Euro bölgesinde ağustosta yüzde 9,1 seviyesinde olan yıllık enflasyon, eylülde yüzde 10’a çıktı. Avrupa ülkeleri, kendileri için yeni sayılabilecek bir olgu olan yüksek enflasyonla mücadele etmenin yollarını arıyor.
Enflasyon neden artıyor?
Almanya Federal İstatistik Kurumu’na (DESTATIS) göre, enflasyon artışının kaynağı yükselen enerji fiyatları. Ancak tek neden bu olmamalı. Gelişmiş ülkeler yıllardır enerji meselesini konuşup, tartışıyor. Enerji fiyatlarındaki artışlara karşı daha dayanıklı bir ekonomik yapı olması gerekmez mi?
Kuşkusuz enerji fiyatları büyük etken. Ancak iktisadi yapı da gelinen noktada enflasyon üretmeye başladı. 1980’den itibaren tüm dünyayı etkisi altına alan küreselleşme süreci, öncelikle uluslararası ticareti artırarak genel talep düzeyini artırdı. Artan talebe arz ile cevap veren ülkelerde önemli büyüme oranları yakalanabildi.
Başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere yüksek büyüme oranları ile süreç devam etti. Ancak 2008 küresel krizinde bu gidişat sekteye uğradı. 2008 krizini aşabilmek için gelişmiş ülkeler para basma yoluna gitti.
Sınıra gelindi
Bu ülkelerin paraları (Dolar, Euro, Sterlin vs.) aynı zamanda uluslararası rezerv para olduğu için uzun yıllar enflasyon yaratmadı. Ancak bu sürecin bir sınırı vardı ve 2021 yılı itibariyle bu sınıra gelindi. Artan para hacmi enflasyon yaratmaya başladı.
Daha açık söylemek gerekirse henüz Rusya-Ukrayna savaşı başlamadan Avrupa’da enflasyonist süreç başlamıştı. Covid-19 krizinin etkilerinin azalması ve kısıtlamaların kaldırılması da enflasyon üzerinde etkili oldu. Salgın boyunca ertelenen taleplerin gündeme gelmesi talep yönlü bir enflasyon artışını beraberinde getirdi.
Enflasyonla mücadele için ne yapıldı?
İlk refleks olarak faiz oranlarında artışa gidildi. Artan faiz oranlarının enflasyonu düşüreceği beklentisi para politikasının temel bir yaklaşımıdır. Ancak uluslararası sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir dünyada iktisat politikaları çok farklı sonuçlar verebiliyor.
Yıllardan beri gelişmiş ekonomilerde faiz oranlarının düşük olması nedeniyle finans kapital, kendisine daha karlı alanlar olarak gelişmekte olan ülkelerin finans piyasalarını kullanıyordu. Gelişmekte olan ülkeler de bu durumdan sıcak para olarak faydalanıyor ve sermaye eksikliklerini kapatıyorlardı.
Para bolluğu enflasyonu artırdı
Ancak gelişmiş ülkeler faiz oranlarını arttırmaya başlayınca finans kapital, tekrar bu ülkelere geri dönmeye başladı. Enflasyon artışlarının bir kaynağını da burada aramak gerekiyor. Bu paraların ülkelerine geri dönmesiyle ortaya çıkan para bolluğu da enflasyon artışlarına katkı veriyor. Önemli bir tezat.
Enflasyonla mücadele için arttırılan faiz oranları yeniden enflasyon üretiyor. Bu şekilde daha karmaşık hale gelen enflasyon meselesi, gelişmiş ülkelerin gündeminde uzun dönem kalacak gibi görünüyor.
Türkiye’de durum farklı
Avrupa gibi Türkiye de enflasyon ile iç içe yaşamaya başladı. Ancak Türkiye’nin durumu biraz daha farklı.
Türkiye’de de elbette artan enerji fiyatlarının enflasyona katkısı yüksek. Ancak Türkiye sadece enerjiyi değil, çok daha geniş yelpazede ara mallarını ithal etmek zorunda.
2018’den itibaren döviz kurlarının artmaya başlamasıyla ithal girdilerin maliyetinde önemli ölçüde artışlar yaşandı. Artan maliyetlerin fiyatlara yansıması kaçınılmazdı. Fiyatların seviyesi yükselmeye başladı.
Talep enflasyonu
Bu mekanizma maliyet enflasyonu olarak biliniyor. Bir de işin talep kısmı var. Fiyatlar yükselmeye başlayınca tüketicilerde gelecekte daha fazla fiyat artışları yaşanacağı beklentisi ortaya çıktı. Fiyat artışlarından etkilenmemek için tüketiciler taleplerini öne çekti ve toplam talepte yükselme meydana geldi.
Ayrıca salgın nedeniyle ertelenmiş talepler de eklenince talep artışına bağlı olarak fiyatlar daha da yükselmeye başladı. Bu da talep enflasyonu olarak biliniyor.
Bugün gelinen noktada enflasyonla mücadele çerçevesinde, Türkiye’nin beklentileri olumluya çevirecek makroekonomik istikrar politikalarını devreye sokması en acil ihtiyaç olarak önümüzde duruyor.