“…Teknoloji harikası, doğa dostu ürünler siz müşterilerimizi bekler…” Bu ve buna benzer birçok reklam spotu görmüşsünüzdür… Bu bilinçli olarak bir ürünün planlı satışı demektir. Deniliyor ki; günümüz teknolojisi doğa ile uyumlu ve her daim onun dostu, insanlığın hizmetçisi ve destekçisidir.
Aslında bir şeyler daha söyleniyor: Teknoloji deniyor, ilerlemenin, kalkınmanın, refahın, iyiliğin en temel kaynağıdır. Ona karşı çıkmak tüm bunlara ve insanlığın güzel geleceğine karşı çıkmaktır. İflah olmaz gericiliktir… Teknoloji düşmanı değilim ama teknolojinin kimin için, kimin yararına, kim tarafından kullanıldığına bakmak gerek sorgulamak gerek diye düşünmekteyim. Kutsallık mertebesine yükseltilmiş ilahi teknoloji elbette sorgulanacaktır!
Bugünün teknolojisi insan ve doğa üzerinde planlanmış, hesaplanmış hakimiyettir ! Hatta bir adım daha ileri gidip şunu söyleyebilirim; teknoloji, bilim kisvesi altında hem insan hem de doğaya karşı illegal faaliyet yürütmektedir! Bu faaliyet bizi şu noktaya varmaya götürür: Teknolojinin uygulanması kadar hatta ondan bir fazlası olarak teknolojinin kendisi bir tahakkümdür !
Teknolojinin kutsallık zırhı o kadar kalındır ki, yanına yaklaştığınızda zırhın büyüsü aklınızın sınırları içinde oyuna başlar. Ağzınızdan aniden şu sözler dökülebilir: Teknoloji rasyoneldir. Peki ama bu rasyonalite, kapitalizmin irrasyonalitesini akıl yoluyla kapatma hilesi olmasın? Ve bir soru daha: Teknoloji durduk yere çıkmadığına göre onu çıkaran nedenler nelerdir ?
Nedenler sermayenin çıkarlarında yatmakta. Birincisi; artı değeri yaratan canlı emek ve doğaya olan bağımlılığı yok etmeyi amaçlıyor. Gezegenin sınırlarını bile bile onunla savaşmayı sürdürüyor. Savaş aleti olarak da tekniğe güveniyor. İkincisi; diğer sermayedarlarla giriştiği rekabet yarışında hem hız kazanmak hem de pazar kapıp diğerlerini alt etmek için tekniği geliştiriyor.
Modernite ile birlikte insan aklının yeterliliği hız kesmedi. Benim aklım bundan daha fazlasına yeter dendi. Aklın hizmetine giren teknolojinin de mutluluk kaynağı olacağı belirtildi. Devamında da teknik ilerleme ile toplumsal sosyal gelişim arasında bire bir sıkı ilişkiler olduğu söylendi. İlerlemek, modernleşmek, batılılaşmak, kalkınmak için teknik olarak gelişmek gerektiği dikte edildi. Gerçekler tersini söylese de bu şarkı hala dillerden düşmedi. Ne ilginçtir ki bu nameler bugün de sol cenahta da seslendiriliyor!
Teknolojinin demokratikliği sınıf mücadelesinde sermayedarı korumaya yetecek kadardır. Teknik ilerleme de öyle söylendiği gibi özgürlük falanda getirmez. (Elbette üretimin belirlediğinin dışında teknikler ve özgürleştirmeler var. Ama bunlar genel kaideyi bozmuyor). Tam tersine bağımlılık ve sıkı denetimler getirir, tahakkümü olağanlaştırır.
Tekniğin sadece alete, makineye indirgenmesi bilinçli ve programlı olarak yapılıyor. Politik, ideolojik yapısı gizleniyor. Teknik sınıflar üstüdür diye de bir uydurma ortaya atılıyor.
Tekniğin asıl amacı sürekli üretim için araçlar üretmek olarak algılanınca insan da araç yapan nesneye indirgeniyor. Bir kere araç olan insanın amacı da kalmıyor. Amaçsız insan önce kavrama, sonra da değiştirme yeteneğini kaybediyor.
Teknolojinin kurtarıcı olarak görülmesi çevre hareketlerini de etkisi altına almış durumda. Bir bölgedeki doğa katliamına karşı teknik bilgi, hesap yöntemi elbette önem taşır. Mühendislik bilgi tabi ki kıymetlidir ama hareketin hepsini kapsamaz, kapsayamaz. Teknik personel en nihayetinde ben uzmanım, politika, siyaset bana göre değil der ve çekilir. Yani tarafını belli eder. Teknik hesap sonuç odaklıdır ve nedenlerin politikası ile ilgili değildir. Ama biliyoruz ki; çevre hareketleri sonuç odaklı olamazlar.
Şu soru ile devam edelim: Madem teknoloji harika bir şey, insanlığın ve doğanın iyiliği için var o vakit neden iklim krizleri, yıkım, talan, açlık, sefalet, savaşlar var ? Örneğin ileri teknoloji olarak sunulan GDO‘lu ürünler gerçekten açlığı yok etmek için, besin değerini yükseltip herkese yetecek ürünler sunup sağlıklı nesiller yetiştirme çabasının bir sonucu mu ? Bu sorulara verilecek cevaplar bizlere sunulan; çevre dostu otomobil, yeşile dost otobüs, sürdürülebilir ekolojik kalkınma vd.’nin içi boş, laf salatası olduklarını kanıtlamaya da yetecektir. Bu yalanlar ancak söyleyenini oyalar o kadar.
Kapitalist sistemin bir sonucu da insanların üretimin sadece sonuçları ile ilgileniyor olmalarıdır. Üretim sürecinin doğaya uyguladığı yıkımla pek ilgilenilmiyor. Ta ki yıkım kapımızın önüne gelinceye dek. İtiraz safhasını aşıp mücadeleye kalkışınca da bu kez örgütlenme sorunları dikiliyor karşımıza. Bu konuyu ilerde detaylı tartışacağımızı söyleyip şunu ekleyelim: Örgütlenme sorunlarını anlamak doğanın teknik yıkımını anlamayı da kolaylaştıracaktır.
Başladığımız gibi bitirelim. Hem teknoloji harikası hem de doğa dostu ürünler aldatmacıdır, gözü ve sistemi yeşile boyama uğraşıdır. Biliyoruz ki; temiz kapitalizm yoktur ve kapitalizm yok ederek yol alır.