Ercan Sezgin
13 Mart saat 01.30’da Hewler’in Molla Ömer mıntıkasında, ABD konsolosluğunun bulunduğu bölgeye 12 füze fırlatıldı. Tabi bu yeni bir durum değil. Son 2 yılda konsoloslukların olduğu bölge ve Hewler Havaalanı’na 9 defa füze fırlatıldı. Bu saldırılar genellikle Irak içinden yapılıyordu. Eylemi de, genellikle İran’a yakın olan gruplar üstleniyordu. Her ne kadar vekalet grupları üstlense de, İran yönlendirmesi ve İran işi olduğu herkes tarafından biliniyordu. Bu seferki saldırıyı diğerlerinden farklı kılan, zamanlama ve İran’ın olayı direkt üstlenmesidir. İran Devrim Muhafızları, hedefin Hewler değil İsrail İstihbarat Servisi MOSSAD çalışanları olduğunu açıkladı. Hatta İran’ın haber ajansı MehrNews, olayda ölen 9 MOSSAD çalışanının kimlik bilgilerini bile yayınladı. Oysa Bölgesel Kürt Yönetimi İçişleri Bakanlığı, olayda bir sivilin yaralandığını duyurdu. Olaydan sonra Iraklı ve Federe Kürdistan Bölgesi yetkililerin yaptığı açıklamalar, kınamayla sınırlı olup, oldukça ürkekçeydi. Her ne kadar İran, hedef İsrailliler dese de, hedef saptırılıyor. Çok acık bir savaş ilanıdır.
Olayın zamanlaması ise çok manidar. Olaydan bir gün önce, bölgesel yönetim başkanı Nêçîrvan Barzani ve Türk devlet heyeti, Erdoğan başkanlığında, sadece Türk bayraklarının olduğu salonda bir toplantı yaptı. Toplantının detayları kamuoyuyla paylaşılmadı. Ama çok önemli bir toplantı olduğu katılımcılardan belliydi. Türk tarafı tam takım katılmıştı. Bu Türk devlet yetkilileri ile Federe Kürdistan Bölgesi yetkililerinin bir ay içinde en üst düzeyde 3. görüşmesi oldu. Daha öncede, Nêçîrvan Barzani ve Erdoğan görüşmesinden sonra, Irak Federal Mahkemesi, Kürdistan bölgesinin gaz ve petrol satışlarını yasadışı olarak tanımlamıştı. Ki Irak Federal Mahkemesi’nin üzerinde, İran’ın etkisi az çok biliniyor. İran füzesinden sonra, Türk devleti de, aynı gün Duhok’un Kanimasi bölgesini bombaladı. Bombalamada bir sivil yaralandı. Bu olayı ne kimse kınadı, ne de ses çıkardı. Yine aynı gün Maxmur Karaçoǧ’da, DAİŞ Irak askerlerine saldırdı, iki Irak askerini öldürdü. Bunlar hepsi birbiri ile bağlantılı olaylardır. Ayrı ayrı ele almak yanıltıcı olacak.
İran daha önce vekil örgütlerle yürüttüğü savası neden açıktan üstlendi?
Birincisi; Rusya-Ukrayna savaşında oluşan ,güç dengelerinden faydalanıyor. ABD, NATO ve Batılı güçler, Ukrayna savaşına odaklanmışken, boşluktan faydalanıp Irak ve Federe Kürdistan Bölgesi’ndeki dengeleri yeniden kendi lehine çevirmek istiyor. Bu ortamda batılı güçler, Rusya-Ukrayna krizine, birde İran’ı eklemek istemezler. Kaldı ki, Rusya-Ukrayna savaşı başladıktan sonra, ABD, İran ile nükleer silah müzakerelerini hızlandırmak istedi. Ancak İran bu sıkışmışlıktan yararlanarak müzakereleri ağırdan almaya başladı. Bu sıkışmışlık ve boşluktan yararlanarak bölgesel hegemonyasını yeniden inşa etmek isteyecektir.
İkinci önemli nokta ise, fırlatılan füzelerin Irak’taki hükümet kurma arayışlarına gözdağı vermek ve pazarlıkta elini güçlendirmek içindir. 10 Ekim’de yapılan Irak seçimlerinde İran’a yakın Şii gruplar yenilgiyle çıkmışlardı. Bu da yeni hükümetin oluşmasında İran etkisinin zayıflaması anlamına geliyor. Ancak bu gruplar, kendi aralarında Şii Koordinasyon Grubu’nu kurarak Sadr Hareketi ile aylardır pazarlıklar yapılıyor. Ancak hâlâ bir sonuca varılmış değildir. Başbakan ve hükümet üzerinde anlaşma sağlanamadığı için de, cumhurbaşkanı seçimi uzatılıyor. Çünkü cumhurbaşkanı seçildikten sonra hemen hükümeti kurma yetkisini birine vermesi gerek. O kişi de belirlenmediği için yapılamıyor.
Sonuç olarak, son 2 ayda bu İran’ın Hewler yönetimine 3. önemli müdahalesi oluyor. Irak Federal Mahkemesi’nin gaz kararı, yine KDP’nin cumhurbaşkanı adayının veto edilmesi ve en son Hewler’e yapılan ve açıktan sahiplenilen füze saldırısı… Tüm bunlar ve dünyada şekillenen yeni güç dengeleri hesaba katıldığında ,Hewler yönetimi, mevcut ittifaklarla, öz güçten yoksun, ulusallıktan uzak politikalarında ısrar ederse, onu çok zor günler bekliyor.