Dere, nehir ve taşkın yatakları kaynaklı yaşamını yitirenlerin müsebbibi doğa ya da doğal olaylar değildir. Bataklık, sulak ve tarımsal alanları imara açmak cinayetlere davetiye çıkarmaktadır. Tıpkı Kovid-19 virüsünün yarasalardan bulaşmasına yarasanın değil de aç gözlü istila ve işgalci olan sistemin doğal yaşamı yok etmesi olduğu gibi. Ve bu yıkımlar neden değil sonuçtur. Dere cinayetlerinin başrolü yanlış tarım-imar-su politikalarıdır. Bu bileşke; cinayeti işleyen ve azmettiricilerden oluşan ortak bir anlayıştır. Bu Cani ve azmettiriciler birlikte yaşadığı toplumda vicdan ve ahlaktan yoksun bir şekilde iki de bir yakalarını düzelterek acılarının verdiği darlıktan kurtulmaya çalışırlar.
Her yıl onlarcasına şahit olduğumuz dere yatağı taşmasından kaynaklı dere cinayetleri hala canlılığını korumaktadır. Hâlâ acısı taze olmasından dolayı üzüntü duymakla birlikte hızlıca balık hafızası moduna geçmekteyiz. Her yıl onlarca kişi yaşamını yitirmekte, yüzlerce yapı hasar görmekte ve binleri bulan insan evsiz kalmakta ya da tehlike altında yaşamına devam etmektedir. Dere ve taşkın yataklarına kurulan binalar ölüm tabutları dışında bir şey değildir. Bu tabutçulara imar izni verenler de en az tabutçular kadar toplumsal ahlaktan yoksul vicdansızlardır.
Gerek ülke de gerekse Avrupa da bu dere cinayetlerine ev sahipliği yapmaktadır. Yağmurlar gelmeden hatırlanmayan taşkın yataklarının imara açılması ile tabutçu sermayedarlar avuçlarını sıvazlamaya başlarlar. Alüvyon topraklardan oluşmuş bu alanlar tarım dışında bir faaliyet yapılmasının doğru olmadığı yoğun yağmurlu ya da hafif depremli günlerde hatırlamamız yeterli değildir.
Elbette suya dahil ev yapılabilir; su ekosisteminin zarar görmemesi için hassasiyet göstermek ve uygun yerel malzemelerle yapılması şartıyla. Ama gözünü para hırsının kör ettiği imar sermayesi yerel, doğal yaşama uygunluktan uzaktır. Tuz gölünde ölen onlarca Allı Turna’nın katili ve azmettiricisi yine bu yanlış politikalardır. Kazanç hırsı kaynaklı imar planları bir an önce durdurulmalıdır. Yeraltı sularının bitirilip suyun ticarileşmesinin hızlandırılması için sübvanse edilmesi ile göl ve derelerin kurutulması ile imara açılması ile tabutçular bir adım daha atmaktadır.
Kanal İstanbul; ona bağlı oluşacak dere-nehir taşkın yatak cinayetlerine dair şimdiden uyarı niteliği taşıması gereken bu yazı umarım dikkate alınır. Bu güne kadar işlenen bu cinayetler kanal İstanbul projesinin yanında buzdağının görünen kısmı sayılır. Yukarıda cani ve azmettirici tüm gerekçeleri barındıran Kanal İstanbul bir an önce durdurulmalıdır.
Sazlık, bataklık, dere, nehir ve tüm sulak alanların belirlenmesi ve hatta el sürülmemesi gerekir. Bu nedenle olmayan yerlerde kıyı kenar çizgisi çalışmaları yapılmalıdır. Kıyı Kenar Çizgisi her sel ve taşkından sonra daha da önem kazanıp gündemleşmektedir. Özellikle tarım-imar-su planlarınca önemsenmesi gereken kıyı kenar çizgisinin öncelenmesi ve planlamalarda esas alınması tüm canlılar için hayati derece de önemlidir.
‘’Gelgelelim
Beter, bize kısmetmiş.’’
Demeyelim…