Erdoğan ve AKP’nin ‘öğrenilmiş çaresizliği’

Erdoğan ve AKP’nin ‘öğrenilmiş çaresizliği’

Abdulmelik Ş.Bekir

AKP-MHP iktidarı yönetme basiret ve kabiliyetini tamamen yitirdi. Artık gelişmeleri kontrol edemiyor. Çökme korkusu sardı. Korku giderek panik ataklar halini aldı. Kontrolün kendilerinde olduğunu göstermek için attıkları her adım, aldıkları her tedbir, söyledikleri her söz vahameti gözler önüne sermekten öte sonuç vermiyor. Bir dönem muhalefet için “öğrenilmiş çaresizlik” kavramı bumerang gibi döndü ve artık AKP-Erdoğan için geçerli. Üst üste yediği darbeleri, derinleşen çoklu krizleri çaresizlik içinde kabullenmekten başka bir yolları kalmadı. Yaptıkları tek şey bir mucizenin olması ve mevcut gidişatın kendiliğinden düzelmesidir. Bu ise mümkün değildir.

Bu öğrenilmiş çaresizlik aynı zamanda Erdoğan’ın muktedir olma efsununu yitirmesidir. Belli bir gücü olsa da yıkımı durdurmaya muktedir olmadığı her geçen gün daha fazla görülüyor. Çözülmeyi gören ittifak ve parti içi gruplar ve çevreler de Erdoğan sonrasının derdinde. Hazırlık babında gardlarını almaya çalışıyorlar. Bu aynı zamanda çözülmenin tamamlandığını ve çöküşün başladığına işaret ediyor. 2019 Mart seçimleriyle başlayan fay hatlarındaki çatırdamalar tektonik patlamalarla çöküşe dönüşecek. Zira kavga ve bu kavganın biriktirdiği enerji patlayacak düzeyde sıkıştı.

İki yıllık süreç içinde çözülme nişaneleri üç şekilde cereyan etti. Birincisi, siyasi kanat DEVA ve Gelecek partilerinin ayrılması şeklinde gerçekleşti. İkincisi, mafya ve çete kanadı Sedat Peker, Rezza Zaraf, Ali Baran Korkmaz gibi unsurların kaçması ve ifşa olmasıyla yaşandı. SETA, SADAT, TÜGVA ve benzeri kurumların içende yansıyan itiraf ve ifşaatlar da bu kanadın içindeki iktidar ve rant kavgalarının yansımasıydı. Kavga sürdüğünden önümüzdeki dönemde itiraf ve ifşalar adeta patlama yaşayacaktır.

Üçüncüsü ve çöküşü getirecek olan ise devletin güvenlik, yargı ve istihbarat bürokrasisine dayanan iktidar kavgasıdır. Buradaki çözülme diğer kanatlarda olduğu gibi hemen dışa yansımaz. Yansımaya başladığında ise çöküş kısa sürede tamamlanır. Şimdi bunların belirti ve nişanelerine bakalım. İktidarın içinde birçok grubun iktidar ve rant uyuşmazlığı ve kavgası uzun süredir bilinen bir vakıa. Ancak bu grupların hepsinin siyasi ajandası yok. Ağırlığı rant ve konum kavgasıdır. Siyasi ajandası olan gruplara bakarak pozisyon belirler ve güçlü olana meyil eder.

Siyasi ajandası olan üç grup mevcut. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu grubu, son dönemlerde her ne kadar Adalet Bakanı Abdulhamit Gül üzerinden kendini ifade etse de AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş grubu ve Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak grubudur. Bu üç grubun siyasi ajandası vardı. Bu nedenle uzun süredir kıran kırana bir iktidar kavgası içindeler. Ancak bu gruplar arasında dayandıkları ana merkez bağlamında bazı önemli farklılıklar vardır. Kurtulmuş ve Albayrak grupları aynı zamanda Erdoğan’ın çekirdek kitlesine dayanıyor. Bu aynı zamanda AKP-MHP iktidar bloğu içindeki dengeler ve iktidar çekişmesinde Erdoğan’ın grubu oluyor. MİT, yargı ve ordu başta olmak üzere devlet kurumlarının çoğunda örgütlüler. Aynı zamanda AKP’nin kemik kitlesini temsil ediyor.

Soylu grubu sonradan AKP’ye katılmış kesimlerden müteşekkildir. Emniyet teşkilatı ve belli oranda mülki amirlerin desteğine sahiptir.  Aynı zamanda Milli Beka Hareketi adı altında Türkiye’nin tamamında sivil örgütlemesi bulunmaktadır. AKP içinde, “Soylu’nun paralel yapılanması” olarak ifade ediliyor. Kitle dayanağı olarak da her ne kadar yirmi yıldır oy verse de eski merkez sağ seçmeninin AKP içindeki kesimine dayanıyor. Kurtulmuş ve Beraat gruplarına göre AKP içindeki kitle desteği zayıftır. Ancak iktidar kavgasında milliyetçilik üzerinden MHP’nin de desteğini alarak karşıt gruba karşı bir ağırlık merkezi oluşturuyor. İttifak içi kavgada ise MHP’nin grubudur. Görünürde her ne kadar Soylu kendini Erdoğan’a dayandırsa da AKP içinde Kurtulmuş-Albayrak grubuna karşı, iktidar bloğu içinde ise MHP ile temaslı olarak Erdoğan’a karşıdır.

Soylu’nun pandemi sürecindeki istifasıyla aslında testi kırılmıştı. İstifa uzun süre devam eden iç kavganın biriktirdiği enerjinin harekete geçmesiydi. Giderek milliyetçilik üzerinden popüler hale gelen Soylu’ya karşı iktidar içi gruplar pandemi kısıtlamalarının uygulanması sırasında yaşanan sorunları bahane ederek hamle yaptı ve Soylu da istifa ile cevap verdi. Soylu’nun kendini önceden örgütlemiş olması ve MHP’nin destek vermesiyle Erdoğan ve bağlı grupların yaptığı hamle kadük kaldı. Taraflar o ana kadar birbirine karşı örtük yürüttükleri iktidar kavgası o akşam görünür oldu. Soylu’nun görünürde Erdoğan güzellemesi üzerinden çabası olsa da o günden beri yıldızları bir daha barışmadı.

Peker’ın Soylu’ya yönelik ifşaat ve itirafları başka bir dönüm noktası oldu. Erdoğan’ın uzun süre sessizliğini koruması ayrılık sürecini hepten derinleştirdi. Sonradan kerhen sahip çıksa da açılan derin yaraya deva olmadı. Zaten böyle bir niyet de yoktu. Aksine Erdoğan bu süreci Soylu’yu etkisiz kılma fırsatına dönüştürmek istedi ancak MHP yine Soylu’nun imdadına ulaştı. Erdoğan’ın ikinci hamlesi de MHP-Soylu ortaklığıyla başarısız oldu. Soylu’nun sırtını MHP’ye dayaması ve bunu kendisine karşı bir manivela olarak kullanması Erdoğan tarafından not edildi. Soylu ile baş edemeyen Erdoğan’ın bu süreçte hem parti içi hem de iktidar bloğu içinde prestiji önemli oranda zedelendi. Süreç artık kendi partisi içinde bile muktedir olmadığı şeklinde okundu.

Bu nedenle daha önce Erdoğan’dan sonra en fazla parti programlarına katılan Soylu adeta görünmez oldu. Yine AKP medyası tarafından örtük bir ambargo uygulandı. Erdoğan’a rağmen istediğini alamayacağını bilen Soylu uzun süre sessiz kadı. Ancak değişen bir şey olmadı. Ambargoda değişen bir şey olmadığı gibi soğuk savaş da sürdü. İşlerin düzeleceğinden umudunu kesen Soylu, bir iki aydır tekrar görünür olma çabasında. Ama bu sefer bir farkla. Artık bunu AKP’nin parti program ve etkinliklerine katılarak veya AKP medyasına çıkarak yapmıyor. Devlet içinde oluşturduğu nüfuz alanlarını kullanarak yapıyor. Adeta kendi ajandasını uyguluyor. Katıldığı programlarda kendine yakın kişiler dışında AKP’lilerin olmayışı dikkat çekiyor. Zaman zaman Erdoğan’a methiyeler düzse de aslında Soylu alenen Erdoğan’a meydan okuyor.

İktidar bloğu ve AKP için çözülüş sürecinin çöküş sürecine dönüşmesinin kritik dönemeci de bu oluyor. Bu kavga artık Kurtulmuş/Gül veya Beraat Albayrak grupları ile Soylu arasında verilmiyor. Doğrudan Erdoğan ve Bahçeli/Soylu arasında cereyan ediyor. Kavganın artık geri dönüşü yok. İktidarın ya da iktidar bloğunun bir başarı hikayesi olsaydı belki bir süre daha “başarı” üzerinden yürüyebilirlerdi. Ancak ne yaparsa yapsın Erdoğan bir yol bulamıyor. İbreyi içeride muhalefete çeviriyor olmuyor, dışarıda yeni askeri operasyonlara dönmek istiyor yine olmuyor.

Çoklu krizlerden hangisine el atsa elinde kalıyor. Daha kötü bir manzarayla karşılaşmaktan kurtulamıyor. Taban desteğini hızla kaybediyor. Erimeyi, çözülüşü ve giderek yaklaşan çöküşü seyrediyor. Umutsuzca, çaresizce hem de en öğrenilmişinden. Önümüzdeki dönemde AKP içi ve AKP-MHP iktidar bloğunun iç kavgalarına, itiraf ve ifşaatlarına daha sık tanık olacağız. Kendine bağlı paramiliter güçler oluşturan grupların iç kavgasının nasıl geçeceğini şimdiden kestirmek mümkün değil ama en nihayetinde güneşi gören kar gibi eriyip gidecekler. Kuşkusuz ardlarında büyük bir tahribat bırakarak.