Türkiye seçim sahtı mahalline girdi. Tarafların giderek pozisyonu şekilleniyor. Bir yandan iktidar bloğu, öte yandan “6’lı Masa” olarak bilinen muhalefet bloğu ve HDP’nin başını çektiği Demokrasi İttifak’ı temel aktörler olarak ön plana çıkıyor. Tarafların ajandaları farklı. Biraz taraflara ve pozisyonlarına bakalım.
AKP-MHP iktidarının stratejisi uzun süredir belli. Ne pahasına olursa olsun iktidarını korumaktır. Ekonomik, siyasi ve toplumsal kriterlere bakıldığında normal şartlarda yapılacak bir seçimde iktidarını kaybedeceği kesin gibi. İktidarın kendisi de bunun farkında. Stratejisini normal bir seçim süreci üzerine kurmayacağını tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok. O zaman anormal şartlarda yapılacak bir seçimi hedefliyordur. Peki, bu nasıl olacak?
İktidarın şimdiye kadarki icraatlarına bakıldığında nasıl olacağını tahmin etmek zor değil! A planı Kürtlere karşı savaş üzerinden milliyetçiliği köpürtmek, kitleleri buradan hareketle konsolide etmek. Aynı zamanda resmi muhalefeti de hareket edemez hale getirmek. Federal Kürdistan Bölgesi’ne 17 Nisan’da başlattığı saldırıyla ilk adımını attı. Beklediği ve umduğu gibi resmi muhalefetin desteğini de tam aldı. İşin geri kalan kısmı topluma sunabileceği bir başarı ve kahramanlık hikayesi çıkarmak.
İktidar yetkililerinin açıklamalarına ve basınına bakıldığında umutların bağlandığı bu alandan herhangi bir haber yok. Öyle anlaşılıyor işler istendiği gibi gitmiyor. Yerel kaynaklardan alınan bilgilere bakıldığında, iktidarın KDP işbirliğiyle giriştiği saldırı konseptinde istediğini alması giderek zor ve hatta imkansız hale geliyor. Bu aynı zamanda A planının iflas etmesi demektir.
İktidarın B planı ise, savaş halini bahane göstererek seçimleri ertelemektir. Bunun için içerde kaos halinin yaratılması gerekiyor. İktidarın son birkaç haftalık icraatlarına bakıldığında B planına geçtiği izlenimi veriyor. Elbette B planında da yine birinci hedef Kürtler olurken, CHP başta olmak üzere kimi resmi muhalefet kesimleri de bir oranda dahil edilecektir.
Son üç hafta içinde üst üste operasyon yapılan HDP Genel Merkezi’nin saldırı düzenlenerek milletvekilleri tehdit edildi. Kimliği belirsiz kişiler polis eşliğinde gece yarısı İstanbul’da HDP il binasına girerken güvenlik kameralarına yakalandı. Kürt sanatçılar Aynur Doğan, Metin-Kemal Karaman’ın konserleri Kürtçe müzik çaldıkları için iptal edildi. Amed Şehir Tiyatrosu’nun İzmit’te oynayacağı Don Kixot oyunu, Bitlis’te Störka Karwan müzik grubunun konseri aynı gerekçelerle engellendi.
Gezi davasında başta Kavala ve Yapıcı olmak üzere sivil topluma gözdağı verilircesine cezalar yağdırıldı. CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na verilen ceza Yargıtay’da onandı. Son olarak HDP’nin Diyarbakır’daki bölge konferansı engellenmek istendi. Görünen o ki iktidar provokatif adımlarla bir kaos ortamı yaratma sürecini başlatmış vaziyette. Beka söylemiyle savaş hali yaratarak seçimleri ertelemek istiyor.
Anayasaya göre savaş halinde, Meclis iki defa üst üste seçimi erteleyebilir. Şartı, Meclis’in üçte ikisinin onayının olması. AKP-MHP bloğunun hali hazırda Meclis çoğunluğu buna yetmiyor. Tam da burada muhalefetin “resmi” yanının devreye girmesi ihtimali yüksek. Peki muhalefet Erdoğan’a seçimi ertelemek için gereken desteği verebilir mi?
Burada muhalefetin ajandasına bakmakta yarar var. “6’lı Masa” olarak bilinen geniş muhalefet, herkes gibi iktidarın ilk seçimde gideceğine inanıyor. Buna inandığı kadar, iktidarın normal bir seçim yapacağına da inanıyor. Görülen gerçekliği rağmen yaptığı tek şeyin erken seçim gazelleri okumasının nedeni de bu. Her ne kadar zaman zaman tereddütlerini ifade etse de pratik politikalarına bakıldığında normal bir seçim sürecine hazırlanıyor. Kendileri iktidarı rahatsız edecek herhangi bir adım atmadıkları gibi “iktidara yarar safsatasıyla” halkın da demokratik tepkisini göstermesinin önünde en büyük engel halinde.
Resmi muhalefetin mevcut politikasızlığı ve hareketsizliği iktidara planlarını rahatça hayata geçirmesi için geniş bir manevra alanı açıyor. İktidarın milliyetçilik sosuna buladığı tüm adımlarına sahip çıkarak destek veriyor. Herhangi bir tepkiyle karşılaşmayan iktidar, istediği konuyu kitabına uydurarak ‘beka’ söylemiyle milliyetçilik sosuna bulayabiliyor. Türkiye’de herhangi bir konunun Kürt karşıtlığı üzerinden milliyetçi zemine çekilmesi oldukça kolay. Nitekim iktidar bu konuda gayet mahir.
Tam da bu noktada iktidarın Kürtlere karşı Federal Kürdistan Bölgesi’nde başlattığı saldırı silsilesini Kuzey ve Doğu Suriye’ye yayması, içerde Kürtlere karşı provokatif adımlarla savaş hali yaratması mümkün. Erdoğan’ın Finlandiya ve İsveç’in NATO üyelik sürecine karşı çıkmasının sebebi de Kürtlere karşı savaşta destur almak içindir. Böylesi bir atmosferde mevzu Kürtler olunca, A planının arkasında dizilen resmi muhalefetin B planına da aynı desteği vermesi uzak bir ihtimal değil. En nihayetinde iktidara en karşıt olan kanadı, “Anayasa’ya aykırı ama evet diyeceğiz” deyip 2017 Referandumu’nun önünü açan resmi bir muhalefet var karşımızda. Resmi muhalefet iktidarın yaptıklarından rahatsızsa öncelikle Kürtlere karşı içerde ve dışarıda yürütülen saldırılara karşı tutum almalı ya da en azında destek vermemesi gerekir.
Milliyetçilik hastalığından muzdarip olan, iktidarı ve resmi muhalefeti dışında asıl önemli olan ise, HDP ve Türkiye’nin demokratik, sol, sosyalist muhalefeti, kadın ve gençlik hareketleridir. Kendileri başta olmak üzere, halkların karşı karşıya kaldığı tehlikeyi iyi görmelidir. Geç kalmadan ortak mücadele yollarını bulmak ve halkların, işçilerin, işsizlerin, yoksulların tepkisini örgütlemeli ve harekete geçirmelidir. En kapsayıcı ittifak ve ortaklaşmayı yaratarak tehlikenin önüne geçmelidir. Normal zamanlarda yapılabilecek ve yapılması gerekli teorik tartışmaların ötesine geçebilmeli.
Zira iktidarın amaçlarına ulaşması için saldırdığı ve bundan sonra planlarını üzerinde uygulayacağı hedef olduğu açıktır. Mevcut iktidarın seçimi ertelemesi ya da gücünü tahkim ettiği bir seçimle iktidarda kaldığı bir ülkede, resmi muhalefetin bir yaşama alanı olabilir ancak Kürtlerin, sol, sosyalist güçlerin, kadın ve gençlik hareketlerinin bir yaşam alanı olmayacaktır. Gün, öncelikle tüm gücü eline alan ve fütursuzca saldıran iktidarı yenilgiye uğratmak ve tehlikeyi bertaraf etmek günüdür.
HDP’nin buna öncülük etmesi gerekir. Ancak HDP’ye yönelik günlük saldırı dozu gözetildiğinde demokratik muhalefetin tamamının inisiyatif alması, daha önce atılan adımları hızlandırması ve yeni adımlar atması gerekir. Halkların bu mirası, deneyimi ve gücü var ve bu güce en fazla da bugün ihtiyaç duyuluyor. Bu basiret gösterilmese, Kürtçe konuşmak da, doğayı savunmak da, başı açık dolaşmak da, emeğinin karşılığını istemek de yasak olur!