesinden toprağa verdiği canları…
80’lerinde bir amca “Benim toprağım burası hayatta gitmem buradan, ölsem de burada öleceğim” diyor. Yaşıtı olan bir teyze, hem gönüllülere dua ediyor hem de hala enkaz altında olan yakınlarının olduğunu anlatıyor.
Çocuklar ise yardım kolilerinin içinden çıkan az sayıdaki oyuncağı kucağına almış hem olan biteni çözmeye hem de zaman geçirmeye uğraşıyor.
Pazarcık’taki evi yıkıldıktan sonra buraya gelen bir kadın, 4 yaşındaki kızını işaret ederek, “Eve gidelim deyip duruyor. Artık bir evimizin olmadığını nasıl anlatacağımı ben de bilmiyorum” diyor.
Mutfakta ise kahvaltının ardından temizlik ve taze çay demlenmeye başlanıyor. Mutfakta çalışanların çoğu köy sakinleri. Depremde yaralanmayan yani diğerlerine göre ‘kısmen iyi’ durumda olan depremzedeler ve tabi ki gönüllüler. Mutfaktan sorumlu koordinasyon görevlisi Antalya’dan yardıma koşup gelen bir öğretmen olan Ebru Kaymak.
Kaymak, “Bu bölgede çalışabileceğim herhangi bir noktada yer aradım, Pazarcık’ta ihtiyaç yoğundu, 10 Şubat’ta buraya geldim. Geldiğimden beri de arkadaşlarla birlikte aktif çalışıyoruz” diyor.
Herkesin çok çalıştığını belirten Kaymak, ilk gün organizasyon sıkıntısı yaşandığını ama ekip olarak bu konuda görev aldıklarını söylüyor. Yardım malzemelerinin dağıtımından yemek saatlerinin belirlenmesine dek pek çok görev dağılımı için çalıştıklarını ifade ediyor.
Yardım malzemeleri buraya getiriliyor, tasnif ediliyor, koordinatör arkadaşlar ihtiyaç bölgelerini aldıkları bilgiler doğrultusunda teyit ediyorlar ve ihtiyaç oranında gerekli yerlere gönderiliyor.
Köy evinin önüne çıktığımızda yeni TIR’ların geldiğini görüyoruz. Ve koordinatörler tarafından çağrı yapılıyor: “Boşta olan arkadaşlar koridor yapsın yeni yardım kolileri geldi.” Ve başlanıyor eşyalar elden ele depoya taşınmaya. Gelen eşyalar arasında hiç açılmamış yorgan takımları da var, birilerinin az sayıda eşyasından birini gönderdiği belli olan yastık ve battaniyeler de.
Dayanışmayı kendine can suyu bilenlerin oluşturduğu bu yardım üssünde sabah öğlene dönerken, koşturanların telaşı her saat diri kalıyor.