İbrahim Aslan
AKP, iktidarda olmanın 20 yılını tamamladı. Az bir zaman değil.
Bu 20 yıllık iktidar olma zaman dilimini, Erdoğan’ın deyimiyle ‘kalfalık, çıraklık, ustalık’ aşamalarını katederek geldi ve sürdürmeye devam ediyor.
AKP’nin iktidar deneyimine, yerel yönetimlerde siyasal İslamcıların 90’lı yıllardan itibaren birçok yerde iktidar olmalarının deneyimini de eklemek gerekiyor.
Yine iktidarın 2015 sonrası ortağı olan MHP ve Ergenekon gibi devlet yapılarının, bu deneyime kattıklarını da unutmamalıyız.
Yazının başlığına dönecek olursak, bu iktidar neden mahirdir ve neden hakkını vermek gerekiyor?
Sadece çok bildik bazı meselelerimiz üzerinden gidelim.
Türk Lirası, dolar karşısında en fazla değer kaybeden para birimi.
100 liranın, 200 liranın, 1000 liranın artan pahalılık karşısında, döviz kuru karşısında hiçbir anlamı yok.
Merkez Bankası’nın rezervleri yani halkın parası, iktidar tarafından doları frenlemek için eritildi ve eritilmeye devam ediyor.
Buna rağmen 1 dolar hala 13-14 TL ediyor ancak bu iktidar, kur korumalı TL mevduatıyla halka hiç çekinmeden bir zafer öyküsü sunabiliyor.
Yetmiyor, bu sistem ile uzun vadeli olarak döviz kurundaki dalgalanmaya karşı halkın parası bankada parası olan zenginlere garanti olarak sunuluyor.
Türk Lirası ise, dolar karşısındaki en değersiz para birimleri arasındaki yerini korumaya devam ediyor.
Zamlar almış başını gidiyor. Gerçek enflasyon yüzde 50’lileri aşmış durumda.
Asgari ücrete yapılan zam, büyük bir başarı olarak gündemleştiriliyor.
Milyonlarca asgari ücretli, bankamatikten aldığı maaşıyla markete, pazara, bakkala ulaşmadan bu zam soba görmüş kar tanesi gibi eriyor.
Bir haftada 5 lira olan şey 15 liraya, 15 lira olan şey 40 liraya çıkıyor.
Marketlerde, pazarlarda, bakkallarda günlük değil artık anlık olarak fiyat etiketleri arttırılıyor ancak iktidar, asgari ücrete yapılan zam oranı üzerinden muhalefeti terbiye etmeyi sürdürüyor.
Karadeniz’de doğalgaz bulunduğundan beri başımıza gelmeyen kalmadı.
Doğalgaz ucuzlayacak, kestaneleri bırak soba üzerinde, kalorifer petekleri üzerinde pişirip keyif yapacağımızı düşünürken, kombilere uzaktan hasretle battaniye altında bakar olduk!
Ne battaniye ne kombi yoksulları ısıtıyor.
İnsanlar yakıt parası bulamadığı için donarak yaşamını yitiren bebekler var memlekette ama iktidar büyük enerji projelerinden bahsediyor.
Elektrik ve doğalgaz yetersizliğinden dolayı fabrikalara şalterler kapattırılırken bu ekonomik krizde, “büyük devlet” edebiyatı, sözcülerinden medyasına tüm iktidar aygıtları tarafından hiçbir haya duyulmadan dile getiriliyor.
2022 yılının iktidar açısından mahir işlerinden biri de elektriğe kademeli zam meselesi oldu.
Nasıl bir şeyse herkes iyi olacak zannetti! Çünkü kademeli…
Ancak 2022’nin ocağında gelen faturalar, ortalığı yakıp yıktı. Faturalarda yüzde 100, yüzde 200 gibi bir zam var.
Mahir iktidar, bu kademeli değil bildiğin kafa göz dağıtan zammı savunmaya devam ediyor.
En temel ihtiyaçlarını milyonlarca yoksul alamıyor.
Halk ekmek büfelerinin önündeki kuyruklar uzadıkça uzuyor.
İnsanlar çöplerden, pazar artıklarından besleniyor.
Durum buyken iktidar sözcüleri, ortakları, yandaş gazetecileri ve sanatçıları, tasarruf adı altında insanlara yaratıcı akıl vermekten geri durmuyor!
Bırakalım yarım kilo kıyma veya tavuk, ekmek alamayacak insanlara, “Ben kuzuyu tam kestiriyorum. Siz de öyle yapın” diye öneri de bulunuyorlar.
Bir eli yağda ötekisi balda, yediği önünde yemediği arkasında sanatçılarımız!, simidi sadece nostalji olsun diye tüketirken, “Bu zor günleri gerekirse simit yiyerek atlatacağız” diyerek, akıl vermekten geri durmuyor.
AKP ve ortaklarının bu kötüye ilişkin mahir olmaları, Hitler’in Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’e isnat edilen sözlerini getiriyor akıllara.
Goebbels’e isnat edilen Büyük Yalan tekniği diye aktarılan o meşhur sözler şöyledir:
“Yeterince büyük bir yalan söyler ve onu tekrar etmeye devam ederseniz, insanlar sonunda ona inanmaya başlayacaklardır. Yalan, ancak Devletin halkı yalanın siyasi, ekonomik ve / veya askeri sonuçlarından koruyabileceği süre boyunca sürdürülebilir. Dolayısıyla, Devletin muhalefeti bastırmak için tüm yetkilerini kullanması hayati önem taşır, çünkü gerçek, yalanın ölümcül düşmanıdır ve dolayısıyla gerçek, Devletin en büyük düşmanıdır.”
Goebbels, AKP ve ortaklarının iktidarını görmüş olsaydı, Büyük Yalan tekniğinin çerçevesini daha da genişletirdi. Belki Hitler’in ömrünü biraz daha uzatacak yöntemler bulabilirdi.
Goebbels’in yararlanamadığı günümüz Türkiye iktidarı, açık ki Goebbels’in Büyük Yalan tekniğini oldukça geliştirmiş ve büyük bir mahirlikle, sadece ve sadece iktidarını korumak, ömrünü uzatmak için halka karşı kullanıyor.
Büyük Yalan tekniğine karşı gerçekleri ortaya koyan politikacılar, işçiler, emekçiler, gazeteciler, sanatçılar ise, “devletin en büyük düşmanı” diye hedef alınıyor.
Sadece dilleri koparılmak, sesleri kesilmekle, dört duvar arasına koyulmakla tehdit edilmiyor, bu tehdit birebir uygulamalarla iktidar tarafından gerçekleştiriliyor.
Neden?
Ustalık döneminin ‘Büyük Yalanının’ ortaya çıkmaması için…