İktidar yapay gündemler yaratarak merceklerin zayıf olduğu alanlara çevrilmesini engellemede eskisi kadar olmasa da hala” başarılı.” Dış politikada tam bir fiyasko sürüyor, ekonomi çökmek üzere, kıtlık kapımızda, Kuzey Irak Federe Kürdistan Bölgesi’nde giriştiği savaşta hüsrana uğradı, kayıplar artıyor. Böyle bir sıkışıklıkta Atatürk Havalimanı’na (AHL) soktuğu iş makinalarıyla kamuoyunun dikkatini yeniden buraya çekebildi. Bizler de geçen hafta boyunca İstanbul ve Türkiye’ye yapılan en büyük kötülüklerden biri olan Üçüncü Havalimanı’nı ve AHL’nin kapatılmasını konuşmak zorunda kaldık.
Tartışmaların düzeyi bakanların ve CB’nın birbirine tezat açıklamalarıyla düşerek, kısır ve sadece sonuçlara odaklı olarak sürdü. Turizm Bakanı’nın “İstanbul’un üçüncü havalimanına (AHL’na) ihtiyacı yok, çünkü yeni yapılanın 6 pisti var” gibi temel havacılık bilgilerinden dahi yoksun açıklamalarını Ulaştırma Bakanı “Tamamen kapatmıyoruz bir pist kalıyor” şeklinde yanıtladı. CB ise dikkatlerin buraya çevrilmesinden memnun, “pistler kalabilir” olasılığını ekledi! Ülkede havacılığın doğum yeri olarak da tarihi bir öneme sahip dünyanın sayılı havalimanlarından biri olan AHL üzerindeki bu hoyrat ve hovarda yaklaşımlar, nasıl bir kötülükle karşı karşıya olduğumuzu da yeniden gözlerimize batırıyor. İktidar, hafızalarımızı silip sadece sonuçlar üzerinde konuşmamızı istiyor. Biz bunun tersini yapıp tekrara düşsek de hafızalarımız tazelemeye çalışalım…
AKP iktidara gelir gelmez THY yönetim kuruluna atadığı, havacılık deneyimi açısından sıfır ama Reis’e sadık “adamlarıyla” giriştiği plansız, programsız, yüksek hızlı büyüme ile sektörü adeta tahrip etti. Uçak alımlarında %3 gibi “meşru” Yönetim Kurulu payının dayanılmaz hafifliğiyle, hızla uçak alımları yapıldı. Bu uçakları uçuracak pilot ve kabin memurlarına ve hava trafik kontrolörlerine ihtiyaç olacağını bile akıl etmeden Fettulah Gülen okullarının bulunduğu bütün ülkelere seferler açıldı. Alt yapıda artan trafiği kaldıracak hiçbir iyileştirme düşünülmeden gelen bu hormonlu büyüme, sorunları da beraberinde getirdi. Artan yer kazalarını Isparta ve Amsterdam uçak kazaları (cinayetleri demek daha doğru) izledi.
Özelleştirmelerde uyguladıkları taktikler gibi AHL’nin yetersizliği bu dönemde tartışılmaya başlandı. Oysa çok küçük yatırımlarla AHL daha uzun süre hizmet edecek durumdaydı. Şehre ulaşım açısından metro, metrobüs ve deniz otobüsü gibi kolaylıklara sahip AHL gözden düşürüldü. Şimdi çok önceden, yeri kararlaştırıldığı anlaşılan 3. Havalimanı bu ortamda bir ihtiyaçmış gibi sunuldu.
(Bu dönemin baş sorumlularından THY eski Yönetim Kurulu ve İcra Kurulu Başkanı Candan Karlıtekin gibi isimlerin AKP’den ayrılarak 6’lı masa marifetiyle havacılıkta yeniden sahne almaya çalışmasını ibretle izliyoruz. Millet İttifakı unutabilir ama biz havacıların hafızaları kuvvetlidir.)
Çok uzun vadede İstanbul gibi 20 milyonluk bir metropolün 3. bir hava limanına ihtiyacı olabilirdi kuşkusuz. Ancak bu, diğer 2 havalimanıyla birlikte kullanılacak bir yer ve pist yönleriyle trafiğin paylaşımının sağlanabileceği bir alanda yapılmalıydı. Ancak AHL’nin kapatılmasına daha o günlerde karar verildiği ve yapıp işletecek malum beşliye, bunun garantisinin de verildiği şimdi daha net ortaya çıkıyor. Çünkü Boğaz’a üçüncü köprüyü yapınca birinciyi kapatmak gibi akıl dışı bir yola başka türlü gitmek mümkün değil.
Böylece, bilim insanlarının bütün uyarılarına rağmen İstanbul’un su havzaları, milyonlarca ağaç ve canlı türü yok edilerek, meteoroloji açısından en şiddetli olaylara açık Karadeniz kıyısına, jeolojik olarak uygunsuz balçık zemin üzerine ve iş cinayetlerinde resmi rakamlar daha az gösterse de 100’ün üzerinde inşaat işçisi katledilerek 3. Havalimanı denen, 40 milyar dolarlık kötülük yapıldı. THY, iktidarın emriyle her şeyini toplayıp, büyük maliyetlerle buraya taşındı. Acelecilik o kadar gözle görülüyordu ki, buraya insanları taşıyacak metronun temeli havaalanı açıldıktan çok sonra atıldı. Kara yoluyla ulaşmaya çalışan işçiler, yolcular yer kazalarında yaşamını yitirdi. Kar yağdığında yaşanan rezalet ve havaalanında bir şişe suyun bile fahiş fiyatla (sanırım şimdilerde 50 TL) satılması hatırlanırsa bu işten tek kar edenin işletmeci firma olduğu ortadadır.
Bu bir cinayetti kuşkusuz. Yargılanacaklarını bilen failler, öncelikle cesedi ortadan kaldırılma telaşına düştüler. Pandemi bahanesiyle AHL pistlerinin üzerine “hastane” inşa ettiler. Şimdi de dozerlerle saldırıp son delilleri yok etmeye çalışırken suçlarını itiraf edercesine açıklamalar yapıyorlar…
Yazılacak daha çok şey var kuşkusuz. Öncelikle AHL ile 3. Havalimanı’nı birlikte kullanmak hala mümkün. Bunun detaylarını KRT televizyonunda Kent ve Yaşam programında konuştuk.
Askeri açıdan da AHL’nin kapatılması, yabancılara satılması, pistlerin kullanılamaz hale gelmesi büyük bir kötülüktür. Teknik detaylar ayrı bir yazı konusu olabilir.
Özcesi, havacılıkta gölgesini satmayacağı ağacı kesen kapitalizmin kuralları işliyor. Bir farkla: AKP, gölgesini sattığı ağacı da kesiyor. Ve kerestesini paraya dönüştürdükten sonra müşteriye yeni gölge için fidan satmayı teklif edecek kadar da pişkin! Milleti de aptal sanıyor!
Fena halde yanılıyor…