Cezaevlerinde yaşanan ölümlerin sorumlusunun Adalet Bakanı olduğunu belirten HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Serhat Eren, cezaevlerindeki ihlallerinin son bulması için Adalet Bakanlığı’nı acilen harekete geçmeye çağırdı.
HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu, cezaevlerinde yaşanan ihlaller, ölümler ve tecride ilişkin parti Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi. HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Serhat Eren, cezaevlerindeki ihlaller tecrit ve ölümlerin sürdüğünü dile getirerek, “Sayın Öcalan ailesi ile görüştürülmüyor, bütün hakları ihlal ediliyor. İşkence olmadığını söyleyenlere diyoruz ki, en büyük işkence İmralı’da yapılan işkencedir. Buradaki uygulamaların işkence olduğunu hem mahkeme kararları hem de CPT raporları ile burada yapılanların işkence olduğu teyit edilmiş durumda” dedi.
AKP’nin yasa ve hukuk tanımamazlığı ilk olarak İmralı’dan başlattığını dile getiren Eren, “Bu hukuksuzluk başta cezaevleri olmak üzere Türkiye’nin her tarafına yayılmış durumda. Cezaevlerinin koşulları, mahpusların sağlık hizmetlerine erişimindeki sorunlar nedeniyle neredeyse her hafta cezaevlerinden gelen ölüm haberleriyle uyanıyoruz. Bu cinayetlerin ve ölümlerin sıradan ve normal olmadığını biliyoruz. Sadece 2022 yılında 22 mahpus cezaevlerinde yaşamını yitirdi” diye belirtti.
Cezaevlerinden cenazeler çıktığını aktaran Eren, şöyle devam etti:
Sağ salim girdikleri cezaevlerinden sağlıklı çıkmaları gerekirken, maalesef cenazeleri çıkıyor. Devlet cezaevlerinde mahpusların maddi ve manevi yaşamlarını korumakla yükümlüdür. Cezaevlerindeki koşulların ve tedavi koşullarının sağlanmaması nedeniyle ölümler yaşanıyor. Cezaevi idarelerinin yaptığı kötü uygulamalar ve işkencelerden dolayı cezaevleri ve yine verdikleri ‘cezaevlerinde kalabilir’ raporu veren ATK ve bütün bu ayrımcı uygulamalara olanak sağlayan Adalet Bakanı bütün bu ölümlerden sorumludur. Bizler bu sorumluluğu hatırlatmaya devam edeceğiz. Cezaevlerinde bu ihlallerin son bulması için çalışmaya devam edeceğiz. Toplumsal barışın sağlanması cezaevlerindeki işkence ve yaşam hakkı ihlallerinin son bulması için Adalet Bakanlığını acilen harekete geçmeye çağırıyoruz.
Ardından HDP Hukuk Komisyonu bünyesinde çalışma yürüten Cezaevi Komisyonu Sözcüsü Alişan Şahin değerlendirmelerde bulundu.
2002’de 47 tutuklu yaşamını yitirdi
3 Temmuz 2022 tarihli kongre ardından cezaevlerine yönelik çalışma başlattıklarını dile getiren Şahin, “2022 başından beri cezaevlerinde hayatını kaybeden tutuklu ve hükümlü sayısı 47″ dedi.
Hasta tutuklu Ehettin Kaynar’ın durumuna dair de Şahin, şu bilgileri verdi:
Kanser hastası, kanser vücudunun bütün dokularını sarmış durumda. ATK’ye getirildi, Ankara’da Sincan Kampus hastanesinde tutuluyor. Ehettin Kaynar, tutuklu olmasına, hakkında kesinleşmiş herhangi bir hüküm bulunmamış olmasına rağmen tahliye kararı vermesi gereken Iğdır Ağır Ceza Mahkemesi ve mahkemenin topu attığı İstinaf Mahkemesince tahliye edilmiyor. Ehettin Kaynar, tutuklu, adli tıp raporuna bile gerek yok. Tahliye kararı mahkemeler tarafından verilmesi gerekirken, korkudan bu kararı vermiyor. Tarafsız ve bağımsız olduğuna inandığımız yargıçları derhal harekete geçmesini ve Ehettin’in derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz.
İmralı’da Öcalan üzerinde ki uygulamaların Türkiye geneline yayıldığını aktaran Şahin, şunları söyledi:
Nasıl başladı? Bu anlayışla artık cezaevlerinde tecrit koşullarında hücrede yatması gerekmeyen süreli hapis cezası alan kişiler bile tekli koğuşlarda ya da yüksek güvenlikli cezaevlerinde tutulmaya başladı. Yeni başlayan yüksek güvenlikli cezaevi uygulamalarında insanlar tamamen tecrit altında. İleride uzun süre bu cezaevlerinde kalacak olurlarsa konuşmayı bile unutabilirler. Devletin uygulamaları konusunda dünyadaki bu örnekleri ile birlikte bu kararlarını gözden geçirmeye davet ediyoruz.
‘Cezaevlerinin takipçisiyiz’
Bu ülkede etkin sağlık hizmetlerinden yararlanamadığı için yüzlerce, binlerce insan var. Yakın tarihine dönersek 2021’de de büyük bölümü siyasi 51 tutuklu ve hükümlü hayatını kaybetti. Onlarca yıl içinde bu rakam 552 oldu. Bu korkunç bir rakam, cezaevlerindeki yaşam hakkı ihlalleri konusunda. Bu açıklamayı yapmamızın sebebi biz çözüm merkezi olduğumuza inandığımız için siyaseten bu kararları alacak kişilere siyasi sorumluluğumuz gereği görevlerini yapmalarını gerektiğini hatırlatmak için buradayız. Biz hafızamızda kötü anılar biriktirmek istemiyoruz. Biz maddi gerçek çerçevesinde bu hukuksuzları yaratan, bu haksızlıkları ve işkenceleri yapan kişilerin etkin soruşturma ile hesaplarının vermesi için Meclis çatısı altındaki karar alıcı partilere ve onların görevlendirdiği bürokrasiye bunlarını hatırlatıyoruz. Bu yapılanlar suçtur.
Şartlı tahliyeler engelleniyor
Son zamanlarda özellikle PKK’den hükümlü tutsakların şartlı salıverme süreleri yaklaştıkça infaz yasasında yapılan bilinçli değişiklikle bu hükümlülerin infazlarının kasıtlı olarak yakıldığını gözlemliyoruz. Bu da bir hak ihlali, infazlarını tamamlamış olan hükümlülere izleme ve gözleme kurulu kararlarıyla iyi hal raporları vermeyerek tahliyeleri engelleniyor.
Cezaevi yönetimleri hakkında dava açılmalı
Hak edilen tahliye tarihleri uzatılmak için onlar hakkında cezaevlerinde isnatsız örgüt üyeliğinden yeniden davalar açılmaya başlandı. Hükümetin ve devletin tasarrufunda bulunan kişilerin örgüt üyeliğinde faaliyet yürüttüğü düşünebilir mi? Bu düşünülürse bunun sorumluluğu cezaevi yönetimi ve infaz koruma memurlarına aittir. Gerçekten trajikomik olaylar yaşıyoruz, dava açılacaksa örgüt üyeliğine izin veren bu kişiler (cezaevi yönetimi) hakkında dava açılmalı. Yani ağlanacak halimize güler hale geldik.
Bir örnek vereceğim yakın tarihte Urfa’da gençler uyuşturucuya karşı bir pankart açtılar. Uyuşturucu satanı, alanı, bundan nemalananı eleştirdiler meydanda. Ama uğradıkları akıbet darp edilerek gözaltına alınmak oldu. Ülke bu noktaya geldi. Biz karar alıcıları aklı selime davet ediyoruz. Devlet bu hale mi geldi, devlet uyuşturucunun avukatlığını mı yapıyor?