Hak savunucularına yönelik saldırıların iktidar, yargı ve medya eliyle gerçekleştiğini raporlaştıran Hafıza Merkezi, “Hak savunucuları güvende değilse kimse güvende değildir” ifadesini kullandı.
Hafıza Merkezi, 2015 ile 2021 tarihleri arasında hak savunucularına yönelik saldırıları içeren raporunu Galata’da bulunan Postane’de yaptığı basın açıklaması kamuoyuna paylaştı. “Sessiz Kalma: Hak Savunucularına Yönelik Yıldırma Politikaları 2015-2021” başlığıyla hazırlanan 129 sayfalık raporda, sivil alanın daraltılması veya daraltılmasına dönük hazırlanan yasal düzenlemelere de yer verildi.
Raporda, dernek mevzuatında yapılan değişiklikler yoğun bir saldırı dalgasının kurgulandığı ifade edildi. Raporda, ayrıca “terör” kavramı üzerinden kurgulanan yasal düzenlemelerin hak savunucularını susturmaya dönük bir baskı aracına dönüştüğüne işaret edildi.
Raporda, ayrıca hak savunucularına yönelik müdahale yöntemlerine de yer verildi. Raporda, dikkat çeken hususlar arasında “yargısal taciz”, “idari taciz” ve “medyada hedef” gösterme olarak yer aldı. Raporun sonuç bölümünde ise talepler yer aldı.
Rapora dair söz alan insan hakları savunucusu Murat Çelikkan, 2018’den beri insan hakları savunucularının savunulması konusunda çalışmalar yaptıklarını kaydetti.
‘Demokrasi boğuluyor’
Hak savunucuların her türlü şiddete karşı olduğuna vurgu yapan Çelikkan, “Hak savunucularının güvende olmadığı bir toplumda hiç kimse güvende değildir. Hak savunucuları için tehdit ve baskı, bir ülkedeki hukukun üstünlüğüne yasalarına ve demokrasi insan haklarına artık önem verilmediğinin en önemli göstergesidir” diye konuştu.
Dünyada seçilmişlerin eliyle demokrasinin boğulduğun ifade eden Çelikkan, şu sözleri dile getirdi:
Hemen hemen her ülkede benzerlikler var. Her yerde saldırı altındalar. Bu genellikle medya kontrol altına alınarak ve hedef göstermelerle başlatılıyor. Yargı mercileri de tamamen bir cezalandırma aracı olarak kullanılıyor. Bu gün Türkiye’de hak mücadelesi veren en köklü kurumlar ve çalışanları hedef alınmıştır. Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) başkanı Şebnem Kurur Fincancı iktidar ve medyasının hedefinde. Özgür Gündem gazetesi ile dayanıştığı için yargılandı, tutuklandı. Aynı şekilde Cumartesi Anneleri’nin taleplerinin yerin getirmek yerine cezalandırılmaya çalışılıyor.
‘Yasalar kötü niyetle kullanılıyor’
Daha sonra konuşan Hafıza Merkezi’nden Özlem Zıngıl, raporda 67 hak savunucuna dönük saldırıları ele aldıklarını dile getirdi. Hak savunucularına dönük müdahaleler arasında yasaların kötü niyetle kullanılması olduğunu söyleyen Zıngıl, hak savunucuların aleyhine kullanılan yasalara işaret etti.
Yargılanan hak savunucularının “Örgütü Üyeliği”, “Örgütü Adına Suç İşleme”, “Örgüte Yardım Etme”, “Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik Etme” ve “Cumhurbaşkanına Hakaret Etme”, “Örgüt Propagandası Yapma” ile “2911 Sayılı Toplantı Gösteri Yürüyüşü Kanununa Muhalefet Etme” gibi suçlamalarla baskı altına alındığına işaret eden Zıngıl, “Bu suçlamaların yöneltilmesine yol açan eylemler çoğunlukla ifade özgürlüğünü kullanan hak savunucusunun basın açıklamasına katılması, sosyal medya paylaşımı yapması, toplantı gösteri yürüyüşüne katılması gibi demokratik hakların kullanılmasıyla ortaya çıkıyor. Savcılar ve hâkimler hak savunucularına bu suçları isnat ederken, bir hak olarak ifade özgürlüğünü, bu özgürlüğün sınırlanmasına getirilen kuralları ve ayrıca kişilerin hak savunucusu kimliğini dikkate almıyor” ifadelerini kullandı.
‘Amaç caydırıcı etki’
Ardından söz alan Hafıza Merkezi’nden Burcu Bingöllü, raporun ikinci bölümünde yer alan yargısal ve idari taciz ve medyadaki hedef göstermelere değindi. Bingöllü, “Bu noktada hak savunucularına yönelik yargısal işlemlerde sergilenen düşmanca tutum, sadece işleme tabi tutulan ve doğrudan etkilenenler üzerinde değil tüm hak savunucuları üzerinde ‘caydırıcı etki’ yaratmayı amaçlarken, yargı makamlarının öngörülemez pratiği yasal güvencelerin de ihlalini beraberinde getiriyor. Bu yargısal tacizi mümkün kılan yapısal sorunların yargı bağımsızlığı, adil yargılanma hakkı ve özgürlük ve güvenlik hakkı temelinde detaylı bir analizi yer alıyor” diye kaydetti.
Yargının siyasal iktidarın uzantısı haline geldiğine işaret eden Bingöllü, bu durumun bir baskı aracına dönüştüğüne dikkat çekti. Bingöllü, “Bu yargısal taciz uygulamalarının zamanlaması ya da hızı çoğunlukla yargının siyasal amaçlar doğrultusunda nasıl araçsallaştırıldığına da işaret ediyor. Yasal ve meşru eylemlerin kriminalize edilmesi, savunuculuk kapsamında açıklamada bulunma, rapor/kitap yayınlama, görüşmeler yapma, çalıştay/atölye gibi etkinlikler düzenleme ya da katılma gibi herhangi bir suç oluşturmayan eylemler nedeniyle hak savunucularının suçlamalarla karşılaşması en sık rastlanan uygulama olarak öne çıkıyor” dedi.
‘İktidarın medyası’
Hak savunucularının aynı zamanda medya tarafından itibarsızlaştırılmaya da çalışıldığına dikkat çeken Bingöllü, sözlerine şöyle devam etti:
Medyanın da hak savunucularına karşı kamuoyu oluşturulmasında, damgalama ve marjinalleştirmeye maruz bırakılmasında merkezi bir işlev gördüğünü söyleyebiliriz. Hak savunucularının doğrudan hedef gösterilmesi, çalışmalarına ilişkin bilgilerin kasıtlı olarak çarpıtılması şeklinde seyreden bu karalama kampanyalarının, takiben açılan soruşturmalar ya da gündeme getirilen yeni yasal düzenlemeler için delil/dayanak oluşturması da söz konusu. Negatif medya kampanyalarının belirli dönemlerde belirli hak alanlarına, belirli grup hak savunucularına ya da hak örgütlerine yöneldiği görülüyor. Bu anlamda iktidar politikalarıyla da zamansal olarak bir paralellik açığa çıkıyor.
HABER MERKEZİ