HDK’nin üçüncü haftasında sürdürdüğü “Yaz Tartışmaları”nda, ekolojik kırıma karşı emek ve ekoloji direnişleri ele alınarak ekolojik örgütlülüğün büyütülmesi gerektiği vurgulandı.
Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK), Kürt sorunu, kapitalizm, ekoloji, emek, mülteci ve daha birçok konuyu tartıştığı “Yaz Tartışmaları” etkinliği üçüncü haftasında devam etti. HDK Merkezi’nde yapılan etkinlikte bu hafta, “Emek ve Ekoloji Direnişleri: Yeni Sınıfsal ve Toplumsal Mücadelelerin Ayak Sesleri” temel başlığı altında, “Sömürü Düzeninin Uzamı ve Biçemi”, “Yoksullaşan ve İşsizleşen Milyonlar Gerçeği Karşısında Sınıf Mücadelesi”, “Küresel İklim Krizi: İnsanlık İçin Mutlak Bir Son mu, Yeni Bir Sayfa mı?”, “Ulus Ötesi Sermaye Saldırıları Karşısında Emek ve Ekoloji Mücadelesinin Durumu” konuları tartışıldı. Moderatörlüğünü ekolojist Cemil Aksu’nun yaptığı etkinlikte, ekoloji aktivisti Ecehan Balta ve şair, çevre mühendisi Sultan Gülsün da konuşmacı olarak yer aldı.
Etkinlik, ekolojist Cemil Aksu’nun açılış konuşması ile başladı. Gün boyu ekolojik kriz ve yıkım üzerinde tartışacaklarını söyleyen Cemil, hep birlikte çözüm üreteceklerini de belirtti.
‘Dördüncü büyük ekolojik krizi yaşıyoruz’
Oturumda ilk olarak konuşma yapan kadın-ekoloji aktivisti Ecehan Balta, 2008-2009 yılları arasındaki derin ekonomik krizin etkilerinin ekolojik krizi de derinleştirmesini ele aldı. Küresel eğilim ve etkileşimlere değinen Ecehan, “Bütün krizler iç içe. Küresel bir kriz var, 20’nci yüzyılın sonrası dördüncü büyük ekolojik krizi yaşıyoruz. Gittikçe derinleşiyor, dibi de görebilmiş değiliz” dedi. Pandemi ve karantinanın ekonomik krizi derinleştirdiğini ifade eden Ecehan, “Ardından Ukrayna savaşı çıktı ve krizi daha da derinleştirdi. Gübre ve gıda fiyatları arttı. Enflasyon kalıcı olduğunu son derece kanıtladı. Durumun ciddiyetini çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Ukrayna’daki savaş, enerji krizini geri dönülemez bir hale getirdi. Daha da artacağı konusunda tahminlerde uzlaşma söz konusu” yorumunu yaptı.
‘Her yıl daha fazla kirleniyoruz’
Öte yandan gıdaya erişimin belirli ülkeler açısından neredeyse imkânsız hale geleceğine vurgu yapan Ecehan, “Bir felaket senaryosu değil, kıyamet tablosu içerisinde yer alıyoruz. Nükleer silahlanma da artıyor bu süreçte. NATO, dünyanın her yerinde savaşa hazır bir durum yaratıyor. Bu durumu da ağırlıklı olarak milliyetçilik, etnik ayrımcılık ve göçmen karşıtlığıyla besliyor. Dünyada silahlanma yarışının geldiği nokta ile göçmen karşıtlığını görebiliyoruz” şeklinde konuştu.
Tüm bunlara karşı dünyada ekoloji alanında çok başarılı çalışmalar yürüten bilim insanlarının bir araya geldiği Stockholm Dayanıklılık Merkezi’ni tanıtan Ecehan Balta, “Dokuz kritere bakmak gerektiğine işaret ediyor. Biyoçeşitliliğin azalması çok çeşitli problemlerimizden birisi. Biyoçeşitliliğin azalması, gıda krizinin nedenlerinden biri. Her şey hızlanarak kirleniyor. Her yıl daha fazla kirleniyoruz. Krizlerin ve ezilen tüm kesimlerin sömürüsü, temel olarak günümüzün ana belirleyeni olmaya devam ediyor” diye konuştu.
Şehirler genişletildi
Daha sonra söz alan şair ve çevre mühendisi Sultan Gülsün de, “Kırdan kente doğru çalışma alanlarının geçmesiyle yerleşkelerin genişlemesi özellikle Kürdistan’da yan sanayiye dönüştürülen, yoksul ve işçi kesimin oluşturulmasıyla yerleşkeler genişletildi” ifadeleriyle konuşmasına başladı. Köylere kırsal mahalle tanımlaması getirildiğini aktaran Sultan, “Bu alanlara gelişme alanı denilsin’ dendi. Bu tamamen hukukun sunduğu yasal durumdu. Madenler aynı şekilde bu alana geçebildi. Bu yönetmeliğin amacından bir tanesi, köylere kanalizasyon ağlarını götürüp atıklarını toplatmak. Hizmet kisvesi altında zaten yapılması gerekenler gerçekleştirildi. Öyle bir genişleme alanı oluştu ki yerleşimin gittiği yerlere organize sanayi bölgeleri taşındı. İşçileri taşımanın maliyetini karşılamak istemediler. Bu sefer de kentten kıra doğru yönelim gerçekleşti” şeklinde konuştu.
Şırnak’taki ağaç kıyımı
Ekstraktivizm kavramını anlatan Sultan Gülsün, “Yerin altından çıkartılan fosfor, karbon tekrardan yerin altına dönmediği için doğal varlıklar yenilenebilirliğini kaybediyor. Bir bütün olarak ağaç kesimi, ormancılık, denizdeki maden çalışmaları da ekstraktivizm arasında yer alıyor. Son dönemde Şırnak’taki ağaç kesimiyle bölgelerde madenlerin turizm şirketlerine açıldığını görüyoruz. Ağaç kesimi arazileri tahrip etmeye başladı. Canlılar kendi yaşam alanlarına yabancılaştı, yaşam sürelerini dengeleyemediği için türleri azaldı veya çoğaldı. Bir zincir olduğu için belirli bir türde azalma olurken, bir türde de artış yaşanırken farklı bir yıkımı oluşturuyor. Siyasiler rantı kollamak için çabalıyor, bu da yoksulluğun karşımıza çıkması sonucuna varıyor. Aynı zamanda toplum yerinden ediliyor, kültüründen uzaklaştırılıyor. Yerel üretimde de yabancılaşma sağlanıyor, endüstriyel üretime geçiliyor” sözlerini kullandı.
‘Kürdistan ifadesi bile tartışma konusu olabiliyordu’
İkinci oturum ise ekoloji hareketi, örgütlenmeler ve nasıl hayatta kalınabileceği konuları üzerinden devam etti. Bu oturumda konuşan Sultan Gülsün, “Ekoloji örgütlerinin birleşebileceği bir ortam tamamen karşımızdayken ‘niye birleşemiyoruz’u sorgulamak gerekiyor. Ulusalcı kaygılar var, Kürdistan’daki ekolojik kırıma ses çıkarabilirken imza metinlerinde bile ‘Kürdistan’ ifadesinin geçmesi tartışma konusu olabiliyordu” örneğini verdi. Ekoloji alanında örgütlenememe sorununa değinen Gülsün, işçilerin çalışma alanları için uzak yerlere götürülerek ağır koşullarda örgütlenmesinin önüne geçildiğini dile getirdi. Bu sebeple de işçilerin kendi ürününe ve doğaya yabancılaştığın, temel ortaklaşamama problemlerinden birinin bu olduğunu aktardı.
Krizler karşısında örülmesi gereken örgütsel hat
Ortak mücadele yürütülmesi gerektiğinin altını çizen Gülsün, “Mültecilere yaklaşım bir turnusol. Her savaş, devam eden ticareti gölgeliyor. Savaş, sömürü ortamı devam etse de oradaki ticaret devam ediyor. Ekolojik mücadelenin gündeminde savaşlara karşı söylem geliştirmek yer alıyor. Kapitalizm ortadan kaldırılana kadar örgütsel hat oluşturulmak zorunda. Emek hareketiyle örgütlenmemiz gerekecek, dolayısıyla ekoloji hareketinin de emek hareketiyle örgütlenmesi çok önemli olacak” diye belirtti.
‘Bir toprak parçası bile bulamayabiliriz’
Üçüncü oturumda da “yeşil kapitalizm” üzerine tartışmalar yürütüldü. Bu oturumda söz alan Ecehan Balta, “Yeşil olursa kapitalizm olmaz, kapitalizm olursa yeşil olmaz” dedi. Kapitalizmin doğayı, düşünceyi, karbonu ve suyu şişeleyerek sattığını ifade eden Balta, Karl Marx’ın “Emeğin özgürleşmesi diye bir şey olmaz. Yaşamın özgürleşmesi gerek” sözlerini anımsattı. 2050 yılında iklim mülteciliği probleminin yaşanacağını paylaşan Balta, “Kendimizi nasıl değiştireceğimizi konuşmak durumundayız. Eğer kendimizi değiştiremezsek artık üzerinde yeni özgür dünyayı inşa edeceğimiz bir toprak parçası bile bulamayabiliriz” sözlerini kullandı.
Soru-cevap bölümünün ardından etkinlik, tüm krizlere karşı HDK çatısı altında örgütlü bir mücadele yürütülmesi ve bunun büyütülmesi gerektiği vurgulanarak sona erdi.