Deprem bölgesinde yaşanabilecek sağlık problemleri ve enfeksiyon riskine karşı uyarılarda bulunan İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Saffet Ercan, “Barınma koşulları dahil oradaki bütün koşulların insani hale getirilmesi lazım. Bir çadırda 30 kişinin kalması ile 30 kişinin beş çadırda kalması hastalık açısından çok farklı sonuçlar doğuracaktır” dedi.
Deprem bölgesindeki hijyen koşullarının sağlanamaması ve temiz suya erişim sorununun devam etmesi, salgın hastalıkların yayılmasında ciddi bir risk oluşturuyor.
Güvenli su ve gıdanın yanı sıra barınma, tuvalet, duş gibi ihtiyaçlarının sağlıklı bir şekilde giderilmesi, bulaşıcı hastalıkların önlenmesinde kritik önem taşıyor.
Ortaya çıkacak başlıca sağlık sorunları
Gazete Karınca’ya konuşan İstanbul Tabip Odası (İTO) Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Saffet Ercan, deprem bölgesinde ortaya çıkabilecek en önemli problemlerden birinin enfeksiyonlar ve salgın hastalıklar olduğunu söyledi.
Toplu yaşam alanlarında, izolasyonun çok zor olduğu, insanların iç içe yaşadığı, havalandırmanın olmadığı, temiz suya, gıdaya ulaşılamadığı, atıkların bertaraf edilemediği ortamlarda salgın hastalık riski ortaya çıkıyor.
‘Sanitasyon koşulları düzeltilmeli’
Dr. Saffet Ercan, kış koşullarının salgın hastalıkların yayılımını yavaşlatacağını fakat tamamen engelleyemeyeceğini belirterek alınması gereken ilk tedbirleri sıraladı:
Bunun önüne geçmek için ilk etapta, temiz suya, gıdaya erişim ve atıkların bertaraf edilmesi önemlidir, bunlara ‘sanitasyon’ deniyor. Bölgede sanitasyon koşullarının iyileştirilmesi gerekiyor.
‘Kullanım suyunda problem yaşanıyor’
Hastalıkların yayılmasında su faktörünün çok önemli olduğunu ifade eden Ercan, sahadaki arkadaşlarının gözlemlerine göre bölgedeki kullanım suyunda problemler yaşandığını açıkladı:
Arkadaşlarımızın izlenimlerine göre içme su kullanımı ile ilgili özellikle merkezlerde ciddi bir problem yok, bol bol ambalajlı sular geliyor, bunlar tüketiliyor. İçilecek suda bir problem yok. Ama kullanım suyu ile ilgili bir problem var. Tuvalet, banyo vs. gibi. Bununla ilgili hem Sağlık Müdürlüğü hem de gönüllüler kimi çalışmalar yürütüyor. Klor tabletleri ile suyu kullanılabilir hale getiriyorlar.
Ercan, köylerin şehir merkezlerine oranla içme suyu konusunda daha çok problem yaşadığını, özellikle merkezden uzak yerlerde içme suyu ile ilgili problemlerin devam ettiğini söylüyor.
‘İshal vakalarında artış var’
Ercan, kimi hastalıkların doğrudan sudan veya kanalizasyondan bulaştığını, bu hastalıkların başında kolera ve Hepatit A bulunduğunu belirtti:
Kolera, Hepatit A, Tifo görülebilir. Bunların kötü sudan bulaştığını ve riskli olduğunu biliyoruz. İshal sayılarında bir artış olduğunu bölgeden duyuyoruz. Yine cilt hastalıklarının artış gösterdiğini sahadaki arkadaşlarımız söylüyor. Çünkü insanlar çadırlarda, konteynerlerde iç içe yatıyor. Bu da uyuz, bit gibi paraziter enfestasyonların yayılımına uygun ortamlar.
‘15 günü geride bıraktık, hala koordinasyon problemi var’
Şimdilik ciddi bir tehdit olmadığını, ancak bunların izlenmesi gerektiğini ifade eden Ercan, sözlerini şöyle sürdürdü:
Günlük vaka sayılarının kaydının tutulması ve bunun paylaşılması gerekiyor. Vaka sayılarında bir artış gözlemleniyorsa ona yönelik bir alarm durumuna geçilmesi bu hastalıkların yayılmaması için önemli. Bunun için kayıt sistemi ve koordinasyon çok önemli. Hastalıkların bir sistemde kaydedilmesi ve bu kayıtların takip edilmesi lazım. Bölgede internet problemli olduğu için yazılı olarak yapılıp paylaşılması gibi bir yöntem izlenebilir. 15. günü geride bıraktık, bazı yerlerde bu koordinasyon problemi hala çözülmüş değil. Bu problemin önüne geçmek için koordinasyonun düzelmesi gerekiyor.
Tetanoz için alarm
Ercan, bölgede tetanoza karşı alarma geçildiğini ve toplanan aşıların bölgeye gönderildiğini ifade ederek, “Öncesinde de aşılarda sorun vardı, şimdi bu problem bizim açımızdan daha da büyüdü. Ama deprem bölgesine gittiği için insanlar buna ses etmiyorlar” dedi.
Bölgedeki çocukların aşılanmasını, dikkat edilmesi gereken başka bir nokta olarak değerlendiren Ercan, aşılamanın aksaması durumunda hastalık riskinin artacağını belirtti.
Aşılanmada aksama nelere yol açabilir?
Aşılama için şu anda durumu yönetmenin zor olduğunu ama bu sürecin uzamaması gerektiğini belirten Ercan, bunun sebeplerini şöyle açıkladı:
O çocukların büyük bir kısmı başka şehirlere gitti. Örneğin Mersin yoğun bir göç aldı, oradaki sağlık hizmetlerinin üstüne doğal olarak bu yük bindi. Bir aşının bir ay yapılmaması çok sorun olmaz ama bu sürecin uzaması, baskılanmış birtakım hastalıkların tekrar karşımıza çıkmasına neden olabilir. Çünkü bu aşılarda aksamalar oldu mu hem o bölgedeki veya yakın illere yerleştirilen çocuklar, hastalıklara karşı korunmasız kalıyorlar. Hem de genel bağışıklanma oranı düştüğü için dolaşan hastalık etkeni olan mikroorganizmanın, eskiden etkisini görmezken artık onun da insanları hasta ettiğine tanık olabiliriz.
‘Felaketin boyutu bu olmayabilirdi’
Depremin ciddi bir yıkım yarattığını, bu tür afetlerin önceden önlenmesi gereken afetler olduğunu söyleyen Ercan, “Neredeyse orta Avrupa’da bir ülke nüfusu kadar insan etkilendi. Gönüllüler, sivil toplum kuruluşları var, devlet bir şeyler yapmaya çalışıyor. Ama bu göz göre göre gelen bir şeydi, boyutları bu kadar olmayabilirdi. Oradaki birtakım yanlışlardan dolayı felaketin boyutu bu aşamaya geldi” dedi.
Acil alınması gereken önlemler
Son olarak afetin büyüklüğüne rağmen, etkilerini azaltmak için dayanışma ile çaba verdiklerini ifade eden Ercan, “Yetkilileri uyarmak için bazı öneriler yapmak zorundayız” diyerek şu noktalara değindi:
Barınma koşulları dahil oradaki bütün koşulların insani hale getirilmesi lazım. Bir çadırda 30 kişinin kalması ile 30 kişinin 5 çadırda kalması hastalık açısından o insanlar için çok farklı sonuçlar doğuracaktır. Dolayısı ile barınma koşullarının giderek iyileştirilmesi lazım. En azından kullanma suyu için oradaki şebekelerin bir an önce tamiratının yapılması gerekiyor.