Dünya, her anlamda ısınıyor. Grönland görülmemiş ölçülerde eriyor, Antarktika da öyle. Bilim insanları deniz seviyesindeki yükselmelerin kısa sürede hissedilir boyutlarda olacağını duyurup çağrılar yapıyor. Fosil yakıtlara dayalı sistemin geri dönülmez eşiği aşması için kalan zaman daralıyor. Açık Radyo sitesinde bunu gösteren kronometre, yazıya başlarken “Deadline” olarak belirlenen zamana 6 yıl 306 gün 2 saat 35 dakika 23 saniye kaldığını gösteriyordu!
Pakistan, İtalya ve daha birçok ülkede yaşanan sellerin yol açtığı can kayıpları görülmemiş boyutlarda. Afrika ve Somali başta olmak üzere bütün ülkelerde yaşanan kuraklığın kapımıza dayadığı kıtlık gözlere batacak boyutlarda. Afrika’da çocukların ağlamasına “yaşam belirtisi” var diye sevinen annelerin hüznü yürek parçalıyor. Ağlamaya bile mecali kalmayan çocuklar gözden çıkarılmış oluyor! Bütün bunlar sadece fosil yakıt ve madenlerden kar elde etme hırsıyla gözü dönmüş, bütün dünyayı talan etmeye niyetli şirketlerin eseri. Tek sebep bu. Sadece daha fazla kar için koca bir yaşam yok ediliyor.
Dünyayı talan etmeye azimli sermayenin Türkiye şubeleri de devlet eliyle suyumuzu toprağımız havamızı elimizden alıyor. Maden varsa gerisi teferruattır mantığıyla dağ, tepe, zeytinlik, orman, tarihi eser, peri bacası demeden kepçe vurulmadık yer kalmıyor. Şırnak ormanlarından kestikleri tomrukları TIR konvoylarıyla batıya taşıyarak yok edenler, ormanlarına sahip çıkmak için Cudi Dağı’na yürüyen gönüllülere, zehirli gazlarla, basınçlı kirli sularla müdahale ediyor.
Isınma sadece buzulları eritmiyor. Ukrayna Rusya savaşından saçılan kıvılcımlar yeni yangınlar üretti. Geçen hafta içinde Azerbaycan-Ermenistan, Kırgız-Tacikistan sınırlarında yüzlerce insan yaşamını yitirdi. Çin-Tayvan gerginliği, ABD ordusu “Tayvan’ı korur” açıklamasıyla yeni bir boyuta büründü. Ege Denizi de Erdoğan’ın “Bir gece ansızın gelebiliriz” kabadayılığıyla ısınıyor. ABD ve NATO’nun Yunanistan’a silah satışı doruğa ulaştı. Kıbrıs’ta karşılıklı uygulanan silah ambargosu Rum yönetimi için tek taraflı olarak kaldırıldı. Ve Türkiye’de bu gelişmeleri algılayıp, barışçıl çözümler üretmekten çok uzak, geleceğini savaşlara bağlamış bir iktidar var. Sarayın, Suriye ve Kuzey Irak’taki işgallerin iç politikada yaratacağı olumsuz sonuçlarını Yunanistan’la çıkacak bir gerilimle savuşturma niyetinde olduğu anlaşılıyor. Dışişleri Bakanı mafya diliyle “Yunan akıllı ol!” derken CHP’li Bolu Belediye Başkanı canlı bomba olmak için “Baş Komutan” Erdoğan’dan emir bekliyor! Yunanistan ve Kürtler söz konusu olduğunda milliyetçi oylar için iktidarla yarışan bir muhalefetimiz var. Bu da özlediğimiz barış için büyük şanssızlık elbet.
Ülkenin acil ihtiyacı, çepeçevre sınırlarımızda süren savaşlara karşı ısrarla barışçı çözümler üretecek bir siyasi akıldır. Ama ne yazık ki bunun tersine her türlü farklılık ve çelişki büyütülüp keskinleştiriliyor. İçerde, devrimcilere, Kürtlere, Ermenilere, Rumlara, Alevilere, LGBTİ artılara yönelik “temizlik” fetvaları veriliyor. Böyle bir ortamda Akşener’in ağzından ifadesini bulan altılı masanın tavrı ise umut vermekten çok uzak. Ülkücü Akşener’in durduğu yer, derin devletin suçüstü yakalanmış ağası Sedat Bucak’ı ziyaret ederek millet vekilliği teklif etmesiyle netleşti. Bir sonraki vekillik teklifinde büyük bir olasılıkla Mehmet Ağar var! Sistem alternatifini kendi çürümüşlüğünden yeniden yaratmaya çalışıyor.
Asıl alternatif ise sinip sessiz kalarak kendini güvende tutabileceğini sanan ezilenlerin çoğunluğunda saklı. Bu sessizliği yırtacak, üçüncü yolu görünür kılacak cesur çıkışlara ihtiyacımız var. HDP’nin İzmir’de “Faşizme Karşı Toplumsal Özgürlük” mitingi bu anlamda umutlarımızı tazeledi.
Kordonda değil, Buca’nın Çamlıkule pazar yerindeydi buluşma. Hafta sonu değil, iş günü akşam saatleriydi.
İşten çıkan yorgun emekçiler, gençler ve kadınlar ağırlıktaydı. Sahnede Tarkan değil Azad Bedran ve arkadaşları vardı.
Daha miting başlamadan tek başına sahneye çıkan Kazım Keklik’in kemençesiyle coştu insanlar. Öyle on binler, yüzbinler de değildi kuşkusuz! Ama emin olun, kadınlı erkekli halaylar kurulduğunda ellerin yoldaşça birleşmesiyle katlanarak çoğalıyordu kitle. Şenliğin sonunda, her türlü baskıya, zulme, tehdide, katliamlara rağmen onurundan ve mücadelesinden vazgeçmeyen Deniz Poyraz’ın yoldaşları, Emek ve Demokrasi İttifakını büyütme görevini üstlenerek ayrıldılar alandan.
Barışın adaletin ve demokrasinin yegâne yolu olan bu umudu birlikte büyüteceğiz…
Bahadır Altan kimdir?
Hava Harp Okulu’ndan mezun oldu. Hava Kuvvetleri, Anadolu Üniversitesi SHYO, THY ve Pegasus’ta pilotluk ve öğretmenlik yaptı. 12 Eylül döneminde üsteğmen rütbesindeyken iki kez gözetim altına alındı. THY’den sendikal çalışmaları nedeniyle işten atıldı, Gökkuşağı Hareketi adıyla sendikal bürokrasiye karşı alternatif bir model kurarak mücadele etti. Çözüm Süreci ve sonrasında barış mücadelesinde aktif rol aldı. İki dönem Barış Bloğu’nun eş sözcülüğünü yürüttü. ADAM-Der üyesi. Airkule’de havacılıkla ilgili yazılar yazdı, halen Gazete Karınca’da yazıları yayımlanmakta.