Görünmeyeni görebilmek

Görünmeyeni görebilmek

Mehmet Nuri Özdemir

Hayatımızda öyle insanlar var ki kapladığı alan kendisine hastır; o alana giren hiç kimsenin bir görünürlüğü yoktur ve kimse o alanın sahibini alt edebilecek güce sahip değildir. Ali, kapsadığı alanı doldurabilen ve hakkını veren böylesi bir dosttur.

Bu yazıda size Ali’yi anlatmaya çalışacağım. Ali, Antakya’nın sevilen ve sayılan çok yönlü, yaratıcı ve aykırı Nusayri gençlerinden biridir. Müzisyen kimliğinin yanı sıra aslında iyi bir sosyolog ve modern dünyada hala şiirin büyüsünden kurtulamayan bir şairdir Ali.

Ali’nin doğuştan iki gözü de görmüyor; ama onu farklı kılan bizden daha ötesini görebilmesi ve daha fazlasını omuzlaması. Herkes sorumluluktan kaçarken o daha büyük sorumluluk alanlarından sözünü kurarak daha ağır yüklerin altına girebilmeyi çoktan göze almıştır. Ali ağır yüklerden dolayı şikayet etmeye tenezzül etmez, yükün ağırlığını değil dünyanın hafifleşmesidir onu kedere boğan.

Ali’yi küçük yaşlardan beri, üniversite öğrencilik yıllarımdan tanırım. Bu da yirmi yıldan daha fazlasını ediyor. İlk tanıdığımda bağlama çalıyordu ve kendi bestelerinin peşinden gitmeye çalışıyordu. Onun güzel türkülerini dinlerken arada yaptığı komikliklerine de tanık olmak başka bir keyif veriyordu.

Ali’nin şu an kendi bestelerini yaptığı “Seher Vakti Şarkıları” adıyla bir müzik albümü var; ve en son İkinci Adam yayınlarından “Antidepresan Zamanlar” adıyla bir şiir kitabı çıktı. Diğer önemli çalışmalarını şimdiden bahsetmeyelim ama yeni ürünleri dört gözle bekliyoruz.

Ali tam bir edebiyat hayranıdır; müzisyen ve şair kimliği onun sanat yönünü ön plana çıkarsa da aslında bana göre toplumsal sorunları iyi gören bir sosyologtur. Bu arada Hacettepe tarih ve sosyoloji çift anadal mezunu olduğunu hatırlatalım. Bu yönüyle Ali edebiyatın, siyasetin ve ekonominin sosyolojisine yönelik kuramsal perspektifleri yaşamla birleştirebilen bütünsel bir zekaya sahip.

Kuşkusuz iyi bir sosyolog olmanın koşulu iyi bir gözlemci olmaktır. Ali iyi bir gözlemci ve iyi bir yorumcudur; bir taraftan onunla kentlerin ekoloji sorununu tartışırken diğer taraftan kadın katliamlarını konuşabilirsiniz; devrim ve rejim tartışmalarını aile sosyolojisine kadar detaylandırabilirsiniz; bir taraftan çağımızın otoriter popülist siyasetini diğer taraftan pedagojiyi onunla konuşmanız mümkün olabilir.

Hafıza Odası’ndaki neşeyi ve 5 Noludan çıkamayan Kürt gençlerinin hayallerini çarpıcı cümlelerle size izah edebilir. Weber’i tartışırken hızlı bir geçişle Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi’nde kendinizi bulabilirsiniz. Ali bu çabasıyla sanat ve sosyoloji arasında sağlam bir köprü kurarak disiplinlerarasılığın izini sürmektedir ve bu konuda önemli bir mesafe kat ettiği söylenebilir.

Ali yaşam doludur, kıpır kıpırdır. Bazen bir göl gibi durgunlaşır, bazen de bir selin ortasında çırpınmaktır; bazen kaosun bizzat kendisi olur, bazen de herhangi bir toplumsal sorun üzerine ahlaki bir hizaya davet edebilir sizi.

Kaostur dedim, çünkü kaosu sever, durgun kalmanın çürütebileceğine inanır; velhasıl onu her zaman hem zihinsel hem de fiziksel bir hareketliliğin içinde bulmanız mümkün. Kelebekler gibi yaşamanın, bir sesin, bir arzunun, sıcak bir insan nefesinin peşinden gitmek için sürekli koşmaktadır Ali.

Tüm ömrünü beklemediği bir yolculuğa verebilir. Ali yolların insanıdır, o hep yoldadır, yol Ali’yi, Ali ise yolu arar. Fakat kaosun yaratıcı kışkırtıcılığına fena kapılmıştır. Bir yenilenme, bir arınmadır kaos onun için.

Bazen Nietzsche’nin karamsar insanı olur, tanrı ile kavgalı; yeni insan ve yeni düzen ile de problemlidir; yeni olana şüpheyle yaklaşır, eskiye meydan okur; bazen de Bloch’un Umut İlkesi’nin taşıyıcısı olur, umudu rasyonel bir ilke haline getirir ve yeni bir dünyanın kurucu öznesi olur.

Ali gibi genç ve dinamik; akıllı ve duygusal, neşeli ve kaotik insanlar olmalı hayatımızda. Hayatın tüm yansımalarını aynı anda hissettirebilir bize.

Ali’deki merhamet modern çağımızın yabancılaşmasına karşı muhteşem bir direnç noktasıdır; minik yeğenleriyle diyaloğuna tanık olmanız lazım, doğayla ve boşlukla diyaloglarını.

Ali’nin annesiyle ve üniversiteden sınıf arkadaşım olan ablasıyla kavgaları ise muazzamdır; bu tartışmalar keskin kılıçların çekildiği bir meydan muharebesini andırır; onlar Ali’yi hizaya çekmeye çalışır, Ali’nin ise tüm düzenlerle sorunlu bir yapısı vardır; o, bozarken ve yıkarken yaşar ve yaptığını yeniden bozarak yapılandırmak ister, diğerleri ise normalliğin peşindedir. Yine de Ali’nin beslendiği asıl kaynak sevgidir. Aile onu bunalttığı kadar bir o kadar da ona alan açmıştır.

Ama Ali yine de kaostur, zaptedilmez bir sezgi, duygu ve rasyonalite dünyası vardır Ali’nin. Esnek yapısı ve çelişkileriyle mutlu olduğu kadar doğrularından da asla taviz vermeyen katı sınırları vardır Ali’nin.

Ali size bir çok şeyi unutturarak onun yerine yepyeni ve orijinal gerilimler ve geçişler yükleyebilir; sizi çok yorabilir, çünkü kendisini yoran, kendisini nefessiz bırakan bir kaosun içinden çıkarak size ulaşmaya çalışmaktadır; siz normalin izini sürerken Ali sıra dışı olanın şifreleriyle oyun oynamaktadır. Her şeyden öte modern dünyayla yürüttüğü radikal savaş normal olan ile ilişkisini uyumsuz ve aykırı hale getirmektedir.

Fakat toplum dışı değildir Ali; günlerce kapanabilir, siz onu göremezsiniz, ama o hepinizle ilgili hesaplar peşindedir. Sizin sosyolojinizi, müzik ve şiir dünyanızı, politik ve edebi hallerinizi gözden geçirmek için bu zamanlarda kendine gömülür. Ve buradan çıkarken mutlaka elinde bir ürünle çıkagelir.

Ürünün niteliği, kabul edilebilirliği ve popülerliği onun için önemli değildir; onun için önemli olan, değerli bulduğu herhangi bir meseleye zaman ayırabilmek, ona odaklanmak ona yol olmak, köprü olmak, ses olmak ve onu anlamaktır. Çünkü onun için hakikate temas edebilmek önemlidir.

Ali’nin daha özgür bir dünyada yaşama hayali her zaman vardı ve sanırım bizim de arzuladığımız, ütopyasını baş ucuna bıraktığımız böyle bir dünya istiyoruz; Ali bu ütopyanın ter döken en namuslu işçilerinden biridir.