Sömürgecinin nitelemeleriyle kendini adlandırmak, bozma-yeniden kurma karşı-politikasıyla bazı dönemlerde kullanıldı, etkili de oldu. Ancak neyi bozup yeniden kurmayı istediğimiz sonsuz göreceli ve muğlak bir hâl aldığında, erkek egemen kültürün argosunu yineleyerek verilen tepkiler ötekileri-kadınları, erkeklerin her dediğine açık, kendileşemeyecekleri bir zeminde tutma riskini de beraberinde getirdi.
Karşımızda hem sömürgeci kültürün hem de popüler kültürün profesyonel bir uygulayıcısı var ve yarattığı toplumu çok iyi tanıyor. Yeni-toplumu ve bireyleri bizzat iktidar mekanizmalarınca müdahale edilebilir, sınırlandırılabilir, tek tipleştirilebilir öğretisiyle şekillendiriyor. Toplumu da bireyleri de özgürlük fikrinden olabildiğine uzaklaştırarak kendilik etiğini ortadan kaldırmaya çalışıyor. Ötekilerin-kadınların kendi olma mücadelesini, savunma hattından kurucu hatta geçirmemek için istikrarlı bir seyirde saldırıyor.
Bu saldırılar karşısında uyanık olmak ama salt savunmadan ibaret kalmamak asıl marifet. Toplumsal hareketlerin bilhassa kadınların gösterdikleri direniş sayesinde özgürleşme sürecinde olduklarını söyleyebilsek de bu sürecin her bir eyleminin kurucu olup olmadığı, özgürlük pratiği olup olmadığıyla denetlenmeye muhtaç.
Özgürlüğü, insanın ne olmak istediğine dair irade, ne olmanın cevabının da hiçbir koşulda köle olarak yanıtlanmayacağı ve tiranlığın reddedileceği derinlikte görüyorsak şahsın ağzından çıkan ve dosdoğru kadın sömürgeciliğini ifade eden sıfatları bozma politikasının dışında tutmak üzerine düşünebiliriz. Yani ne münasebet deyip kendi dilimizle, ilkelerimizle yola devam etmek de bir yöntem olabilir.
Belki de failin ağzından çıkan o sözün uyandırdığı duygularla, gelişine hareket etmektense bu sözün önceden planlanmış olduğunu, kurgulanmış bir atmosfer içinde dile getirildiğini, başka şeyleri örtülemek için performe edildiğini ve cinsiyetçiliğiyle motive olduğunu bütünlüklü ele almak gerekiyor. Medya aygıtları zaten çok uzun zamandır iktidarın temel istismar aracı olarak işliyor. Yani medyanın meşru sınırlar içerisinde kullanımını aşan, kaprislerinin ve arzularının topluma pompalandığı gayrimeşru bir tekel söz konusu. Bu karşımızdakinin ötekiler-kadınlar üzerinde haksızca güç kullanan, kendisini kudretli ve varlıklı bir insan olarak taşlaştıran özneliğini oluşturuyor. Onun zihniyeti de temsil ettiği güruh da aslında kim olduğumuzu bin yıllardır görünmez kılmaya, kendine göre kadınlar yaratmaya çalışan bir mirastan geliyor. Haliyle ağzından çıkan söz de bu minvalde oluyor.
Bu katılaşma-taşlaşma ile oluşmuş, erkek egemen referansla açığa çıkmış herhangi bir sıfatın, ahlakçılığa karşı-politika olarak kullanılmasının tek başına bir özgürlük pratiği olduğunu söylemek zor. Çünkü aynı özne, mültecileri de ahlaksız, tecavüz etmek için fırsat kollayan mutlak kötüler olarak sunuyor, sokak ortasında polisin döve döve öldürdüğü çocuklara toplum düşmanı diyor. Farklı farklı biçimlerde toplumda infial yaratıyor, algıyı, öfkeyi bir gruba yönlendirip savaşlarını sürdürmeye, cinsiyetçiliği derinleştirmeye, yeni savaş mağdurları yaratmaya, insanları mültecileştirmeye ama her şekilde yönettiği-yönetemediği toplumu çürütmeye devam ediyor. Böylesi çok yönlü bir savaşta ötekilere yüklenen sıfatların ötekiler tarafından bu kadar hızlı kullanılması, insanı ürkütüyor.
Çünkü o ağızdan çıkan her sözün her türlü kullanımı etik problemler içeriyor. Dil de siyaset de savaş çıkaran sömürgeciler ve direnenler açısından farklı hatta karşıt beklenti ve ölçülerle üretilirken ağzın kimin olduğu, kimi temsil ettiği, neye çağrı yaptığı kullanılan kelimelere kimlik veriyor.
Bu yüzden savaş politikalarını her defasında başka bir magazinle perdelemeye kalkan, bu hamlelerle en çok kadınları bir “şeye” dönüştürmeyi arzulayan ağızdan çıkan sözleri ne kendime ne sokakta karşılaştığım herhangi bir kadına ne de omuz omuza mücadele ettiklerime reva görüyorum. Bu söz kendisinin argo konusundaki kuvvetli dimağından da çıksa, kutsallıklarla da süslü olsa…
Kapatırken de Foucault’nun çağa damgasını vuran sorusu yankılanıyor zihinde; “İçinde bulunduğumuz bu güncel zamanda biz kimiz?” Çünkü gnothiseauton öğüdü, kendini bilme arayışının başladığı ilk andan bu yana kıymetini koruyor ve işin şahaneliği; artık xwebûn olmaya çağırıyor.