Devletin sakalı hep “Yeşil” uzuyor – Akın Olgun

Devletin sakalı hep “Yeşil” uzuyor – Akın Olgun


Akın Olgun


Genelkurmay eski İstihbarat Daire Genel Başkanı İsmail Hakkı Pekin, Musa Anter cinayetinin, JİTEM dosyasıyla birleştirildiği mahkemenin dokuzuncu duruşmasında, tanık sıfatıyla konuşmuş ve “Yeşil” kod adlı Jitem mensubu Mahmut Yıldırım için “Yaşadığını biliyorum” diyerek, istihbarat dönemine ait ilişkilerinden edindiği bilgileri aktarmış!
Yaşıyormuş “Yeşil” ve bir “hastalığa yakalanmış.” Bunları biliyormuş ama yerini bilmiyormuş.
1995 yılında “Yeşil” ile karşılaşmış, bilmem ne Albay “bunu kullanalım” demiş. “bu kişiyle işim olmaz” diyerek kabul etmemiş.
TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nda , “Yeşil”, “Sakallı”, “Terminatör” gibi lakaplarla anılan Mahmut Yıldırım ile ilgili ilk ihbar 1991 yılında gelir. 1992 yılında ise Dersim’de işkence ile öldürülen Ayten Öztürk’ün babasının ifadesinden yola çıkılarak, “Sakallı” ile ilgili suç duyurusunda bulunulur.
Ayten Öztürk’ün cesedinin parçalanmış, gözlerinin çıkarılmış, kulaklarının kesilmiş olarak bulunduğunu da not düşelim. (Hafıza tazelemek için, Gökçer Tahincioğlu “Kızımın Gözlerini Çıkardılar” başlıklı yazısı)
91’in 5 Temmuz’unda HEP Diyarbakır il başkanı Vedat Aydın kaçırılır, 7 Temmuz’da cansız bedeni bulunur. 20 Eylül 1992’de Musa Anter katledilir. 4 Kasım 1993’te ise Yeşil’i JİTEM’e katan Binbaşı Cem Ersever elleri arkadan bağlanıp, kafasının arkasından ateş edilerek infaz edildiğini ve bir “iç hesaplaşma” olarak kayıtlara geçirildiğini görürüz. İnfazın Yeşil’in ekibi tarafından yapıldığı ise “sır” olarak kalmaz. Yeşil ismi o dönemde her yerde konuşulur. Yazıların, haberlerin, araştırmaların konusu olur. Özellikle bölgede bir korku ve nefret ögesi olarak anılır.
Mahkeme tanıklığından anlıyoruz ki 1995’te İsmail Hakkı Pekin’in karşısına getirilerek, tanıştırılıyor. Yeşil’in onun karşısına getirildiğinde “kullanım” aşaması aslında çoktan geçmiş olduğunu ve sadece bir tetikçi değil, devletin “tanırım iyi çocuktur” korumasıyla, önemli bir pozisyon edindiğini ise tüm yaşananları alt alta koyan herkes anlayabilir.
Emir alan değil, emir veren, dokunulmazlığı olan bir “devlet” olarak çıkıyor karşımıza “Yeşil”, ama nasıl oluyorsa, 95 yılında 5. Hudut Komutanlığı yapan İsmail Hakkı Pekin’e hala “bunu kullanalım paşam” diyen bir Albay sesleniyor.
Cümledeki “kullanalım” rahatlığına kimse takılmayacaktır sanırım, lakin bu “kullanalım” sözü katilleri ve ilişkilerini tarif eder bize.
Yeşil’in bir kişi olmadığını, tam da devletin kendisi olduğunu ve gelmiş geçmiş tüm iktidarların da Yeşil’in suç ortağı olduğunu anlatır.
“Yeşil yaşıyor” ve eğer onun devletin, iktidarların kendisi olduğunu idrak edersek;
Ankara cezaevinde neşterle kestikleri, Diyarbakır’da çivili sopalarla katlettikleri, “Hayata Dönüş” operasyonunda ise diri diri yaktıkları tutukluların arkasından “isyan bastırıldı, başarılı operasyon, devleti hissettiler” açıklamalarında hep onunla karşılaşırız.
O, Ali İsmail’i sopalarla linç edenlerin gözlerinde,
Berkin’in kafasına nişan alan tetikteki elde,
Hrant’ı arkadan vuran ve “Hepiniz Ermeni’siniz, Hepiniz Piçsiniz” diyen sloganlarda,
Kadın cinayetlerinde, çocuk tecavüzlerinde,
Elinde balta ile büstlere saldıranların dilinde, Kürtleri lince çıkıp, zorla büst, anıt öptürenlerin nefretinde,
Hacı Birlik Lokman’ın 24 kurşun doldurulmuş bedenini, zırhlı aracın arkasına bağlayarak sürükleyen o aracın içinde,
Taybet Ana’nın cesedine kimseyi yaklaştırmayarak, günlerce sokakta çürümeye bırakan keskin nişancıların vicdansızlığında,
“Bu devlet size ne yaptı ulan” diyerek, yere yatırdığı Kürt emekçilerinin sırtında gezen Özel Harekât Polisinin sorusunda,
Ankara Gar katliamının ardından, gazetecilerin “istifa edecek misiniz” sorusuna, sarkık gülüşüyle bindirme yapan o yüz ifadesinde,
Hatun Tuğluk’u gömüldüğü mezardan çıkartanların, karakolda İçişleri Bakanı S. Soylu ile verdiği “ahbap” pozunda,
HDP eski Eş Genel Başkanı Fiğen Yüksekdağ’ın kapısını kırarak gözaltına alan polislerin keyfiyet şehvetinde, İdris Baluken’in kafasını bastırarak polis aracına sokmaya çalışanların üniformasındaki o “TEM” ambleminde, Demirtaş’ı, milletvekillerini, belediye başkanlarını ve HDP’nin binlerce üyesini adeta kaçırırcasına doldurdukları cezaevlerinde, hücrelerde,
Ve
“Bu devlet için kurşun atan da, yiyen de şereflidir” diyen o sözün bekasında, bulursunuz mutlaka.
“Yeşil” işte budur.
Her iktidarda yaşar, her zorbalıkta, hukuksuzlukta kendini gösterir.
Gücün karşısında önünü ilikleyen yargı mensubu olur bazen. Bazen savcı kılığına girer, hâkim cübbesi olur, paşa olur, bazen atanmış bir rektör, bir tarikat, bir örgüt, milletvekili, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı…
İsmail Hakkı Pekin ne diyordu tanıklığında, “Yer olarak bilsem, gelir ihbarda bulunurdum.”
Evet, “Sakallı” yaşıyor ve her iktidar, devletin berber koltuğuna oturup tıraş olduğunda, “sakal” için “üzülme kökü sende” diyen bir ses ile “sırrı” paylaşıyor.