Göz önemli bir duyu organıdır. O olmadan yaşam çekilmez haldedir. Göz ile ilgili o kadar çok söz söylenmiştir ki hepsinin bir gerçekliği olmakla birlikte, “bir insanın yalan söylediğini anlamanın en kolay yolu gözlerinin içerisine bakmaktır. Çünkü gözler kalbin aynasıdır ve aslında içimizden geçirdiklerimizi yansıtır” görüşü en yaygınıdır. Ayı paralelde, “yalan söyleyen insanlar gözlerini karşısındakinden kaçırırlar” denir.
Ahmet Selçuk İlkan’ın “gözler kalbin aynasıdır” şiiri de birçok sanatçı tarafından seslendirilmekte ve birçok insan yaşadığı süreç bağlantılı yaygın olarak dinlenmektedir.
Bir de “kalp gözü” vardır.
Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati’nin bir TV programında, “gözlerime bakar mısınız, ne görüyorsunuz, ne görüyorsunuz gözlerimde?” sözünü bir inandırıcılık, bir güven nişanesi olarak söyledi. Bu sayede toplumun ekseriyeti bakan Nebati’yi tanımış oldu. Halbuki daha önce bakan yardımcısıydı ve ‘ekonomi politikalarında’ söz sahibiydi. Bakan Nebati bu sözü söyledikten daha birkaç ay geçmeden, ne ekonomi kaldı, ne de gözlerindeki fer.
Bir de memlekette, “ben tıp mensubu değilim; alanım ekonomi”, “ben ekonomistim” diyen bir partili cumhurbaşkanımız var. Sanki cumhurbaşkanı olmak için ekonomist olmak gerekiyormuş gibi! Sık sık, “göz, gönül gözü, kalp gözü” kavramlarını kullanır. Bir de bir gözlük meselesi var; güneş gözlüğü.
Gözlük, görme yetisi zayıflayan gözlerin iyi görmesi için, güneş gözlüğü ise gözü zararlı güneş ışınlarından korumak için kullanılır. Bir nevi tedavi değil; tedbir amaçlıdır. Ama güneş gözlüğünün bunun dışında da önemli vasıfları vardır. Kullananlar toplumun belleğinde. Kolay kolay unutulmuyor ve kişi bağlantılı olaylar da hafızalarda tazeliğini korumaktadır.
Güneşin olmadığı yerde kullanan kendine bir gizem katmak için, tanınmasını engellemek, rahatsız edilmemek için kullanır genellikle. Yine kimilerince bir ajan ya da mafyanın simgesi olarak tanımlanır.
Bir başka grup, kendini toplumun elit kesimine taşıma niyetiyle kullanır. Bu gruptakiler gözlüğü genellikle kafada tutarlar, göze takmazlar. Daha çok AB formunda yaşam özlemi duyar ve kısmen toplumla kesişirler. Tabi konumuz bu değil.
Bir de ‘devlet yetkilileri’ kullanır. Açık bir arazide yapılan bir tatbikatı izlemek için kullanan çoktur. Hem geniş ufka bakarken verim almak için hem de “ya aslında bu askeri işler benim işim değil” havası vermek için… Bunu daha çok Özal ve Demirel yapardı.
Tansu Çiller, Mehmet Ağar, Doğan Güreş, Ünal Erkan, Hayri Kozakçıoğlu, Hüseyin Kocadağ, Korkut Eken ise gözlerinin görünmediği gözlükler ile adeta özdeşleşmiş kişilerdir. İş başında oldukları dönem ise, ‘icraatları’ ve tanımlamalarıyla herkesin malumu! Her şey o gözlüklerin arkasında saklıdır.
Birçok devlet yetkilisi, siyasetçisi de Kürt illerine gittiğinde güneş gözlüğü arkasında konuşmayı tercih etmektedir. Doğuda güneş fazla olsa gerek ki, batıda kullanmadığı güneş gözlüğünü doğuda kullanmaktadır.
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, 11 Haziran’da Van’daydı. Bazı siyasetçiler başka şehre gittiğinde genellikle çarşı pazara iner halk ile hasbıhal eder. Ama Erdoğan her gittiği yerde toplu açılış yapar. Halka gitmez; halkı, ‘devlet gücünü’ kullanarak ayağına toplar. Van’da da kimsenin neyin, kaçıncı ‘açılışı’ olduğunu bilmediği, “Toplu Açılış Töreni”nde konuştu. Gözünde güneş gözlüğü, Ak Saray’daki gibi halktan uzak ve yüksekten bir platformda, başlattı seçim startını.
Temmuz 2016’dan beri yasak olan açık hava etkinliğinin olduğu Van’da, “Bu kadim şehrin asırlık ihlallerinin telafisinde, ihtiyaçlarının giderilmesinde, insanımızın layık olduğu demokrasi ve kalkınma adımlarının atılmasında hep Van ile omuz omuza olduk” dedi.
Van Büyükşehir ve ilçe belediye başkanlarının görevden alındığı, yerlerine kayyım atandığı, bazılarının hala hapiste olduğunu atlayarak, “Kardeşlerim, Allah aşkına soruyorum, Van’ı susuz bıraktılar mı? Suyunu kestiler. Kim? Su sorununu çözmesi gerekirdi Van Büyükşehir Belediyesi. Ama bunu yapmadılar. Peki Erdoğan, Devlet Su İşlerini görevlendirmek suretiyle Van’ın su sorununu çözdü mü? Niye? Ben şuna inanıyorum. ‘Benim buradaki Kürt kardeşlerimi susuz bırakmaya kimsenin hakkı yok.’ diyordum ve su sorununu da biz Kürt, Türk ayırt etmeksizin çözdük” dedi. Sanki DSİ başka ülkenin kurumuymuş, şimdiye kadar Van’lılar Van gölünden suyunu içiyorlarmış ve mevzunun Kürtlük, Türklük ile alakası varmış gibi… Hem de Kürtçe tabelaların bile söküldüğü şehirde.
Başka; “Van depreminin gecesinde Erdoğan buradaydı. HADEP neredeydi, ben Kürdüm diyenler neredeydi. Benim için Kürt ve Türk kardeşlerim arasında fark yok” bile dedi.
“Van’a üniversiteyi kim getirdi? Biz. Hastane olarak eğitim araştırmayı kim getirdi? Biz size aşığız. Neşet Ertaş ne diyor, aşkınan koşan yorulmaz diyor. Biz de aşkınan koşuyor ve yorulmuyoruz” dedi, maalesef.
Güneş gözlüğüne gelelim tekrar. Sizce eskiden halkın arasına karışan Erdoğan, uzakta ve güneş gözlüğünün arkasında bunları neden anlattı. Gözün sahiciliğinden mi korktu. Yoksa bir keresinde, Kılıçdaroğlu’nun “iktidarımızda, mazotun fiyatını indireceğim” deyişini yuhalayan bir kitle mi görmek istedi. Yoksa anlatacak, gözün vereceği başka bir şeyi yok muydu? Gerçekten gözlük neyi perdeledi?