Mehmet Nuri Özdemir
Kürt meselesi Habur, Oslo ve Çözüm Süreci’nden beri Türkiye siyasetinde bir ittifakın diğer ittifakı alt etme aparatına dönüştürülmeye çalışılıyor. Son yıllarda çözüm sürecinin bitirilmesi ve devletin güvenlikçi siyasete geri dönüşüyle birlikte Kürt meselesi, başka devletlerin de dahil olduğu “bölgesel bir mesele” haline geldi. Çözümsüzlüğün uzaması ve devletin iç ve dış siyasetini buna göre dizayn etmesi iktisadi ve siyasi büyümenin önündeki en büyük engeli oluşturuyor. Aktörler genel olarak bu gerilemenin farkındalar. Dolayısıyla muhalefetin ve iktidarın temsilcilerinde Kürt meselesine yönelik son zamanlarda hissedilen esneklik salt seçimlerle açıklanacak bir hadise değil. Buradan bakıldığında meselenin partilerin oy kapma meselesinin ötesine geçtiğini ve aslında mevcut durumun bir “devlet sıkışması” olduğunu söylemek mümkün. Elbette partilerin, Kürtlerin oyunu almak için her zaman taktiksel girişimleri olmuştur, olacaktır da; fakat son zamanlarda meselenin oy meselesinden daha derin bir noktaya gittiği ve bir “rejim sorunu” olarak görülmeye başlandığı gittikçe daha iyi anlaşılıyor.
Tam da böylesi bir konjonktürde Millet İttifakı’nın mimarı, CHP Lideri Kılıçdaroğlu bir süredir Kürt meselesinin çözümü için muhatap olduklarını ilan ederek bunun için bir takım girişimlerde bulunuyor. Bu nedenle zaman zaman barışa göndermeler yaparak Kürtlerle bir araya gelme zeminlerini yokluyor. Bu amaçlar doğrultusunda geçen hafta Diyarbakır’da bir buluşma gerçekleşti. Bu buluşmada herhangi bir miting havası yoktu, klasik bir seçmen-parti buluşması değildi, devletin resmî kurumlarına herhangi bir ziyaret gerçekleşmedi; büyük bir CHP şovu da yoktu, ayrıca buluşmanın bir parti propagandasına da dönüşmediğini söylemek mümkün. Devleti yönetmeye aday olan bir siyasetçi, Kürtlerin sorunlarını çözmek için bir programa sahip olduklarını anlatmaya ve onların desteğini istemeye gelmişti. Bu kapsamda Kılıçdaroğlu Kürt siyasetinin merkezi olan Diyarbakır’da Kürtleri dinlemeye, anlamaya ve sorularına cevap olmaya çalıştı. Deyim yerindeyse Diyarbakır halkıyla müstakbel iktidarın en önemli temsilcisi arasında geçen sıra dışı bir müzakereye tanıklık ettik. Bu buluşmaya “Diyarbakır Müzakeresi” diyebiliriz. Peki müzakerede neler koşuldu? Yazıda olabildiğince ana hatlarına değinmeye çalışayım.
Diyarbakır, öncelikle seçim taktiklerinin farkında olduğunu, helalleşme ve yüzleşme biçimlerini, anadil eğitimini, anayasal vurguyu, HDP’yi kapatma davası, tecridin kaldırılması, kayyım rejimi, tarihsel olarak Kürdistan alerjisi, iç ve dış barışı, hapishaneler ve güvenlik siyasetinin bitirilmesi üzerine sözünü kurdu. Zaten tüm bu başlıklar totalde Kürt meselesinin sonuçlarıydı. Diyarbakır, kendi beklentilerinin şehridir ve her zaman da bu beklentileri omuzlayabilecek aktörlere şans tanımıştır; bu anlamda ne istediğini bilen bir şehirdir. Ne istediğini bilen bir şehir, ne aldatır ne de aldatılır; bir siyasal aktör için en rasyonel yol, böyle bir kenti tanımak ve onunla müzakere etmektir. Kılıçdaroğlu da bunu gören bir yerden programını kurarak kentle kavga etmeye veya kentin bazı dinamiklerini görmezden gelmeye değil olabildiğince kentle müzakere etmeye geldiğini hissettirmeye çalıştı. Ziyaret boyunca kentin farkındaydı; kentin Kürtlerin büyük bedellerle oluşturduğu mirasın temsilcisi olduğunun bilincindeydi. Olması gereken aslında buydu: Yani kente, kentin sosyolojisine ve politik kimliğine saygı!
Kemal bey son zamanlarda Kürt sorunun varlığını daha sık vurgulamaya başlamıştı. Diyarbakır ziyaretinde yeniden bu vurguyu yaptı. Sözü buradan kurmak aslında bir yönüyle geri bir tartışmaydı. Kürt halkı çözüm sürecinde daha üst perdeden açılan limitleri gördüğü için bunu aşabilecek söylemleri beklemesi gayet normal kabul edilmeli. Kaldı ki, doğrudan İmralı ve PKK yöneticileri ile yapılan görüşmeler ortada dururken hâlâ sorunun varlığına takılı kalmak, Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur, biz çözdük” polemiğine bir gönderme olsa bile Kürtlerin gözünde ciddi bir karşılığı yok. Kılıçdaroğlu, Kürt meselesinin çözümüne yönelik olarak iyi çalışılmadığı ve aceleye getirildiği anlaşılan beş ilkeden de bahsetti. Çözümün “mekanı”, “Uzlaşma Komisyonu”, “Akil İnsanlar Heyeti”, çözüme yönelik politik iradenin kararlılığı ve her aşamada “çözümün toplumsallaştırılması” için gizli ajandaların olmaması gerektiğini içeren beş ilke, çok iyi çalışılmamış olsa da aslında sıradan öneriler değildi. Ana muhalefet lideri, önümüzdeki seçimlerde Kürt oylarının ne kadar belirleyici olduğunun farkındaydı; 1946’ dan beri yapılan tüm seçimlerde Kürtlerin oylarını almayan partinin birinci olamadığını da muhtemelen biliyordu. Fazla detaya girmeden birçok başlıkta sorulan sorulara eksik cevaplar verse de genellikle pozitif bir izlenim bıraktı ve birçok sorunun çözüm yerinin meclis olduğunu belirterek kısmen ertelemeyi seçti.
Millet İttifakı Kürt meselesinde ortaklaşacak mı?
Kılıçdaroğlu’nun bu buluşmada iyi niyetini kente hissettirdiği söylenebilir; kentin iyi niyetini, ne istediğini ve nerede durduğunu da ajandasına kaydettiği tahmin edilebilir. Yakın zamanda Diyarbakır müzakerelerinin ajandasını ittifakın diğer bileşenleriyle paylaşacaktır. Bu saatten sonra önemli olan Diyarbakır’ın ne yapacağı değil, Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır müzakeresinden aldıklarını ittifak bileşenleri ile ne kadar ortaklaştıracağı ve ittifakın Kürtlere ne söyleyeceğidir. Mesela ittifakın bazı bileşenleri Kürtlere “terörist” demeye devam edecek mi, demokrasinin yolunun Diyarbakır’dan değil de Ankara’dan geçiyor gibi içi boş bir iç polemiğin içine girilecek mi, daha da önemlisi Millet İttifakı Kürtlerin desteğini alabilmek adına Kürt meselesinin çözümünde ortak bir irade ve uyumlu bir birliktelik sağlayabilecek mi? Yine Kürtler ne CHP’nin tek partili dönemini ne de Baykal’ın CHP’sini hafızasından silmiş durumda. İttifakın ana kolonu olan CHP, Kürt meselesinde iki tip mirasa sahip. Birincisi tek parti döneminde devletin perspektifine sıkışmış olan ve Kürtleri katliamlardan geçiren CHP, ikincisi ise Kürtlerle barışmaya çalışan CHP. CHP bu iki dönem arasında sağlam bir bağlantı kurabilecek mi? Yüzleşen ve yol yürüyebilen bir politik hat ne kadar mümkün? Bu soruların yanıtlanması Kürtlerin tutumunu biraz daha netleştirecektir.
Kürtler politik, kültürel ve ekonomik sorunların iç içe geçtiği bir sorunun çözümü için irade sahibi ve samimi bir muhatap arıyor. Kılıçdaroğlu bu muhataplığa aday olduğunu deklere etti; ancak şimdiye kadar ittifak adına mı yoksa kendi hesabına mı Kürtlerle konuştuğunu da en kısa zamanda deklere etmeli. Bunun yanında Kürt meselesini çözmek istiyorsa öncelikle hem kendi partisinin hem de ittifakının desteğini aldığını hissettirmeli, yalnız olmadığını göstermeli; özellikle siyasal iletişimi sürekli birinci tekil şahıs kipiyle yapması (ben yapacağım) bir güven sorunu yarattığını görmeli. Kişisel çabalar, samimiyet ve dürüstlük elbette önemli; ancak Kürtlerin karnı bu laflara tok, barışın sadece dürüst olmakla gelmeyeceğini çok iyi bilen bir halk. İşin içinde iyi bir ekibin olması, sağlam çalışılmış bir program, kararlılık ve riski omuzlayabilecek çözüm iradesini göstermek, hem kamuoyunun eğilimini hem de halkın tercihlerini doğrudan etkileyecektir.
Millet İttifakı’nın stratejisi
Millet İttifakı cumhurbaşkanlığı seçimlerinde doğal olarak Kürtlerin desteğini almak istiyor, ki almazsa seçimleri kazanamıyor. Bu desteği almak için millet ittifakının önünde iki yol var: Birincisi Kürtleri parçalı ele alarak oylarını tırtıklamak, geleneksel devlet politikasını sürdürmek, Kürtlerin en büyük temsiliyetinin olduğu partinin kapatılmasına göz yumarak tavrını yapay bir rahatsızlıkla sınırlı tutmak ve buradan medet ummak; ikincisi ise daha önce denenmiş yolları terk ederek ve tek tek Kürtlerle oyalanmaktansa totalde HDP’nin desteğini almak. Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır müzakeresi daha çok ikincisine denk düşüyordu, HDP’nin desteği için Kürtlerden onay almak. Kaldı k,i ikinci yol birçok açıdan daha rasyonel ve sonuç alıcı olabilir. Millet İttifakı açısından Kürt oylarını parçalamanın bir faydası olmayacak. Sorunların çözülmesi için devlet adına bir muhatap olarak bölgenin özgünlüğünü gören bir yerden Kürtlerin partisinin desteğine talip olmak, Kürtleri dağıtma yerine onların birliğine saygı duymak, çözümün ve ittifakın önünü açabilecek stratejik bir adım olabilir. Klasik devlet aklıyla bir taraftan partilerinin kapatılmasına ses çıkarmamak, diğer taraftan STK’larını, aşiretlerini ve diğer politik ve toplumsal dinamiklerini parçalayarak siyasal seçimlere yatırım yapmak her şeyi başa döndürme riskini taşıyor. Haliyle Millet İttifakı’nın deneyeceği en sonuç alıcı formül, Kürtlerin yaralarını deşmeden, parti pragmatizmine mesafeli durup toplumcu bir çizgiyi esas alarak totalde HDP desteğini almaya dönük girişimlerde bulunmak olabilir.
Millet İttifakı veya CHP, “Bölgede büyüyoruz, oylarımız artıyor, milletvekili çıkarıyoruz” gibi daha dar hesaplar üzerinden oyunu kurmamalı, meseleye daha makro bir perspektiften bakabilmeli. Özellikle her dönemin iktidarlarının ortağı olan kimi ihaleci Kürtlere çok dikkat etmeli, ki bu kesimlerin bugüne kadar ihale almak ve kendi akrabalarını zenginleştirmek dışında ne Kürtlere ne de Türklere herhangi bir faydası oldu. Dolayısıyla böylesi bir strateji büyük bir hayal kırıklığına neden olabilir. Kaldı ki, CHP açısından bu tür hesaplar cumhuriyetin ikinci yüzyılı vizyonunu basitleştiren kısa vadeli ve geçici hedeflerden başka bir şey değil. Gereksiz bir heyecanın peşine takılıp rantçı kesimlerin yaratacağı köpürtmenin hevesine odaklı bir strateji evdeki bulgurdan olma ihtimalini de güçlendirebilir. Onun için Millet İttifakı’nın Kürtlerle ilişkide seçimler üstü makro bir yaklaşımı esas almaları, ülkenin ortak geleceğinde Kürtlerin hukukuna vurgu yapmaları ve bu konuda güven vermeleri gerekiyor.
Kürtlerin büyük çoğunluğunun temsilcisi bugün HDP’dir. Eğer HDP, Millet İttifakı tarafından olası bir çözümün muhatabı olarak görülüyorsa, seçimlerde desteği isteniliyorsa ona göre bir ilişki kurulmalı ve kapatma davasına çok net bir dille karşı çıkılmalı. HDP’nin zayıflatıldığı, markaja alındığı veya kapatıldığı bir denklemde kimseye ekmek çıkmaz. HDP’nin varlığı ve siyasal kapasitenin genişletilmesi hem Kürt barışı hem de Türkiye demokrasisinin geri dönüşü bağlamında anahtar konumdadır.
Yol temizliği ve geçiş programı
Gerçek bir barış için “yol temizliği” şart. Çözüm süreçlerinin deneyimlerini inkar etmemek, şiddet ve güvenlik politikalarına, siyasi partilerin kapatılmasına karşı net bir tutum almak, örgütlenme özgürlüğünü savunmak ve demokratik siyaset koşullarını genişletmek bu bağlamda hayati düzeyde önemli. Muhtemelen önümüzdeki günlerde millet ittifakı bir geçiş programı deklere edecek. Güçlendirilmiş parlamenter sistem metninde 1921 Anayasasına yapılan gönderme (vatandaşlığın yeniden tanımlanması gibi), kayyım rejimine yönelik tutum, anadil ve merkezi siyasete karşı yerel demokrasinin ete kemiğe bürünmesi başta olmak üzere hukuk, adalet ve demokrasi meselesinde daha somut bir program beklentisi var. Geçiş programında kayyım rejimi, anadil eğitimi, hapishaneler ve AİHM kararlarının uygulanması gibi başlıklar seçim öncesi HDP seçmeninin görmek ve inanmak istediği başlıklar. Bu nedenle Millet İttifakı açısından Kürtlerle her temas müzakereye, seçimler ise mutabakata dönüşebilme potansiyeli taşıyor.
Sonuç
Kürt Meselesi seçimlere ve siyasi partilerin istismar politikalarına sıkışmış gibi görünse de meselenin özünde bir devlet meselesi olduğu açıktır. Türkiye açısından eğer kaostan bir çıkış varsa bu çıkış Kürt barışıyla mümkündür. Bununla yüzleşmek için meseleye rasyonel bakan bir akla ihtiyaç var. Eninde sonunda bu akıl sorumluluk alacaktır. Buradan hareketle Cumhuriyetin ikinci yüz yılında şayet “yeni rejim” ortak bir yaşam projeksiyonuna sırtını dayayacaksa Kürt meselesinin politik çözümünü öncelemelidir.
Kılıçdaroğlu’nun “şahsı”, son Diyarbakır müzakeresinde önümüzdeki seçimlerde Kürtlerin desteğini almanın yolunun Kürt barışından geçtiğini kısmen bilince çıkarmış gibi görünüyor. Kılıçdaroğlu şahsında Kürt meselesinin çözümüne yönelik millet ittifakı cephesinde bir çaba olduğu açık; Kürtler muhtemelen Diyarbakır müzakerelerinden sonra bu çabanın arkasındaki iradeyi sorgulamaya devam edecektir. Bu iradenin hem kendi içinde hem de devlet ile ne kadar uzlaşacağı, Kılıçdaroğlu’nun çabasının yanında ittifakın diğer bileşenlerinin tutumu ve tavrının nasıl olacağı gidişatı doğrudan belirleyecektir.
Sonuç olarak Diyarbakır müzakeresi, Millet İttifakı açısından Kürt meselesinin çözümüne yönelik tavrın, seçim sonuçlarını doğrudan belirleyeceği bir kez daha net bir şekilde ortaya konulmuş oldu. Bu yönüyle HDP’nin ve Kürtlerin oylarının çantada keklik olmadığını da sanırım artık tüm muhalefet bileşenleri kavramış durumda.